Düşleme Deneyimleri

‘Her bir organın, kasların, dokuların ve hücrelerinle tüm bedenin en son atom parçacığına dek düşlerinin ışığıyla yıkanıncaya kadar, düşlerini genişlet. Düşlerin harekete geçtiğinde her şey mümkün olacaktır.’

Yine başucu kitabım Tanrılar Okulu’ndan çarpıcı bir ifadeyle giriş yapmak istedim, düşleme deneyimlerimden bahsetmeye.

Bu cümleyle 10 yıl önce karşılaşsaydım, herhalde bende hiçbir karşılık bulmazdı. Düşlerimi bütün bedenimde hissedeceğim kadar genişleterek harekete geçirmek ne demekti? Nasıl olacaktı?

Her düş bir hedef mi? Her hedef bir düş mü?

Hayatım boyunca düşlediğim pek çok şeyin gerçekleştiğini düşünmüşümdür hep. Kendimi bu anlamda mutlu ve şanslı hissetmişimdir. Bugüne kadar hayatımın temel alanlarına baktığımda isteyip de sahip olamadığım hemen hemen hiçbir şey olmadığını söyleyebilirim. Çoğunlukla yoğun çaba ve mücadeleyle de olsa hayallerimi hep gerçekleştirdim bir şekilde.

Peki ama bu gerçekleşenler düşlerim miydi benim sahiden? Son yıllarda bu soruyu sormadan edemiyorum.

Daha mesafeli ve daha bilinçli bir noktadan geriye baktığımda, geçmiş deneyimlerime DÜŞ değil de HEDEF demenin daha doğru olacağını hissediyorum.

İşte bu sorgulamalar içindeyken hayatımın belki de en çok iz bırakan deneyimi aklıma düşüyor;

18 yaşımdayım. Boğaziçi Üniversitesi’ne girmeyi ne kadar da çok istiyorum. 1 yıl boyunca odaklanıp, dikkat dağıtıcı her şeyden el etek çekip, çalışıp çabalayıp hayalimdeki okula girmeyi başarıyorum. Hatta hazırlık sürecinde büyük bir kartona ‘Ben Boğaziçi İşletmeyi kazanacağım’ diye bir not yazıp (işletmeye giremedim iktisat oldu) odama astığımı hatırlıyorum kendimi motive etmek için. Nasıl bir odaklanma…

Evet böyle bir motivasyon ve konsantrasyon içinde olsam da acaba bu deneyimime bir düş demek mümkün olur mu yoksa bu, tam bir hedefe koşma maratonu muydu?

Ben Boğaziçi’nde okumayı mı düşlemiştim?

Yoksa Boğaziçi’ni kazanmayı mı hedeflemiştim?

Her düş bir hedef mi? Her hedef bir düş mü?

Düşlemek nerede bitiyor hedeflemek nerede başlıyor?

Hedef bir SONUÇ, Düş ise bir BAŞLANGIÇ

Bu soruların yarattığı merakla Düş kelimesinin TDK’daki anlamına baktım. Rüya dışındaki anlamı; gerçekleşmesi istenen şey, umut, imge

Hedef ise gerçekleştirmek için tasarlanan şey, ulaşılacak son nokta.

Tam da hissettiğimi işaret ediyor bu tanımlar. Hedef bir SONUÇ, düş ise bir BAŞLANGIÇ gibi geliyor bana. Bir hedef koyarsın ve ulaşırsın. Orası son noktadır, hedefini gerçekleştirmiş ve misyonunu tamamlamışsındır.  Eğer işin içinde düşlemek yoksa orası bitiş çizgisidir.

Düş ise bana göre ulaştıktan sonrasıdır. Ulaştıktan sonrasını şimdiden canlandırmaktır. O hedefe ulaştıktan sonra neler olacak? Hayat nasıl olacak? Sen kim olacaksın?

