Ya da belki şiirin kendisi insanın bir hastalığıdır, tıpkı incilerin zavallı hasta istiridyenin salgıladığı hastalıklı ifrazat olması gibi?
Heinrich Heine – Romantizm Okulu
Şiir benim için kelimelerin büyülü dansıdır. Dört satırda anlatılan kocaman dünyalar…
Etkili duyguları bu kadar az kelime ile anlatabilmek, bir de buna melodi katabilmek, yüreklerimizi diyardan diyara alıp götürebilmek anlatılması zor bir sanat olsa gerek.
Heinrich Heine’in bu alıntısı ile hastalığa başka bir açıdan bakmak nasıl olurdu?
8 harfli bu sevimsiz kelime. Sevimsiz diyorum çünkü kim ister hastalığı, hasta olmayı?
Peki hasta mı vardır, hastalık mı? Hastalık cevabını duyar gibiyim… Oysa Hastalık yoktur, hasta vardır.
Hastalık, bir nevi göstergedir, tıpkı bir arabanın ön paneli gibi. Düşünün bir kere, arabanızın ön gösterge paneli olmazsa, hızınızı, benzininizi veya olası bir aksaklık bildirimini nasıl anlayabilirsiniz? Bu durum ne kadar güvenlidir? Arıza bildirimini gördüğünüzde “hay Allah tam da zamanı, neyse yarın hemen bakıma sokalım bu arabayı?” derken bu gösterge paneli sizi mutlu mu etti? Mutsuz mu? Bir durumu, konuyu bilmeden yönetebilmeniz ne kadar mümkün?
Hastalık da belki uzun süredir sizinle olan olumsuz alışkanlıklarınızın, yarattığınız negatif düşüncelerinizin, öfkenizin, korkularınızın, en çok da yersiz endişelerinizin damla damla birikmesi ile oluşan bir uyarı halidir. Bir nevi gösterge paneli çıkarılmış arabanızın, aniden durması gibidir hastalık…
Burası işin zor kısmı. İş başa düşünce, bir eyleme geçme zamanımız gelince başlarız arka arkaya sıralamaya? “İyi de ben mi istedim ayağımın kırılmasını, ben mi istedim migren ağrısını, ben mi istedim boyun fıtığı olmayı”…
Hiçbir şeyin muhakkak ki tek başına etken olmadığı gibi, kabul etseniz de etmeseniz de, bu durumları yaratmakta, en büyük payı düşünceleriniz alır. Düşündükleriniz kaderinizdir.
Ağzınızdan çıkan her sözcük büyük bir güce sahiptir. Yarattığınız enerji ile hücreleriniz, adeta bilgisayarınıza yüklenen işlevsel bir program gibi yeniden donanır.
Sadece ilk farkındalık süreci sizi yorabilir. Bu durum kendinizle yüzleşmeye ne kadar istekli olup olmadığınızla ilgili bir durum. Duyduklarınız, gördükleriniz, okuduklarınız, akıl almaz bir hızla sizi tıka basa dolduruyor. Her gün kendinize kısa bir zaman ayırıyor olsanız ve “ bugün en çok hangi düşünceler beynimde dolaştı durdu, hangi kelimeleri hiç düşünmeden otomatik olarak söylüyorum. Hangi inanç kalıbı hiç sorgulamadan aldığım, kimden dahi aldığım belli olmayan bir inanış” Düşünmeniz, fark etmeniz, mümkünse yazıya dökmeniz, kendinizin düşünce haline biraz uzaktan bakmanız gerekiyor…
Sonrasında ise olmasını istemediklerinizi değil, neler olmasını istiyorsanız bunları düşünmeye evrilen bir yeni düşünce modeline geçiş hali. Nasıl mı?
Düşüncelerinizi gelişi güzel yazın, arka arkaya. Sonra hepsine biraz dışardan tek tek bakın, hangileri pozitif bir etki yaratıyor, hangileri içinde olumsuz bir enerji barındırıyor. Hepimizin sahip olduğu düşünce, davranış, alışkanlık, karakter yaratımı döngüsünde, karakterimiz de yeniden düşüncelerimizi oluşturmakta. Buradaki sihir, olumsuz düşünceler, olumsuz davranışları yaratır, olumsuz davranışların tekrarı ise artık alışkanlıklarımızı ve karamsar, endişeli, sinirli gibi sıfatlara sahip kişiliğimizi. Ne zaman ki; bu olumsuz düşüncelerin artık kendimize bir faydasının olmadığına ikna oluruz, bunları ya olduğu gibi çöpe atarız, ya da yeniden yaratıp olumlu etkiye dönüştürürüz. İşte tüm akışın değiştiği döngü tam da burasıdır.
Sadece ihtiyacınız olan hemen şimdi bir cümlenizi, bir olumsuz düşüncenizi keşfetmek ve bunu olumlu etkiye dönüştürebilmek. Ben nasıl yapacağım? Bunlara pek inanmam diyenlere de ısrarla yeniden söylüyorum. İnanmayın, sadece yapın. Düşüncelerinizi iyileştirin, hastalıklarınızı iyileştirin. Hasta olmayı değil, sadece sağlıklı olmayı seçin.
Hangisi daha iyi geldi?
Sevgiyle kalın…
Mari Camgöz Pektezol
Gelişim Koçu& Enerjist