Düşlerinize dokunmanın zamanı gelmiş olmalı… İnce bir çizgi olan yaşam bizi nereye sürüklerse sürüklesin, düşlerimize dokunmamız, kendimizi keşfetmemiz gerçeğine daha bir yaklaşmalıyız.
Stefano D’Anna anısına,
“Dünyanın tüm problemlerinin başlıca sebebi ve esas kaynağı insanoğlunun kalbinde bulunan bir kara delik. Bütün dünyevi kötülükler, adeta bir pandora kutusu…” diyor ‘Tanrılar Okulu’ kitabında Stefano D’anna… Kitap ile sohbet gurubu olarak geçtiğimiz sonbahar sevgili Yasemin Sungur ‘un güzel girişimleri ile önce kitabını okuduk sonra da yazarı ile buluştuk. Çok heyecanlı bir gündü hepimiz için. O buluşmadan aldığım notlarımda kendisi şöyle demişti bize, “Kutsal Kitaplar vardır. Kutsal yazarlar yoktur. Yazar önemli değildir. Bir gün benim adımı bile hatırlamayacaksınız fakat hep kitaplar kalacak.”
Sanırım birçoğumuz okuduk, hala okumayanlar varsa mutlaka kütüphanenize bir tane hediye edin. Bizim kendisinden imzalı bir kitabımız olma şansımız oldu . Bunun için Sevgili Yasemin Sungur ve Kitap ile Sohbet grubuna sonsuz teşekkürler…
Ne yazık ki geçtiğimiz günlerde Stefano D’anna’yı kaybettik. Bende onun anısına sizlerle bir şeyler paylaşmak istedim.
“Dünyayı insanlığın olumsuz düşünceleri ve hisleri şekillendirmektedir. Kişinin değişmesi için parçalanmış psikolojisini birleştirmesi, düşünce ve inanç sistemini değiştirmesi, eski zihin yapısını, önyargılarını ve batıl inançlarını terk etmesi gerekmektedir.” der kitabında…
Düş’ün gücünü anlatır kitap ve dreamer ile diyaloglar vardır.
“Dünya bizim onu düşlediğimiz gibidir. Düş var olan en güzel şeydir.” Dreamer
Kişisel gelişim uzun bir yolculuktur. Herkes bu yolculuğa çıkmak için kendisine bilet almasını bekler. Eğer bir şekilde biletini almışsa kişi duraklara uğraya uğraya yolculuğuna devam eder. Her durak ayrı bir keşiftir. Bu duraklarda bazen kendisini görür ve izler bazen başkalarını görür izler. Her durak bir sınavdır aslında… O sınavı geçmeden diğer durağa varamazsın. O sınavı geçinceye kadar o durakta lastiği patlamış yardım bekleyen biri gibi, “bana biri ne olduğunu söylesin, nasıl ve ne yapmam gerek?” diye haykırır durursun. Aslında orada yapacağın tek şey Stefano D’Anna’nın dediği gibi dönüp düş’üne bakmandır. Bizler yaşamın bize verdiğini zannettiğimiz bir çok dış algılar içersinde kendi var oluşumuzu ve gücümüzü unutuyor. Hatta farkına bile varamıyoruz. İşte bazı rehber kişiler, aslında önemli olanın sadece insan olabilmeyi başarmak olduğunu söylüyor.
Stefano D’Anna’da benim için onlardan biriydi. Birçok gence liderlik yaptı.
Bir hikaye anlatmıştı imza gününde; Güzel bir gün batımını köpeği ile birlikte seyretmeye giden adam eğer sadece köpeği gibi gün batımını izlerse köpekten farkı olmaz. Fakat gün batımını izlerken kendisini de gözlemliyorsa insan olmanın farkını yaşar. Sanırım bu güzel benzetme her şeyi anlatıyor. Yaşarken kendimize doğru adımlar atmalıyız.
Onların seslerini işiterek, hissederek ilerlemeli ve dans etmeliyiz, düşümüzü hep yanımıza alarak. Sevgi ile önce kendimize atmalıyız adımlarımızı teker teker, sonra karışmalıyız kalabalığa ve paylaşmalıyız adımlarımızın götürdüğü duraklardaki diğer yolcularla tecrübelerimizi.
“Sevginin olduğu yerde ölümsüzlük vardır” demişti Stefano D’Anna. Şimdi o dağıttığı sevgi ve düş öğretileri ile ölümsüzleşti kalplerimizde. O her zaman insanlığın daha aydınlık ve kendini keşfetme yolculuğunda bir rehber olarak kalacak. Işıklar içinde kal Stefano D’Anna.
“Düş var olan en gerçek şeydir.”
Stefano D’Anna, Tanrılar Okulu
Öznur Su Yılmaz Berk
.