Tanrılar Okulu’nda ifade bulduğu ve benim de geç de olsa idrak edebildiğim gibi düşlerken bütün hücrelerinde hissedersin, yaşarsın. Bedeninde karşılığı vardır, duyumsarsın. Şimdilerde niyet meditasyonlarımızda yaptığımız gibi istediğin hayatı imgeler ve ‘mış gibi’ yaşarsın. İmgelerken mutluluğu içinde hissedersin, coşarsın.

Ne zaman düşlemekten hedeflemeye geçtim?

Yaşım epey küçükken geceleri yattığımda çok kalpten istediğim, heyecanla hayalini kurduğum, dua ettiğim şeyler vardı hep. Sanırım esas düşleme deneyimlerim onlardı. Ne zaman düşleme becerimi kaybedip hedefleme moduna geçtim, farkında değilim. Herhalde kalbime değil zihnime, duygularıma değil mantığıma güvenmem gerektiğini öğrendikçe oldu bu.

Bence kaç yaşında olursak olalım gece yattığımızda hayalini kurup heyecanlanabildiğimiz şeylerdir düşlerimiz. Yine üniversite deneyimime dönecek olursak, ben her gece yattığımda orada neler yapacağımı, nasıl günler geçireceğimi, nasıl hissedeceğimi hayal etmiş miydim acaba? Tutkuyla, coşkuyla vücudumda hissetmiş miydim o duyguyu, gözlerimi kapattığımda? Mesela artık memleketimden ve ailemden ayrılacağımı, İstanbul’da yaşayacağımı, bunun nasıl bir deneyim olacağını imgelemiş miydim? Hiç karakterimle uyuşmadığı halde ekonomi okuyacağımı ve sonrasında meslek olarak yapacağım işleri hiç gözümün önüne getirmiş miydim? Getirsem yine bu seçimi yapar mıydım?

Düşlemeden hedeflemek insanı kendinden uzağa düşürür.

Van Gogh demiş ki;

‘Önce resmimi hayal ederim, sonra da hayalimi resmederim.’

Önce düşleriz, sonra hedefimizi koyar ve yola çıkarız.

Düşlemeden hedeflemek sadece zihnin ürünüdür ki ulaşılsa bile kimseyi kalıcı olarak memnun edemez. İnsanı kendinden uzağa düşürür. Aynı benim deneyimlediğim gibi.

40’lı yaşlarımda düşlemeyi yeniden hatırlayabildiğim için kendime ve hayata teşekkür borçluyum. Uzun yıllar sonra tekrar kendime yaklaşabildiğim için, gerçekten düşlediklerimi hayatıma katabildiğim için ‘hayat sana teşekkürler’. Sadece düşlemekle kalmayıp, düşlerimi hedefe çevirip, somut adımlar atarak, hayallerimi gerçeğim yapabildiğim için minnet doluyum.

Gerçekten yapmak istediğim işi keşfetmiş olmak, koçluk çalışmalarımda benimle benzer deneyimlerden geçen kişilere yol arkadaşlığı yapmak, rehberlik edebilmek harika bir his. İlişkilerimde çok daha dengeli ve doyumlu olabilmek, büyük şehrin beni artık yoran karmaşasından uzaklaşıp doğayla baş başa bir hayat kurabilmek, çocukluğumdan beri hayatımı anlamlı kılan kitaplarla, okumakla, yazmakla dopdolu bir yaşam tarzına geçiş yapabilmek…

İşte bunlar benim son 10 yılda kalbimle, ruhumun zihnimle dostluğu sonucu gerçekleştirdiğim sahici DÜŞLEME DENEYİM’lerim oldu.

Sen de hatırla lütfen;

Düşlediğini yaşarsın.

Düşlemezsen otomatik pilotta yaşarsın.

Kontrol, isteklerinin önündeki korkularda, düşüncelerde, engellerde, kısaca zihninde olur.

Hayatının kontrolünü eline al, zihnini, kalbinin ve ruhunun hizmetine ver ve ilerle.

Richard Wilkins’in dediği gibi:

‘Mucize, enerjinizi korkularınıza değil, rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar.’

Pınar Aykol

 

Önceki İçerikCehennemden Cennete Bir Yol Var
Sonraki İçerikOkurun Gözünden: “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi”