Kitap okumayı severim. Daha doğrusu, okumayı seviyorum. Her şeyi okuyorum. Harfler, semboller gördüm mü mutlaka anlamına varmaya çalışıyorum. Yolda yürürken, arabada giderken gözümün gördüğü her şeyi okuyorum. Tabela, reklam, trafik panosu. Ayağımın altına gelen bir kâğıt parçasındaki harfler bile beni çekiyor hemen. Evet, yorucu bir şey bu. Bu bir hastalık mı? Bağımlılık mı? Bilmiyorum. İşte ben böyle bir okurum, sizin durumunuz nasıl?
Okuduklarımızın en güzeli kitaplar elbette. Kendimi bildim bileli okurum. Yıllar içinde nitelikli okur diye tanımlanan, araştırarak, seçerek, planlayarak okuyan ve derinlere dalan bir okura dönüştüm. Yazar, tarz, konu, ülke, dönem, tür, yayınevi, çevirmen, sevdiğim yazarların sevdiği yazarlar… Böyle gidiyor listelerim.
Bir de Kitap ile Sohbet ve MartiDergisi.com sayesinde tanıdığım tanıştığım yazarlar ve kitapları ekleniyor.
“İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için” diyen Goethe eminim ikisini aynı zamanda istemiştir benim gibi. Eş zamanlı iki ömür, hem okumak istediğim, hem de yaşamak istediğim her şeye yetecek zaman. Okuduklarımdan aldığım ilham ile yaşamak.
Yaşadığım anlarda çevremde hep kitap var. Çantamda, çalışma masamda, pencere önünde keyif yaparken kullandığım sehpanın üzerinde. Gezilerde valizde mutlaka 2,3 kitap. E-kitap okumaya geçmeme rağmen basılı kitap hâlâ favorim.
Yazı Evi etkinliklerinden tanığım Özlem Kiper’in Acır mı Mösyö Messier adlı öykü kitabını okudum. Yazarın ilk öykü kitabı. Bir kitabı elime aldıran kapağı, ismi, sonra ilk okuduğum satırlar arka sayfa ve romansa ilk birkaç cümle, öykü ise ismini beğendiğim bir kaç öykünün ilk cümleleri. Kitabın arka sayfasında yazılanlar beni etkiliyor.
“Özlem Kiper, hayatın gürültülü akışı içinde kıyılarımızda biriken hüznün taşıdığı çeşitli insan hallerini işliyor öykülerinde. Çocukluklarının ellerini hiç bırakmayan kadınların düşe kalka ama sek sek havasında yürüyüşleri eşlik ediyor yazarın metinlerine. İç etekli, mutfaklı, mor halkalı, kırık kısmetli, vuslatlı ve tabi ki vapurlu öyküler. Yazar Acır mı Mösyö Messier diye soruyor kahramanına. Her öyküde acıdığı belli olan bir usta kalemin ilk öykü kitabı.”
Bu tanıtım metninde ne çok kelimeye takıldım ben… Akış, kıyı, hüzün, kadınların düşe kalka ama sek sek havasında yürüyüşleri, kırık kısmet ve vapurlar, acı…
Sonra aldı beni bir merak: Kim bu Mösyö Messier, acıyla ilgili soru neden ona soruluyor?
Öykü kitaplarını okumayı severim, çoğunlukla incecik, yüz sayfaya ancak ulaşan, her öyküde farklı hayatlara, deneyimlere, duygulara, anlara ve derinlere uçuran, savuran, çarpan.
14 öykü var kitapta. Sorumun yanıtı kitabın en son öyküsünde.
Ben en çok “Ben Hiç Vapurlara Küsmedim” öyküsünü sevdim, acıdım, acıttım.
Ve aynı soruyu sordum:
Acır mı Mösyö Messier?