Vezir Gambiti
Walter Tevis’in 1983 yılında kaleme aldığı ‘Vezir Gambiti’ kitabı, İrlandalı şair W.B. Yeats’in ‘Uzun Bacaklı Sinek’ şiirinden bir alıntı ile başlıyor. Şiir ile yazar adeta romandaki iki ana karakter gibi (Beth ve üvey annesi Alma) hayatın içinde tek başına yürüyen kadınlara ithafta bulunuyor. Böylece yaşamdaki yalnızlıklarının ve aslında kendilerinin dışında kimseye zarar vermediklerinin vurgusu ile açılıyor roman. Şiir de büyük zihinlerin gelişiminde sessizliğin önemini anlatan dizeler de oldukça dikkat çekici. Yazar verdiği bir röportajda da hikâyenin ‘zeki kadınlara bir övgü’ olduğunun altını çizmeyi ihmal etmiyor. Dönem romanı olarak adlandırabileceğimiz bu eserin yazarın notu bölümünde, 60’lı yıllarda satranç oynayan gerçek üç büyük ustadan (Robert Ficher, Boris Spassky, Anatoly Karpov) ilham alındığı belirtiliyor.
Kahramanın Yolculuğu
Satranç dehası Elizabeth Harmon’un, sakinleştirici ve alkol bağımlılığı ile mücadele ettiği, yetimhanedeki çocukluğundan, dünya satranç şampiyonu olduğu ana kadar devam eden bir kahramanın yolculuğu hikâyesini okuyoruz. Beth, roman da ulaşmak istediği hedefi ‘gerçek bir profesyonel ve dünyanın en iyi satranç oyuncusu, özgüvenli bir kadın olmak ‘(syf. 132) diye tanımlıyor. Kitabı okurken satranç bilmeseniz dahi Çoban Matı, Sicilya Savunması, Maroczy Bağı, Grunfeld Savunması, Vezir Gambiti (oyuncunun avantaj elde etmek için piyonunu feda ettiği bir satranç açılışı) gibi terimlere aşina oluyor hatta satrancın romanın ana karakteri için aslında hayatın ta kendisi olduğunu kavramaya başlıyorsunuz. Kendi gerçek yaşamına büyük kayıplarla başlayan kahramanımız kitap boyunca ‘hayatta en çok istediği şeyin kazanmak olduğunu, mağlubiyetten nefret ettiğini’ defalarca yineliyor.
Satrancın İncelikleri
Beth’in satrancın derinliği karşısında hissettiği ürperti, bir pozisyonun geometrisinin tekrar tekrar çözümlenebiliyor olması gerçeği ve olasılıkların tükenmez oluşu karşısındaki heyecanı adeta okuyucuya geçiyor. Romanın tümüne sirayet etmiş ‘yalnız olma duygusu’ satranç taşlarının gizil gücü, yatay ve dikeylerdeki olasılıkların yarattığı hoşnutluk hissi, tahtada oluşan güçler çatışmasının yarattığı gerginlik ile biraz hafifliyor.
Netflix Dizisi
Roman daha sonra Scott Frank yönetmenliğinde, her bölümünün adının bir satranç teriminden oluşturulduğu, enfes bir sinema şölenine dönüştürülmüş, yedi bölümlük bir mini dizi olarak karşımıza çıkıyor.
Kitap ile dizideki farklılıklardan bahsedecek olursak eğer; üvey annesinin piyanoya olan tutkusu, Townes’un erkeklere cinsel ilgi duyması ve Rusya’da tekrar karşılaşmaları kitapta yer almıyor. Kitapta cinsellik örtük bir biçimde işlenirken dizi de daha belirgin ve değişikliğe uğratılmış diyebiliriz. Yetimhanede olduğu ilk yıl Jolene ile aralarında geçen ama Beth ‘in reddettiği bir cinsel yakınlaşma, vücutlarını keşfetme bölümü diziye dahil edilmemiş. Yine dizide Benny ile olan birliktelikleri kitaptakinden daha farklı işleniyor.
Beth’in yetimhane arkadaşı Jolene’e yıllar sonra ulaşması, Bay Shabiel’ın ölümünden haberdar olması, diziden farklı olarak kitapta yetimhane müdiresi ile iletişime geçmesi ile mümkün oluyor. Kitapta olmadığı halde sonradan diziye eklenen kısımların zenginlik oluşturduğunu ise rahatlıkla söyleyebilmek mümkün.
Renklerin Dansı
Görüntü yönetmeni Steven Meizler ve tasarımcısı Uli Hanisch çekimlerde harikalar yaratmış. Geceleri uyamakta güçlük çektiği zaman yetimhane tavanını satranç tahtasına dönüştürerek zihninden oynadığı sahneler oldukça etkileyici. Mekan seçimleri, renk ve ışık kullanımı çarpıcı güzellikte. Kitabı okurken Bayan Whetaley’in bülbül mavisinin dönüşerek ‘Beth mavisi’ olmasına şahit oluyorken, dizide renklerin kullanımı ve sembolik anlamları oldukça etkileyici. Uçuk mavi, gri renk hastalığı; yeşil bağımlılığı, kırmızı ise kadınsılığı, gücü ve kendine güveni temsil ediyor diyebiliriz.
Neredeyse tüm sahnelerin satranç tahtasını andıracak şekilde kurgulandığını, hatta farklı geometrik desenlerin kullanımı ile kahramanın kıyafetlerinin dahi satranç tahtasına dönüştürüldüğünü görebiliyoruz. Dizinin tüm bölümleri hayatın kendisinin bir satranç oyunu olduğunu haykırıyor adeta.
Muhteşem Final
Romanın ve dizinin finalinde kahramanımız değişip, dönüşerek yolculuğunu tamamlıyor. Başlangıçta yetimhanenin bodrumunda soluk renkli jilesinin içinde Bay Shaibel ile başlayan satranç merakı ve coşkusu; kitabın son bölümünde Rusya’da tek başına bir sokakta, satranç tahtasının başında oturan bir ihtiyar adama ‘Satranç oynamak ister misiniz’ sorusunu sorması ile bitiyor. Romana çok yakışan bir kahramanın yolcuğu döngüsü tamamlanmış oluyor. Dizinin finalin de ise görkemli beyaz palto ve şapkası ile Beth’in kendisi bir kraliçeye dönüşmüş şekilde, kralların oyunu olarak tabir edilen satrançta artık bir kadının şampiyon olmasının gurunu taşıyor.
Zeynep Ekşi