Orta okulu ve liseyi bir Fransız lisesinde okudum. Ortaokulda geleceğe yönelik iki büyük düşüm vardı. İlki iş hayatına atıldığım zaman geç kalkacağım bir işte çalışacaktım, kaçta biteceği önemli değildi, önemli olan sabah uykusuna doyabilmemdi. İkincisi ise üniversiteyi bitirdikten sonra elime kitap asla almayacaktım. Sabah uykusuna doyamadığım için geç kalktığım bir işte çalışmayı anlıyorum da elime hiç kitap almamaya nasıl karar vermişim onu hala düşünüyorum. Aslında bunu eğitim sistemini kurgulayan herkesin düşünmesi gerekiyor. Hiç bir eğitim kurumu ya da müfredat, çocuğu kitaptan soğutmamalı.
Neyse ki, aradan yıllar geçince, aslında okumanın ne kadar mutluluk verici bir eylem olduğunu, kitabın nasıl sahici bir dost olduğunu anladım. Buna şükrediyorum zira bunu idrak edemeyebilir ve bu dünyadan bir bitki gibi gelip geçebilirdim. Bir de ek bilgi vereyim, 27 yıl önce başlayan çalışma hayatımın büyük kısmında sabah gün ışımadan kalktım. Buna da ayrıca şükrediyorum.
Yakın zamanda ilgiyle takip ettiğim Elon Musk’un bir girişimini okuyunca kafamda sorular uçuşmaya başladı. Musk, son projesinde insan beynine bir çip yerleştirmeyi hedefliyormuş, bu çip sayesinde insanlara yabancı dil ya da bir takım yetkinlikleri geliştirici özellikleri yüklemek mümkün olabilecekmiş. Bu çalışmanın meyvelerinin çok da uzakta olmadığını düşünüyorum. Bununla beraber böyle bir girişimin eğitim, öğretim sistemini nasıl etkileyeceğini hayal bile edemiyorum. Artık üniversitelerin bile etkisinin giderek azalacağı, iş hayatında buna gerek olmayacağı gibi, tartışmalar yapılmaya başlandı. Bakalım yakın gelecekte neler göreceğiz? Ben tüm bu önemli atılımların insan yaşamını iyileştirmeye yönelik katkılarının olacağını düşünüyorum.
Ancak küçük bir endişem de var. İnsanoğlu emek vermediği şeye değer vermiyor. Beynine kolayca yüklenen bilgilerle önemli zaman ve emek tasarrufu sağlayacak fakat insanın yaşam boyu öğrenci olmak keyfinden uzak kalabileceğine dair şüphelerim var.
Oysa hayat boyu öğrenci olduğun andan itibaren, merakla tetiklenen bir heyecan, öğrenmenin tatlı büyüsü insanı dinç tutuyor. Daha çok etkileşim içine giriyor, daha çok üretmek, daha çok paylaşmak istiyor. Hayat üretken olduğun andan itibaren güzelleşmeye başlıyor. Mayaladığın sıcak bir ekmeği fırından çıkarırken, tükenmez kalemle sevdiğine yazdığın bir mektubu zarfa koyarken, bir çiçeğin toprağını havalandırırken, bir köpeği sevdiğinde, minicik bir bebeğin gülüşünü görünce hayat anlam kazanıyor. Bir çok şeyin emek verilmeden kazanıldığı bir dünyada anlam da kayboluyor.
İnsan ömrü evrendeki tüm bilgiyi öğrenemeye yetecek kadar uzun değil. Ancak sürekli öğrenmenin zevki ve katkısı müthiş doyurucu. O yüzden yaşam boyu öğrenci olmanın, o heyecanı sürekli damarlarında duymanın hazzı çok az eylemde var.
Biz neden bundan eksik kalalım? Musk, müthiş icatlarına devam ederken, onlardan da faydalanarak öğrenme zevkimizi daha da arttırabiliriz.
Haydi ömrümüzün son anına kadar öğrenmenin, üretmenin ve paylaşmanın o güzel lezzetine varalım.
Bereketli, sağlıklı, güzel günleriniz olsun.
Anıl Akın