Farkındalıklarla Dolu Bir Sergi, Mehmet Sinan Kuran ile Özel Söyleşi

Ressam Mehmet Sinan Kuran, kendine has kişiliğini eserlerine de yansıtabilen bir sanatçı. Her koşulda eğlenebileceği, eğlenirken yaşamın farkındalığını da göz ardı etmediği bir dünya yaratmış. Özgün ve derin bir ruha sahip olan sanatçının eserlerinde aşkın ve mutluluğun harmanlandığını gözlemlemek mümkün. Mutluluğu önce eserlerine daha sonra izleyiciye bulaştırabilen sanatçılardan.

Mehmet Sinan Kuran, yaşamdan sanatı çıkardığımızda sığınabileceğimiz hiçbir şeyin olmadığını ve sanattan ihtiyacı olan herkesin yararlanması gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda birbirinden farklı teknik ve malzemeleri kullanarak ürettiği eserlerin yer aldığı seçkide sanatçı yaşamın döngüsünü herkesin kendinden bir şeyler bulacağı şekilde sanat severlerle buluşturuyor. Anna Laudel’in ev sahipliğini yaptığı ‘öldükten sonra gerçekleşen’ anlamına gelen ‘Posthumous’ sergisinin devamı niteliğindeki  ‘Hiçbir Yer’ sergisi 08 Eylül- 04 Aralık tarihleri arasında ziyaret edilmeyi bekliyor.

Sanatçı ile yaşamı ve ihtimalleri sorgulatan ‘Hiçbir Yer’ sergisi üzerine konuştuk.

Sanat kariyerinize devam ederken sanatınızı besleyen unsurlar nelerdir?

Aşk ve sevgi. Bir kadına duyulan aşk değil, yaşama duyulan sevgi ve aşk. İnsanlık olarak müthiş bir ayrıcalığımız var. Çok severken, çok mutluyken, hiçbir problem yokken hayat ölümle son bulur. Öleceğiz , dolayısıyla yaşarken keyifle yaşayalım ve bunun çok büyük bir ayrıcalık olduğunu fark edelim. Ben yaşamamın nasıl ayrıcalıklı olduğunun son derece farkındayım. Bu farkındalık hali eserlere de yansıyor. Kendi işimize bakalım, mutlu olalım, her şeyden önemlisi farkında olalım. Bütün mesele yaşamın farkındalığıyla yola çıkmak. Ürettiğim ve içinde çok fazla figürün yer aldığı resimlerimi mutlu resimler olarak adlandırıyorum. Çünkü sanatımı besleyen, beni besleyen bir diğer unsur da mutluluk.

Sanatınızı nasıl oluşturuyorsunuz ve ne gibi süreçlerden geçiyorsunuz?

Hiç düşünmüyorum. Kâğıdın başına oturuyorum ve içimden ne geliyorsa o şekilde devam ediyorum. Çok enteresan bir şey bu. Kalemi elime alıyorum ve başlıyorum çizmeye Yuvarlak bir figür çiziyorum , hemen yanı başına bir tane üçgen çiziyorum ve merakla kaleme bakıyorum ne çizecek diye. Çok eğleniyorum. Saatlerce motive olup resim yapabiliyorum. Bu kadar uzun süre nasıl motive olduğumu merak edenler oluyor, cevabı çok net: Eğleniyorum. Resimden uyandığım zaman, benim için sıkıntı başlıyor. O zaman yer çekiminin, köpeklerin havladığının, havanın sıcak olduğunun farkına varıyorum. Kısacası ben resimdeyken hiçbir yerdeyim.

mehmet 2.tif

Hiçbir yer sergisi ile ziyaretçilere vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?

Ölümün korkulacak bir şey olmadığını, tem tersi esas korkulması gerekenin yaşayamamak, tam anlamıyla tadını çıkararak yaşayamamak olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Serginiz belirli evrelerden oluşuyor. Bu üç evreyi oluşturmanızın sebebi nedir?

İnsanları etkilemek istiyorum. İnsanların duygu durumlarıyla oynamayı seviyorum. Amacım ne kadar güzel resim yaptığımı göstermek değil. Benim amacım, eserleri inceleyen izleyicinin yer yer ürkmesi, çekinmesi, rahatsız olması, gülmesi, duygusallaşması, eskilere gitmesi ve ileriyi düşünmesi. Bir senfoni yazmaya çalışıyorum. İnişleriyle çıkışlarıyla yansıtmaya çalıştığım bir senfoni. Aslında yaşam da bu zaten. Her bir evrede yer alan eserlere bakınca farklı hissettirebilmek. Mevsimlerin akışı gibi ilkbahar bitiyor, kış başlıyor. Tüm bu evreler tamamlandığında artık aynı insan değilsiniz.

Gelecekte sanat dünyasını neler bekliyor ?

Çok daha samimi, çok daha renkli olacak. Güzelleşecek. Güzel bir çağdayız. Şimdi metaverse’e doğru gidiyoruz. Teknolojinin ilerleyişi sanatı daha da zenginleştirecektir. Ve biz bu zenginliğe hazırız. Elektronik sanat dediğimiz şey, metaverse dediğimiz evren genç sanatçıları telif hakları açısından da koruyacak bir evren. Böyle güvenli bir evrenin, sanat dünyasını daha da zenginleştireceğini düşünüyorum.

Röportaj: Rabia ÇOLAK

Önceki İçerikYemek Kartı Nedir, Özellikleri Nelerdir?
Sonraki İçerikBaşka Türlü Bir Şey
Rabia Çolak
Hayatımın en güzel iki eylemi yazmak ve okumak. Yazarken ve okurken dünya bir süreliğine sessizliğini koruyor. Dünya sessizlik anını yaşarken ben hayallere dalıyorum. Hayal kurarken de bir şeyler öğrenebileceğimi biliyorum çünkü. Bu yüzden var olduğum süre boyunca hep öğrenci kalmaya talibim. Sanat ,edebiyat ,flamenko , tarih, arkeoloji ilgi alanlarım arasında yer alıyor. Çok yönlü bir kişiliğim olsa da tek bir alanda, finans alanında uzun yıllar sektör deneyimi elde ettikten sonra sanat tarihi üzerinde araştırmalar yapmaya başladım. Şu an Gebze Teknik Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansı yapıp, eş zamanlı olarak İtalya’da bulunan Bari Üniversitesi’nde Prof.Mariantonietta Intonti’ nin yürüttüğü ‘Sürdürülebilirlik Finans’ çalışmalarında gönüllü araştırmacı olarak yer alıyorum. Sanat tarihine olan ilgimi ekonomi eğitimimle harmanlayarak araştırmalarıma sanat ekonomisi üzerinden devam etmek hayallerim arasında. Pablo Picasso’nun da dediği gibi ‘Hayal ettiğiniz her şey gerçektir.’