Okurun Gözünden: “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi”

“Her şeyden önce iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar iyi gazeteci olamaz.” –Ryszard Kapuściński

Okurun Gözünden bölümünü, 24 Temmuz Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla geçtiğimiz aylarda Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları’ndan çıkan Elif N. Hamidi’nin “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” kitabına ayırmak istedim.

Kişi olarak gazeteciye yakından bakmaya çalışan, gazetecinin işinin ne olduğunu sorgulayan ve insan haklarıyla bağını ortaya koyan kitap, Hamidi’nin İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında hazırladığı yüksek lisans tezinin kitaba dönüştürülmesiyle ortaya çıkan bir ilk çalışma.

Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu durumu göz önüne aldığımızda, gazetecilik mesleğini ve gazetecinin işinin ne olduğunu yeniden sorgulamayı bir zorunluluk olarak gören Hamidi, bu sorgulamayı yaparken de gazeteciliğe insan hakları açısından bakmak, gazetecinin başat sorumluluğunu yeniden düşünmek ve bu sorumluluğun ne olduğunu ortaya koymak gerektiğini öne sürüyor.

Kitap; “Gazetecinin İşi ve İnsan Haklarıyla İlişkisi”, “Kişi Olarak Gazeteci” ve “Hak Gazeteciliği ve Hakların Korunması” başlıklı üç bölümden oluşuyor.

GAZETECİNİN İŞİ VE İNSAN HAKLARIYLA İLİŞKİSİ

Gazetecinin işi ve insan hakları arasında sıkı bir ilişki olduğunu belirten Hamidi “Gazetecinin, işini bu ilişkiyi gözeterek ve dolayısıyla insan haklarını korur şekilde yapması gerekmektedir.    İnsan haklarının, insan onurunu (değerini) korumayı yani insanın sırf insan olmalarından ötürü korunması talebini dile getiren ilkeler olduğuna dikkat çeken Hamidi, bu hakkı insan hakkı yapan – yani onu hiçbir insanda çiğnenmemesi ya da herkes için sağlanması gerekliliğinin, insan olanaklarının bilgisinde temelini bulduğunu belirtiyor.

Gazetecinin, insanlara insanın değerini korur şekilde muamele edebilmesi için insan hakları bilgisine sahip olması gerektiğine işaret eden Hamidi, gazetecinin bunu içtenlikle istemesi ve insan hakkı kavramının bilgisine yani “her bir hakkın neyi talep ettiğinin açık bilgisine sahip olmasının önemine dikkat çekiyor.  Burada gazetecinin insan hakları bilgisinin olmasına vurgu yaparken o bilginin gerektiğinde, insandan yana kullanılmasının da olmazsa olmaz olduğunu ileri sürüyor. Kaldı ki Dünyada insan haklarına ilişkin pek çok belge var ve halen pek çok coğrafyalarda insan hakları çiğneniyor. Hamidi bu duruma ilişkin gazeteciyi şöyle konumlandırıyor: “İşte gazeteci de bu hakların korunmasını en yüksek sesle istemesi gereken ya da isteyebilecek kişilerden biridir ve işini bu sorumlukla yerine getirmesi gerektiğini unutmaması gerektiği söylenebilir. Öte yandan “İnsan haklarını koruma sorunu bir insan sevgisi sorunudur. Ancak bu sevginin gönüllerde yer etmesi, kök salması halinde, insan haklarının da tüm dünyada değer kazanması olanak içine girebilir. Bunun için sabırlı olmak zorunludur.”

Gazetecinin de bu en büyük engeli aşabilmesinin, insana tek bir özelliği üzerinden değer biçen yaklaşımlardan ve ayırımcılıktan uzak durabilmesinin yolunun ise, felsefî temellere dayalı insan hakları bilgisinden geçtiğinin altını çizen Hamidi, ayrıca toplumların da bu engeli aşması için, insan haklarını yüksek sesle dile getirmesi ve bu konuyu hem kendi gündeminde hem de kamunun gündeminde tutması gereken kişilerden birinin de gazeteciler olduğuna işaret ediyor. “Tek tek her bir kişinin sorumluluğu olması gereken bu konu, gazetecinin de başat sorumluluklarından biridir.”

