Suçlu “Erkekleri Yetiştiren” Anneler mi?

Kadın cinayetleri konuşulurken hep dile getirilen bir şey var: Bu erkekleri de anneleri yetiştiriyor, asıl kadınların eğitilmesi lazım ki iyi (şiddet uygulamayan) erkekler yetiştirsinler. Bu çok parlak (!) fikrin başka bir versiyonu da şu: Biz, özellikle anneler, babalar, çocuklarımızı yetiştirirken çok duyarlı, dikkatli olalım ki böyle (şiddet uygulayan) çocuklar yetiştirmeyelim.

Öncelikle bu görüşler çok eski, ilk sizin aklınıza gelmedi. Çok yeni bir fikirmiş, yalnız sizin aklınıza gelmişmiş gibi yapmayın. Çok bayat ve düşüncesizce bir yorum olduğunu bilin, tekrar tekrar dolaşıma koymayın. Nedenlerini aşağıda yazdım.

  • Anneler eğer uzayda bir boşluğun, vakumlanmış bir alanın içinde anne-çocuk şeklinde var olsalar, dediğiniz doğru olurdu. Ama öyle değil, çocuğun çevresindeki çok sayıda insanın çocuğun terbiyesine olumlu-olumsuz katkısı var.
  • İnsan ve tabii ki çocuk, sosyal bir varlıktır. Çevresiyle etkileşimi vardır. Sizin farkında olmadığınız birçok şey görür, duyar. İzlediği filmler ve okuldaki arkadaşlarından da öğrenir.
  • Şiddet uygulayan insanı “anneler yetiştiriyor”sa, dünyadaki bütün sapık, diktatör, işkenceci, katil vs insanlar için annelerini suçlamamız gerekir ki, kabul edin bu çok saçma olurdu.
  • Hiç bir anne baba, çocuğuna “sorunları kaba kuvvetle çöz, indir kafasına odunu, ben arkandayım” demez. Ama kendi davranışlarıyla çocuğa bunun yapılabileceğini öğretir. Çocuklar dediğinizi değil, yaptığınızı yapar çünkü.
  • Kadınları suçlama işini otomatiğe bağlayanlar, şiddet uygulayan kişi için de ilk olarak dönüp annesine (kötü yetiştirmiş) veya karısına (kim bilir kadın ne yapmıştır da adam çileden çıkmıştır) bakarlar. Bunu yapmayın. Kadınlar çoğu kez mağdur taraftalar, mağduru suçlamayın. Her kadın ve anne ve baba “mükemmel” değil. Siz mükemmel misiniz de başkalarının çocuğunun mükemmel olmasını bekliyorsunuz?
  • Çocuklarınızı tabii ki dikkatle, özenle yetiştirin. Ama önce kendinizden başlayın. Kendi yetişmenizde yanlışlar varsa onları düzeltmeye başlayın. Çünkü siz yetişkinsiniz, bilinçli akılla bunu yapabilirsiniz.
  • Şiddetin doğasını ve bu ülkenin terbiye sistemini, kültürünü öğrenin. Çocukların evde, okulda, askerde dövüldüklerini, iş yerinde mobbinge uğradığını bilin. Şiddet görenin sıklıkla şiddet uyguladığını gözden kaçırmayın. Bu kültürü değiştirmek için yapabileceklerinizi düşünün.
  • Disiplin, itaat, terbiye kavramları üzerine düşünün. Yöntemlerini gözden geçirin. Size uyanı, uymayanı belirleyin (Kızını dövmeyen dizini döver. Eti senin kemiği benim gibi ezber sözlere tepkinizi düşünün mesela).
  • Yanınızda yörenizde şiddet gören kadınlar, çocuklar olabileceği gerçeğini hiç unutmayın. Bu kişilere destek olmak için yapabileceğiniz şeyler var, bunları öğrenin.
  • Şiddet uygulayan için bahaneler üretmeyin, üretenleri uyarın. İşsizdi, içmişti, asabiydi diyerek şiddeti meşrulaştırmayın, masum göstermeyin. Haklı şiddet yoktur!
  • Şiddet bir beladır, toplumsal vebadır. Bundan kurtulmak için topyekun uğraşmamız gerekir. Ülkede 30 yıldır süren bir terörle savaş, 10 yıldır sınırda savaş varken şiddetin yaygınlaşmasını önlemek zor iştir. Toplumsal tedavimiz için biraz daha çok düşünün.
  • Kadına yönelik şiddet, şiddetin özel bir türüdür. Kadınlara sırf cinsiyetleri yüzünden yöneltilmiş şiddeti ifade eder. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel ve sosyal türleri vardır. Bu yüzden tüm kadınların bütün güçleriyle karşı çıkmaları gereken bir olgudur. (Ama erkekler de ölüyor demeyin, o başka bir tartışma konusu)
  • Kadınları aşağılayan, eleştiren karikatür ve fıkralardan uzak durun. Bunlar, aşağılama, değersizleştirme davranışını normalize eder. Yapmayın. Aptal sarışın, beyinsiz kadın, saçı uzun aklı kısa gibi önyargılardan kendinizi arındırın.

Çocuğunuzu çiçek gibi yetiştirseniz de, evde böyle fıkralar anlatıyor, kadınları (ve herkesi) etiketliyorsanız, yargılıyorsanız, kah kah gülüyorsanız, geçmiş olsun!

Bir daha “ama bu kadınlar/anneler de çok şey…” demeden önce bunları düşünün lütfen.

Fatma Çiğdem Aydın

Önceki İçerikKurban mısınız? Kurtarıcı mı?
Sonraki İçerikKöln Gezi Notları – 1