Son rakamlara göre sekiz kadından biri hayatının bir zamanında meme kanserine yakalanıyor. Bu korkunç gerçek bu konuyu ele almak için yeterli bir neden.
Meme kanserine yakalanan kadınların çoğu menopozu geçirmiş kadınlar olsa da doğurganlık yaşında da görülebilen en yaygın kanserdir. Meme kanseri teşhisi birçok kadına diğer türlerin teşhisinden daha ağır geliyor. Teşhisle birlikte doğurganlık, kadınlık, çekicilik, bir anda her şeyin kaybolacağı endişesi başlıyor. Kanser hastalığı, hangi tür olursa olsun, zaten her aile için çok zor bir deneyim. Tüm aile fertlerinin psikolojisini etkileyen bir durum.
Psikoterapi ile destek tedavisi
Dr. Elvin Aydın yurt içi ve yurt dışında kanser konusunda araştırma ve klinik çalışmaları yapmış bir psikolog. Kendisiyle hastaların psikolojik yaklaşımı konusunda konuştuk. Kendisine göre kanser hastaların psikoterapisi maalesef hala sosyo-ekonomik düzeyi yüksek kesimin yararlanabildiği bir lüks olmaktan ileri gidememiş durumda. Çünkü sigorta bu kadar önemli bir tedaviyi karşılamıyor.
Kanser tedavisinde artık bütünsel bir yaklaşımının öneminin konuşulduğunu vurgulayan Dr. Elvin Aydın “Birlikte çalışan cerrah, onkolog, radyolog, hemşire ve psikologlar hastaların daha iyi hizmet almasını sağlıyorlar. Artık birçok sağlık kuruluşunda meme kanseri ile ilgilenen ve bununla ilgili danışmanlık hizmeti veren psikologlar var.” diye anlatıyor. Kendisi doktora tezinizi meme kanserinin psikanalitik süreçleri hakkında yazdı.
Meme kanserine yakalanan kadınları en çok meşgul eden sorunun “Bu neden benim başıma geldi?” olduğunu söylüyor. “Sanki bir şeyi yanlış yapmışlar da bu da onun bedeliymiş gibi. Mesela bir şeye fazla üzülmek gibi. Ancak meme kanseri daha sebebi tam olarak bilinmeyen bir kanser olduğu için insanların bu duruma bir netlik katmaya çalıştığını düşünüyorum. Ancak bu durum onlara bazen zarar verebiliyor. Mesela daha önce üzülmüşse, tekrar üzülürse kanserin tekrarlayacağından korkuyor.”
Yani yaşanan korkuların kanseri bir daha tetikleme riski oluşturduğu korkusu hayat boyu devam edebilir. Bu da psikoterapinin önemini daha da artırıyor. Bunun neden olduğunu, iyi insanların da başına kötü şeyler gelebildiğini ve durumu normalize etmek gibi terapinin başlıca konuları. Ayrıca etraflarındaki insanlara, istedikleri ve istemedikleri şeyleri söyleyebilmek için alıştırma yapıldığını söylüyor Dr. Elvin Aydın.
Anne olan kadınların durumu daha da zor tabii ki. “Özellikle küçük çocuğu olan kadınlar daha çok endişe duyabiliyor” diyor Dr. Aydın ve meme kanserine yakalanan annelere bir tavsiyede bulunuyor: “Hastalığı çocuktan saklamak çocukta daha büyük bir endişe uyandırıyor. Biz annelere mutlaka çocuklarıyla ‘ben bir tedavi olacağım ve bu tedavi beni yorgun ve halsiz yapacak. Saçlarım dökülecek ama sonra düzelecek. Bu yüzden korkma’ gibi net bir açıklama yaparak konuşmalarını öğütlüyoruz.”
Konuyu çok önemli başka bir boyuta getiriyor: Yumurta koruyucu yaklaşımlar. “Meme kanseri tedavisi genellikle doğurganlığı olumsuz etkiliyor ve genç kadınlarda, özellikle henüz anne olmamışlarsa bu bir sorun olabiliyor. Tabii cinsellik de çok etkileniyor. Mutlaka bir jinekologdan destek almalarını öneririm” diye anlatıyor Dr. Elvin Aydın.
Fertilite koruyucu yaklaşımlar
Bu konuda Prof. Dr. Kutluk Oktay, hastanın yaşına ve istediği çocuk sayısına göre gereksinimlerin değişeceğini vurguluyor. Kadında kanser tedavisinden önce yumurta rezervleri ve yumurta koruma yöntemlerini değerlendirmek gerekiyormuş. Kemoterapiler yumurta rezervleri azaltabildiği için erken menopoza neden olabiliyormuş. Kansere yakalanmış kadının yaşı ne kadar ilerideyse tedavi sonucunda menopoza girme olasılığı o kadar da yüksekmiş.
Fertilite koruyucu yöntemlerin arasında embriyo dondurma gibi rutin teknikler bulunuyor. Bunun başarı oranı embriyo nakli başına yaşa göre % 60 gibi. Yumurta dondurulmasının başarı oranları embriyo dondurmadan az olduğu biliniyor.
Sporla riski indirmek
Almanya Kanser Vakfı’na göre uzmanlar fazla kilo ve hareketsizlik meme kanserine yakalanan kadınların sayısı yüksek olmasının başlıca nedenleri olarak görüyor. Her gün 30 ile 60 dakika fiziksel aktivite yapan kadınların meme kanserine yakalanma riskinin %20-25 oranında daha düşük olduğunu kaydeden Vakıf, hastalanma riskinin düzenli sporla daha da düşeceğinin altına çiziyor. Alman Spor Yüksekokulu Tıbbi ve Metabolizma Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Freerk Baumann de bunu tavsiye ediyor: “Her gün en azından yarım saat spor yapın.”
Araştırmalara göre spor metabolizmayı hızlandırdığı için bağışıklık sistemi daha iyi çalışıyor ve dolayısıyla genlerdeki hasarların onarımına yardımcı oluyor. Spor ayrıca vücuttaki enfeksiyonların azalmasına neden oluyor.
Düzenli spor yapan kişiler tabii ki genelde daha sağlıklı yaşıyor. Çünkü çoğunlukla daha sağlıklı besleniyor, sigara içmiyor, daha az alkol tüketiyor. Bu şekilde meme kanseri yakalanma riski de düşürülüyor.
Spor ve sağlıklı yaşam meme kanserinden koruyacağı gibi bir şey yok. Ama en azından riski minimuma indiriyor, bunu unutmayalım lütfen.
Sağlıkla kalın.