HABERİN DEĞERİ İÇİN İNSANIN DEĞERİ HARCANMASIN

Gazeteciliğin ABC’sinden biri olan “haber değeri” konusunu kitabında derinlemesine ele alan Hamidi, haber değeri kriterlerinden “zamanlılık, yakınlık, önemlilik, sonuç, insanın ilgisini çekme” gibi temel öğelerin “gerçekten önemli” haberi ortaya koymaya yetmediği gibi, insan haklarının ihlal edilmesinin önünü de açtığını söylüyor. Hamidi, bir haberi önemli kılan şeyinse, o haberin insan haklarını temel alması ve haber değeri için insanın değerini harcamaması gerektiğini belirtiyor.

“Gazeteci için de şunu söyleyebiliriz: Haber değerini belirlerken, birçok olay arasından hangisinin haberleştirileceğine karar verirken, gazetecinin birbirinden farklı olaylar ile insanın değeri ve değerleri arasındaki ilgiyi görmesi ya da yakalaması ve ona göre bir seçim yapması gerekir. … Gazeteci için tek olmasa bile en doğru yollardan birinin, insan haklarını korumak, hak gazeteciliği yapmak olduğu savunulabilir.”

İNSAN OLARAK GAZETECİ

Elif N. Hamidi, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” kitabının ikinci bölümünde gazeteciye bakarken önce insanı görmemiz gerektiğini, “nasıl bir insan?” sorusunu sormadan “nasıl bir gazeteci?” sorununu soramayacağımızı anlatıyor uzun uzun. İnsan olma, yaşamın anlamı, değer yaratma, değer bilgisi konularını enine boyuna tartışırken bu bölümde de ilk bölümde ve son bölümde olduğu gibi, anlatısını yine her çağdan yazarın, düşünürün  ve şairin düşüncelerine, dizelerine açıyor.

“Bir vakitler saygın bir meslek olarak kabul gören gazetecilik, o eski itibarını neredeyse tamamen yitirmek üzere gibi görünüyor. Avustralyalı gazeteci Jonh Pilger’in dediği gibi günümüzde “Medya teknolojisi neredeyse hayal gücümüzün ötesinde gelişirken, sadece gazeteciliğin geleneksel araçları değil, onurlu gelenekleri de bir kenara bırakılıyor”

Gazetecilik mesleğinin yitirdiği itibarını geri kazanması için her zaman gerçeğin peşinden koşan, cesur, dürüst, erdemli, her şeyden önce insan olduğunun ayırdında olan, kendini insan haklarını korumaktan ya da ihlal etmemekten, insanın değerinin harcanmasına izin vermemekten sorumlu duyan kişilerin elinde olduğunu belirten Hamidi şöyle devam ediyor:   “Açıkça görülmektedir ki gazetecilik ve etik arasında sıkı bir ilişki vardır. Başka bir ifadeyle, gazeteciliği etikten ayrı düşünemeyiz. Dolayısıyla “Gazetecilik uygulamalarının büyük bir kısmı özgürlük, yansızlık, doğruluk, dürüstlük ve mahremiyet gibi kaçınılmaz olarak etikle ilgili olan kavramlarla tanımlanıp incelenmelidir”

Hamidi, günümüzde medyan beklediğimiz değişimin, insan olmakta inat eden, dünya gerçekliğine müdahale etmekte direten, “böyle gelmiş, böyle gitmez” diyen, mevcut düzenin bekçiliğini yapmak istemeyen gazeteciler sayesinde mümkün olabileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Akla ve erdeme uygun bir şekilde işini yapan, insan onurunu ve insan haklarını koruma sorumluluğuyla haber üreten gazeteci “iyi gazeteci”dir.”

ÖZGÜR KİŞİ OLARAK GAZETECİ

Hamidi, gazetecilik mesleğindeki sorunların aşılmasının ancak kimsenin boyunduruğunu kabul etmeyen, kendi yasalarını kendisi koyan, izleyeceği yolu kendi içinde taşıyan, aklını kullanma cesaretini gösteren, tercihleriyle, yani yaptıkları ve yapmadıklarıyla “özgür kişi” olduğunu ortaya koyan, yaşamıyla iz bırakan ve bırakacak olan gazeteciler sayesinde mümkün olacağını savunuyor.

