Yaz geldi… Pek çoğumuz için tatil planlarını yaptı bile. Mutlaka planlar içinde Foça ve Cunda vardır. İşte yazın ziyaret edilecek iki güzel.
Sürekli gezebilmemin altında yatan sırlardan biri, kısa tatil fırsatlarını hiç kaçırmamamdır. Çok Okuyan Çok Gezen adlı blogumda da sıkça söz ediyorum bundan.
Yeni yıl takvimleri ortaya çıkıp da resmi tatiller belli olunca beni bir heyecan sarar. Acaba yeni yerler görmek için yeni fırsatlar yaratabilecek miyim? Bu merakla hemen takvime dalarım. Arkadaşlarıma da gönderirim takvimi ki, hem heyecanımı paylaşırım hem de beraber seyahat fırsatları yaratmaya çalışırım.
Bu yıl 19 Mayıs’ın Perşembe gününe rast geldiğini de böyle heyecanla karşıladım. Alternatif rotalar belirlendi, ulaşım seçenekleri değerlendirildi derken asıl hedef Foça daha doğrusu Eski Foça olmak üzere, yol üstünde de bir gece Cunda’ya gitmeye karar verdim.
Foça’yı seçmekteki asıl motivasyonum ise; İstanbul’da yaşayan pek çok profesyonel gibi, “bir sahil kasabasına yerleşme” hayalimdi. Son zamanlarda bu konuyu daha çok düşünmeye, kendime yaşamak için alternatif şehirler seçmeye başladım. Foça da bu şehirlerden biri. Diğerlerinden başka yazılarımda bahsederim belki…
Perşembe günü sabah erkenden ayaktayız. 07:30’daki İDO Yenikapı-Bursa feribotu ile yolumuzu kısaltıp zaman kazanmaya çalıştık. Unutmadan söyleyeyim, tek motosiklet iki kişi takıldık rüzgarın peşine düştük yola.
İlk Durak Cunda
Feribotta olduğunuz süre zarfında yağan sağanak yağmur bizi biraz korkutsa da Ayvalık’a kadar hiç yağmura yakalanmadan yağmur havasını koklayarak geldik. Cunda’da baktığımız oteller oldukça pahalıydı o yüzden Ayvalık’ta bir pansiyon ayarlamıştık. Eski Ayvalık’ın olduğu bölgede eski Rum evlerinden biriydi otelimiz. Eski hali korunmaya çalışılarak yenilenmiş yamuk duvarları ve eğik tavanı ile çok keyifliydi. Odanın önündeki terastan Cunda ve adalar manzarasına kuş sesleri ve rengarenk çiçekler eşlik ediyordu.
Kısa bir Ayvalık turundan ve Ayvalık tostu keyfinden sonra Cunda’ya geçtik. Yapay olarak ana karaya bağlanmış olan bu adanın asıl adına dair pek çok rivayet var ancak, resmi olarak Ali Bey Adası olarak anılıyor. Ali Çetinkaya anısına adaya bu isim verilmiş.
Cunda da küçük sahil kasabası hayallerimi karşılayabilir ancak İstanbul’a yakınlığı nedeniyle çok kalabalık olması onun listede yer almamasına yetti. Öyle kalabalık ki balıkçı köyü dediğimiz bu yerde restoranlarda akşam yemeği için rezervasyonsuz yer bulamıyorsunuz. İnsanlar da haklı buraya gelmekte, öyle güzel mezeleri var ki parmaklarımı yedim demek az kalıyor. Ahtapot söğüş ve deniz börülcesi her zamanki gibi favorilerim. Onlara bir de “sıcak ot” dedikleri bir yemek eklendi ki tadından yenmez, çok ama çok lezzetli bir ot yemeği. Egede ot yemeklerinin tadı bir başka. Foça’da da benzer mutluluklar yaşadık.
Eski Cunda evleri, sahil boyu, incik boncuk satıcıları, balık restoranları hepsi öyle güzel bir araya gelmiş ki, bir de önlerine Ayvalık ve adalar manzarası katılınca tadına doyulmaz online casino olmuş. Bana pek güzel görünen bu manzaraya Koç ailesinin desteği ile yel değirmenleri eklenmiş. Yıkıntılar restore edilmiş, adanın tepesinden manzaraya bakan şirin bir kafe ve değerli bir kütüphane eklenmiş, Cunda’ya gelip de görmeden dönülmemeli.
