Doğada hiçbir şey, tek başına var olmaz.
Rachel Carson, Sessiz Bahar
Sessizlik… İnsan, içsel yolculuğunda ve günlük yaşantısında sessizliğe yoğun şekilde gereksinim duyar. Bu sessizlik, hasretini çektiğimiz ve dilimizden düşürmediğimiz sade ve yavaş bir hayatın kapısını bizlere aralar. Hayatta kalmak için ihtiyacımız olan nefes, bedenimize sessizliğin penceresinden sızar. İnsanın kendini dinleme ve keşfetmesinin yanı sıra varoluşunu anlamlandırma süreci de bu sessizlik eyleminden geçer. Ancak sessizlik, daima olumluluk içermez. Tıpkı Amerikan edebiyatında büyük yankı uyandıran Rachel Carson’un kitabı gibi… Huzuru müjdelemesi beklenirken esarete dönüşen bir sessizlik… Sessiz Bahar…

Tarih boyunca gücünü doğru yerde kullanmayı, daha doğrusu dengelemeyi, yeterince başaramayan insanlık, en şiddetli tepki ve dışavurumlarını doğaya yansıtmıştır. Ancak bu yansıtma, negatif bir dışsallığa yol açmıştır. İnsanın, doğa üzerindeki her müdahalesi birer tahakküm örneğine dönüşmüştür. Rachel Carson ise kalemiyle bu yazgıyı değiştirmek için 1962’de Sessiz Bahar’ı dünyamıza sunmuştur. Günümüzde etkisini sürdüren ve modern çevre hareketlerinde referans gösterilen Sessiz Bahar kitabı, türevlerinden belirgin şekilde ayrılmaktadır. Çünkü Carson, sadece insanın çevre üzerindeki tahribatını değil, aynı zamanda bu tahribatın insanı tehdit eden yönlerini de ele almıştır. Çevre ve insan arasındaki süregelen ilişkiyi bu yönüyle ortaya koyan Carson, bunu yaparken eko-eleştiriden de yararlanmıştır. Eko-eleştiri, edebiyat ve doğa ilişkisini çevresel sorunlar üzerinden dile getiren yaklaşımlardan bir tanesidir. Çevreci eleştiri olarak da bilinen bu yaklaşım, insan ile doğa arasındaki ilişkinin yeniden yorumlanması gerektiğini söyler ve ekolojik bir bilincin edebiyatta karşılığını temsil eder.
Ömrü boyunca, ses dengesini tutturamayan insan, kendi döngüsündeki doğaya sesini yükseltmiştir. Bu yüksek ses, Sessiz Bahar kitabında derinlemesine incelenmiştir. Carson’un kaleminden çıkanlar, şimdilerde çok daha fazla karşılık bulmaktadır. Önceleri, insanın doğaya verdiği zarar günümüzde tersine dönmüş ve çevresel nedenlerin yol açtığı sağlık sorunları her geçen gün artmıştır. Doğada tek başına var olmamak adına sesini her yerde duyurmaya çalışan insanın ölçüsüzlüğü, insanlığı tehdit edecek doza ulaşmıştır.
Sessiz Bahar kitabında Carson, kurgusal bir kasaba oluşturmuştur. Bu kasabada yaşayanlar, pestisit kullanımına bağlı olarak sessiz baharlara tanıklık etmişlerdir. İnsanın doğa üzerindeki tahakkümü, sonuç olarak insanın mahkûmiyetine dönüşmüştür. Kitapta, ekosistemdeki besin zincirini pestisitler ile bozan insan, aslında kendi varlığını aşındırmıştır. Pestisitler, insan dışındaki canlıların vücutlarına aşırı derecece nüfuz etmiştir. Hatta, bilimsel çalışmalarda kullanılacak deney hayvanı bile bulunamaz hale gelmiştir. Ayrıca Sessiz Bahar kitabında, ilk bölümü oluşturan Yarının Masalı, Amerikan kasabasında uyum içinde bütüncül şekilde akan hayatın, nasıl felakete sürüklendiği ifade edilir. Sessiz Bahar, insanın evrendeki konumunu sorgulayan ve günümüzdeki çevresel hareketlerin çok şey borçlu olduğu bir kitaptır.
Doğada hiçbir şeyin tek başına var olmayacağı, bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. İnsan, çevre ve tüm canlılar ile bir ahenk içinde yaşamanın güzelliğini duyumsamalı ve sürdürülebilirliği içselleştirmelidir. Kim bilir? Bu duyumsama ve içselleştirme, belki de yeşilin baharında saklıdır.
Dilan ŞATIR