“Gazeteci de özgür kişi olmak için didinmesi gereken ve görmeyen gözlerden, işitmeyen kulaklardan kurtulmak zorunda olan kişilerden biridir. Gazetecinin kulaklarını bugünün, geçmişin ve geleceğin seslerine açması, kulaklarını tıkayanların kulaklarındaki balmumunu çıkarıp atması ve gerek kendi geçmişi gerekse gazetecilik mesleğinin geçmişi ve sorunlarıyla yüzleşmesi, hesaplaşması gerekir.”

“Gazetecinin de insana yapılan haksızlıklar karşısında, en önde ve en önce haksızlığa başkaldırması gereken kişilerden biri olduğu söylenebilir. Gazeteci, haber değerinin insanın değerinin önüne geçeceğini gördüğünde/sezdiğinde/bildiğinde ya da doğruların görünmez kılınmaya çalışıldığı durumlarda bütün baskılara ve yıldırmalara rağmen itaat etmeyi değil, başkaldırıyı seçmesi ve hayır demesi gerekenlerdendir. Çünkü yaptığı bu seçimle hem kendi kendini seçmiş, var etmiş hem de diğer gazetecilerin/yurttaşların/ insanların nasıl olması gerektiğini göstermiş olur. Gazeteci ancak bu şekilde eylediği zaman insana yakışır şekilde eylemiş/işini yapmış ve altına imza attığı haberlerle iz bırakan bir yaşam sürmüş olur.”

Bölümü okuyup bitirdiğinizde gönül rahatlığıyla şunu söylerken buluyorsunuz kendinizi: insan olan gazetecilik mesleğini en iyi şekilde yapacaktır. Bu hem insana olan umudumuzu hem de her şeyin bu kadar bulanık aktığı bir ortamda doğru habere erişme umudumuzu koruyor yer yer büyütüyor.

HAK GAZETECİLİĞİ

Son yıllarda sıkça duyduğumuz, hala çoğumuzun tam olarak neleri kapsadığını da çok bilemediğimiz “hak gazeteciliği”ni ayrı bir bölümde ele alan Hamidi, bu kavramın önümüzdeki yıllarda öneminin daha da artacağını belirtiyor.

Ana akım medyadan ziyade alternatif medyada kendine yer bulan “hak gazeteciliği”ni Hamidi şöyle tanımlıyor: “Hak ihlallerinin medya tarafından izlenmesi, haber yapılması, böylelikle korunup iyileştirilmelerine, demokratikleşmeye katkıda bulunulması amacına yönelik bir habercilik türü” olan hak haberciliği, Türkiye’de “medya üzerine çalışmalar yapan araştırmacılar için oldukça yeni bir çalışma alanı”dır.”

Haberin gerçeği olduğu gibi aktarmaması ve onu egemen toplumsal söylem kalıpları çerçevesinde yeniden inşa ederek sunan bir araç olmasına, haberin insan haklarını ihlal etme potansiyeline dikkat çeken Hamidi; “İşte hak haberciliği, “haberin bu özelliğinin kabulünden hareketle ortaya çık”mıştır ve “insan hakları lehine iş gören bir gazetecilik pratiği olarak” kabul edilmektedir.”

“Gazetecilik mesleğindeki herhangi bir sorunun da medyaya, gazetecilere/basın çalışanlarına ve sisteme saldırmakla ya da bunları sürekli eleştirmekle çözülemeyeceği oldukça açıktır. Ancak geleneksel medyaya karşı bir eleştiri niteliği taşıyan hak haberciliği, barış gazeteciliği, yurttaş gazeteciliği gibi pek çok farklı çabanın, meslekteki sorunların çözümüne önemli katkılar sunduğu yadsınamaz. Oysa sermaye, iktidar veya erk sahiplerinin güdümündeki, ötekilerin sesini duyurmaktan uzak duran bir medya, mesleğin itibarını daha da yitirmesine yol açmaktadır. Böyle bir medya karşısında, hakları ihlal edilenlerden yana taraf belirleyen hak haberciliği, medyadaki önemli bir boşluğu doldurmaktadır denebilir.”

Hak haberciliğinin doğru icra edilmesinin yine kişi olarak gazeteciye ve onun nasıl bir insan olmayı seçtiğine, etik değerlerine, felsefî-etik bilgisine, insan hakları bilgisine ve doğru değerlendirme yapabilmesine bağlı olduğuna dikkat çeken Hamidi, öte yandan tüm gazetecilerin insan haklarını korur şekilde gazetecilik yapması gerektiğinin altını çiziyor.

“Ezilmişi temsil etme çabasında olan hak gazeteciliği, ana akım medyada temsil edilmeyen, sesleri duyurulmayan dezavantajlı gruplara ya da karşıt görüşlere kulak vermesi ve hak ihlali yapmadan, habercilik yapmanın mümkün olup olmadığını sorgulatması bakımından gazetecilik mesleği için önem taşımaktadır. Ana akım medyada göremediğimiz haberleri gösteren ya da temsil eden, ayrıca doğruluk, bağımsızlık, adil olma gibi ilkelere uymaya çalışan bir habercilik anlayışı olarak hak haberciliği, medyadaki önemli bir boşluğu doldurmaktadır.”

KİTAPLAR VE YAZARLAR GEÇİTİ

Kitap özellikle iletişim fakültesi öğrencileri için çok geniş ve bütünsel bir okuma listesi barındıyor. Hamidi’nin, Platon’dan Aristo’ya, Edip Cansever’den Umberto Eco’ya,  Melih Cevdat Anday’dan Saint Exupery’e, Gülten Akın’dan Cesare Pavese, Victor Hugo’dan Dostoyevski’ye  ve daha birçok yazara yer verdiği kitabının edebi lezzeti de çok yüksek. Adeta akademik bir eser değil de bir deneme kitabı okuyor gibi okudum. Bir yandan çok güncel bir sorunu çok yönlü bir şekilde akademik eserlere, alanının önde gelen bilim insanlarına atıf yaparak anlatırken diğer yandan araya konunun tam da en can alıcı yerine en sevdiğimiz şair ve yazarların kelimeleri giriveriyor ve hal böyle olunca metnin de edebi lezzeti artıyor.

Elif N. Hamidi’nin, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi”  adlı kitabını başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere, aktif gazetecilik yapan meslektaşlarımızın ve nihayetinde kendine bir kez daha bakmak isteyen, insanı anlamak isteyen, yaşamın anlamı üzerine kafa yoran bütün kitap severlerin okumasını dilerim.

24 Temmuz Basın Özürlüğü Gününde kitaptan hareketle şunu da söyleyebiliriz: Basın özgürlüğünün garantisi özgür, itaatsizlik yapabilen ve hayır diyebilen gazetecilerle mümkün.

24 TEMMUZ  BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ

  1. Meşrutiyet ile 2. Meşrutiyet arasında, İstibdat dönemi olarak adlandırılan dönemde gazeteler ancak sansür memurlarının denetiminden geçtikten sonra yayınlanabiliyordu.

1908’de 2. Abdülhamit’in 2. Meşrutiyet’i ilan etmesinin ardından, 24 Temmuz günü gazeteler ilk defa sansür denetiminden geçmeden yayınlandı.

Refik Halid Karay 1948’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Yönetim Kurulu’ndaki önerisiyle “24 Temmuz” 22 yıl boyunca “Basın Bayramı” olarak kutlandı.

12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası baskıların İstibdat dönemini hatırlatması sebebiyle TGC, Basın Bayramı ifadesinin kaldırılmasına karar verdi.

1971’den beri 24 Temmuz “Basın Bayramı” değil “Basın Özgürlüğü Günü” olarak anılıyor.

Seher Özen Karadeniz

 

Önceki İçerikDüşleme Deneyimleri
Sonraki İçerik“Kürk Mantolu Madonna” Bir Baş Yapıtın Derinliklerine Yolculuk
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.