Bu yıl 16’ncısı düzenlenecek Rekabet Kongresi 28 Kasım’da gerçekleşecek. Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) tarafından düzenlenen kongrenin bu yılki teması “Rekabet, Eğitim ve Teknoloji.” SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Emine Erdem “Ülkemizin küresel arenadaki rekabet gücünü artırmak için özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve kamunun birlikte hareket etmesinin önemini her fırsatta vurguluyoruz” diyor. Kongre öncesi Emine Erdem soruları şöyle yanıtladı.
16. Rekabet Kongresi teması ve içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
Günümüzde rekabeti artırmanın yolu yalnızca sermaye gücünden değil, dijitalleşen, bilgiye hızlı erişim sağlayabilen, veriye dayalı altyapılar kurabilen ve nitelikli insan kaynağı oluşturabilen sistemlerden geçiyor. Biz de kongremizde, eğitim sistemimizin dijitalleşme ile birlikte sektörlerin ihtiyaçlarına nasıl daha fazla yanıt verebileceğini, teknolojinin desteğiyle daha güçlü bir Türkiye’nin nasıl inşa edilebileceğini geniş bir perspektiften değerlendireceğiz” diyor.
Program kapsamında kimler konuşmacı olarak yer alacak?
Bu yıl 28 Kasım’da gerçekleşecek kongremizin açılışınıTÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez ve TÜSİAD Başkanı Orhan Turan yapacak. “Türk İş Dünyasının Gelecek Rekabet Perspektifleri”, “Türkiye’nin Rekabetinde Yeni Açılımlar”, “Rekabet, Teknoloji ve Sürdürülebilirlik Buluşması”, “Türkiye’nin Eğitim ve Yetenek Gelişimindeki Büyük Sınavı”, “Türkiye’nin Küresel Pazarlarda Rekabeti” ve “Küresel Rekabette Yeni Güçlerimiz; Dizi ve İçerik İhracatı” başlıklarında düzenleyeceğimiz altı panelde ise sektörlerinin önde gelen isimleri, kamu temsilcileri ve akademisyenler yer alacak.
Rekabet Kongresi’ni sizce bu kadar önemli yapan en önemli özelliği nedir?
Toplumun ilgili tüm kesimlerinde rekabet konusuna dikkat çekmek amacı ile düzenlediğimiz Rekabet Kongresi, ülkemizin bu alandaki ilk ve tek kongresi olma özelliğini taşıyor. 2005 yılından bu yana gerçekleştirdiğimiz kongremizle iş dünyası, kamu ve sivil toplumu bir araya getirerek sektörel dinamikleri, sorunları ve fırsatları aynı masada ele alma fırsatı yaratıyoruz. Özel sektörün küresel rekabet gücünü artırmak için gereken adımları tartışmak, ihtiyaçları belirlemek ve ortak çözümler geliştirmek adına kurduğumuz diyaloglar çok kıymetli. Her yıl artan ilgiyle iş dünyasının yanı sıra kamunun ve akademinin de katılım sağlaması, ele aldığımız konuları çok yönlü bir bakış açısıyla değerlendirmemize ve yol haritaları oluşturmamıza imkan tanıyor.
Kongrede çok geniş bir perspektifte yeni dönemin rekabet koşulları, eğitim ve teknoloji odağında masaya yatırılacak. Sizce teknoloji bugünün rekabet koşullarını nasıl değiştiriyor?
Teknoloji, hayatımızın genelinde olduğu gibi iş dünyasındaki her alanda da rekabet koşullarını değiştirdi. Bugün şirketler dijitalleşme sayesinde hem daha hızlı hem de daha esnek hareket etme kabiliyetine sahip. Teknoloji, başta verimlilik artışı olmak üzere inovasyon, müşteri memnuniyeti, karar alma süreçlerinde veri kullanımı gibi alanlarda da rekabet avantajı yaratıyor. Bu da üretimden pazarlamaya, iletişimden lojistiğe kadar her alanın teknoloji sayesinde daha erişilebilir ve yönetilebilir bir yapıya kavuşmasını sağlıyor. Diğer taraftan başta finansmana erişim ve nitelikli insan kaynağındaki eksiklikler nedeniyle küçük işletmelerin teknolojiye erişimlerinin ve dijital dönüşüm yatırımlarının büyük şirketlere nazaran daha düşük olduğunu biliyoruz. Bu nedenle kongremizde teknolojinin her ölçekten şirket için erişilebilir olmasını ve bu dönüşüme adaptasyonlarının sağlanmasını da konuşacağız.
Rekabet ve eğitim arasında nasıl bir korelasyondan söz edebiliriz?
Rekabet ve eğitim arasındaki ilişki, bir ülkenin sürdürülebilir büyümesinin temel taşlarından birini oluşturuyor. Çünkü eğitim, iş dünyasına nitelikli iş gücü sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bilgiye dayalı ekonomik bir model de oluşturuyor. Özellikle dijitalleşmeyle birlikte eğitim sistemleri de ciddi bir dönüşümden geçiyor ancak maalesef ülkemizin bu alanda kat etmesi gereken ciddi bir mesafe var. Evet, ortalama eğitim süremiz artıyor ama eğitimin niteliğiyle ilgili endişelerimiz bulunuyor. PISA sonuçlarına göre tüm branşlarda OECD ortalamasının altında bir performans sergiliyoruz. İlkokuldan üniversiteye kadar Ar-Ge dahil öğrenci başına yapılan yıllık harcamalara baktığımızda OECD ortalaması 14.209 dolarken Türkiye’de bu rakam 5.425 dolar. Eğer rekabet gücümüzü artırmak istiyorsak eğitime daha fazla kaynak ayırmalı, eğitim sistemimizi çağın gerekliliklerine ve iş dünyasının ihtiyaçlarına uyumlu hale getirmeli, dijital becerilere sahip gençleri ve geleceğin liderlerini yetiştirmeliyiz. Eğitimdeki dönüşüm, ülkemizin uzun vadeli rekabet gücü hedeflerine ulaşmasında önemli bir rol oynayacaktır.
Size göre Türkiye’nin uluslararası ekonomide rekabette güçlü olduğu yönleri neler?
Türkiye’nin rekabetçi olduğu pek çok alan var. Dünya ortalamasının biraz altında kalsak da AB ülkelerine kıyasla yüksek bir genç nüfusumuz var. Ayrıca pandemi, savaşlar ve jeopolitik krizler dolayısıyla yakından gördüğümüz üzere bulunduğumuz coğrafya, yakından ve güvenli tedarik açısından stratejik bir avantaja sahip olmamızı sağlıyor. Bunların yanında hızlı adapte olabilen, esnek üretim yeteneğine sahip bir ülkeyiz. Ayrıca ülkemizde girişimcilik ekosistemi hızla gelişiyor. İnovatif iş modelleri ve başarılı startup’lar da bu potansiyeli gösteriyor.