Ayvalık ve Cunda’nın kedileri meşhur. Sayıca çok olduklarından birbirleri ile kavga etmeden duramamışlar, yavruların çoğu yaralı bereli. Cunda’da dolaşırken bizi yağmur yakalıyor, diğer turistler gibi biz de Taş Kahve’ye sığınıyor, limonlu adaçayımızı yudumlayıp çatısına yuva yapmış kırlangıçları seyredip yağmurun dinmesini bekliyoruz. Sakızlı dondurma, lokma derken tatlı hevesimizi de alıp güzel manzaralı pansiyonumuza geri dönüyoruz.
Ertesi sabah manzaraya karşı kahvaltımızı yapıp Şeytan Sofrası’na doğru yola koyuluyoruz.
Küçük Balıkçı Kasabası: Foça
Sabah erken saatler olduğu için tur otobüslerinin kalabalığına yakalanmadan birkaç fotoğraf çekip Foça’ya doğru yola koyuluyoruz. 135 km yolumuz var, hava açık güzel bir bahar günü…
Sarmısaklı, Burhaniye, Ören, Bergama, Aliağa derken bölünmüş yoldan ayrılıp denize paralel uzanan muhteşem manzaralı çiçek kokulu dağ yoluna sapıyoruz. Yeni Foça – Eski Foça arasındaki koyları yukarından izleyerek yolun tadını çıkara çıkara Eski Foça’ya yani Foça’ya varıyoruz. Yine şirin bir pansiyon seçtik: İyon Pansiyon. Bu satırları da pansiyonun denize bakan restoranında nefis bir akşamüstü esintisinde kahvemi yudumlarken yazıyorum. Dört kuşaktır oturdukları taş evi pansiyona çevirmişler. Bütün aile de canla başla burada çalışıyor. Çok neşeli ve hoşsohbet insanlar, Foça’nın havasından herhalde :)
Foça tıpkı hayalimdeki gibi küçük bir balıkçı kasabası… Taş evlerine aşık olduğum, meydanında saatlerimi geçirdiğim, asma ile örtülmüş sokaklarında oturmaya doyamadığım, kuş seslerinin hiç kesilmediği küçük sahil kasabam…
Bir efsaneye göre Foça’da bir Karataş varmış. Arnavut kaldırımlar arasındaki bu karataşa bilmeden basanlar bir daha Foça’dan vazgeçemez, döner dolanır Foça’ya gelirlermiş. O taşa ben de bastım mı acaba?
Restorasyon çalışmaları başlamadan durmuş Kybele ve Athena tapınakları, Anadolu’nun ilk tiyatrosu olmasına rağmen gün yüzüne çıkamamış durumu içler acısı tiyatrosu ile tarihtan sınıfta kalmış Foça, tarihi değerlerine pek fazla sahip çıkmamış gibi görünüyor ilk bakışta. Sadece restorasyonu devam eden yel değirmenlerini gördüm, umarım onlar da yarım kalmaz tamamlanır. Meşhur Akdeniz Foklarını ne yazık ki göremedim, otelimizin sahibi “ben 35 senede 3-4 kez ancak gördüm” deyince pek kolay göremeyeceğimi anladım. Dünyada 450-500 tane kaldığı sanılıyor Akdeniz Foklarının.
Foça’nın nefis koyları, Foça’ya yakın olan dört tanesine Mersinaki adı verilmiş, görülmeye ve soğuk sularında kulaç atmaya değer. Lezzetli dibek kahvesini seviyorsanız sakızlı olanı deneyin, ben İzmir’de içtiğimden daha çok beğendim, ortamın etkisinden midir bilinmez :) Tabii İzmir’e 60 km kadar yaklaşmışken İzmir lokması ve İzmir kumrusunu burada da pek bir lezzetli yapıyorlar. Çarşı lokantasında zeytinyağlıların, Girit dondurmacısında sakızlı dondurmanın tadına bakmadan ayrılmamalı Foça’dan. Hemen limanın yanındaki Beş Kapılar Kalesinden gün batımının keyfini çıkarmak da başka bir alternatif etkinlik.
Ben Foça’daki taş evlerin fiyatlarını araştırmaya başladım. Belki bir gün ben sizi kendi pansiyonumda/otelimde ağırlarım, kim bilir?