Bazı kitapları okur sürüklenir gideriz… Aynı kitapların filmleri olur, kitapla filmi yan yana koyamayız. Ya da tam tersi olur, kitaplar vasat filmler harika olur… İşte Margaret Mazzantini, bu bahsettiğim olguyu zihinlerden komple silecek eserler ortaya koydu. Hem kitapları hem de filmleri aynı tadı veriyor…
Yasemin Hanım benden filme alınmış bir kitabı yazmamı isteyince, “neden olmasın!” dedim. Neden “Sakın Kımıldama” veya “Sen Dünyaya Gelmeden” olmasın. Ya da her ikisi de olmasın. Kaç yazara kısmet olur, iki kitabının arka arkaya filme alınması… Filmin yönetmeninin yazarın eşi olmasının ne kadar önemi var, bilemiyorum. Çünkü çok güzel iki kitaptan çok güzel iki film çıkmış.
Margaret Mazzantini, yazar bir baba ve ressam bir annenin kızı. Dört çocuğu ile birlikte Dublin’de yaşıyor. Ülkemizde bu sözünü ettiğim iki romanıyla tanınıyor. Romanları 30’dan fazla dile çevrilen Mazzantini edebiyat alanında birçok ödüle sahip.
Sakın Kımıldama ile Başlayalım…
“Sakın Kımıldama” hiç unutamayacağınız bir kitap, aklınıza geldikçe burnunuzun direğini sızlatacak bir kitap. Bazı kitaplar; eski sevgililer gibidir… Bir koku, bir ufacık nüans akla getirir ya işte “Sakın Kımıldama” öyle bir kitap.
Margaret Mazzantini’nin yazdığı ”Sakın Kımıldama” çok hazin bir hikâye… Timo, İtalia, Angela, Elsa… Bu isimler aklınıza kazınıyor sanki… Ben ki isimleri aklımda tutamam…
Hayatta yaptığımız seçimlerin yaşamımızı nasıl etkilediğini, ayrıkotlarının üstüne basıp geçerken onları nasıl farketmediğinizi… Bahçenizde olsa, söküp atmak istersiniz hani… “Hayır” diyemeyen birine tutulmak, sevmeden aşık olmak nasıl bir duygudur. Kitabı okurken bu duyguların hepsi geçiyor insana, kitap içinde kayboluyorsunuz.
İlk bakışta bir aşk üçgeni gibi görünüyor hikâye. Erkek başarılı bir cerrah, kendinden daha üstün gördüğü bir kadınla evlenmiş, hayatından sıkılan ama değiştirmek için de parmağını kımıldatmayan aciz biri. Karısı ise kocasını elinde tutmak için çocuk yapmış. Güzel, küstah kendi çevresinden olmayanı yok sayan bir kadın. İkinci kadın; Aslında o yok, hiç olmamış sanki, hep görmezden gelinmiş, aşağılanmış, çirkin, ayağı sakat… Önce babası sonra başka erkekler tarafından tecavüze uğramış.
Okuduktan sonra filmini de mutlaka izleyin bence. Margaret Mazzantini öyle bir roman kahramanı çizmiş ki, İtalia’yı öyle bir tarif etmişki filmini izlerken evet dedim, “İtalia bu, yolda görsem tanırım, bağrıma basarım.” Film cast olarak son derece başarılı, son derece güzel senaryolaştırılmış, kitap ve film biribiri içine tam olarak geçmiş.
Margaret Mazzantini deyince, bir kere başlamışken; ‘’Sen Dünyaya Gelmeden’’i atlamak olmaz bunu başta da söylemiştim.
“Sen Dünyaya Gelmeden” Gözlerinde gökyüzü olan bir adam ile cennet yemiş kadar güzel bir kadının Bosna’da savaş içinde geçen aşk hikayelerini anlatıyor. Bir adam ki hatta çocuk adam, çocukluğunda kullandığı plastik tabureyi hediye ediyor kadına… Kadın nedenini sorduğunda, “çünkü çocukluğumdan kalan, tek kırmadığım şey bu” diyor. İkisi de İtalyan. Bosna’da karşılaşıyorlar. Diego ile tanışınca hayatı değişen Gemma birden kendini savaşın ortasında buluyor. Orada yaşanan arkadaşlıklar en az Gemma Ve Diego’nun hikayesi kadar içten. Diego savaşta ölünce başka ülkelere savrulan Gemma, yıllar sonra oğluyla Saray Bosna’ya Diego ile hatıralarının olduğu yere döner ve Diego’nun ölümünün izlerini sürer. Öyle şırıl şırıl akan, yüreğinizin üstüne elini koyan bir kitap ki sonuna geldiğimde “ille de okuyun” diyeceğim bir kitap oldu. Bazı sahneleri sanki bir film izler gibi okudum. Başçarşı’da dolaştım onlarla, Bosna sokaklarında başıboş gezindim… İçimde gidip Başçarşı’yı görmek için dayanılmaz bir arzu oluştu.
Ben kitabı filmi izler gibi okudum derken filme alındığı haberi de dolaşmaya başladı. Filmi vizyona girince sinemada yalnız izledim. Kitabını okuduğum filmleri yalnız izlemek gibi bir alışkanlığım var zira J Kitaba sadık kalınmış, cast çok iyiydi… Aska rolünde bizim Saadet Işıl Atasoy’u beğendim… Goiko adamım benin J Gemma ve Diego’nun her durumda en iyi arkadaşları ona bayıldım yine… Kitapta da en sevdiğim karakterdi, Diego’dan sonra. Filmde de öyle oldu… Margaret Mazzantini’nin daha önce filme alınan ”Sakın Kımıldama”da da Penolope Cruz’un oynuyor olması sanırım bir tesadüf değildir… Ben kitabı da okuduğum için filmi bambaşka gözlerle izledim, sanki daha fazla izledim… Bu kitapdan da filmden de kendinizi mahrum etmeyin, yazıktır size J…Bazı eleştirmenler, savaşı; anlatacaklarına alet etmesiyle suçlamışlar Margaret Mazzantin’yi. Bence hiç iğreti durmamıştı, hikaye ve savaş… Tamam film eleştirmeni değiliz belki ama yüz yıldır da film izliyoz artık iki kelime de söyleme hakkımız vardır değil mi?