Yazılacak her şey yazılmış, konuşulacak her şey konuşulmuş, anlatmak istediklerin şarkı, film, kitap olmuş ve söylenebilecek hiçbir şey kalmamış gibi geliyor bazen. Hiç yaşadınız mı bu hissi bilmiyorum. “Ee anlat bakalım “dediğinizde kendi iç sesinizin bile konuşmadığı anlardan bahsediyorum. Bazen sözsüz kalıyor insan. Ne bir şiir ne bir düşünür sözü ne de bir insan sesi… Kendinizi bile dinlemeden bulunduğunuz yerde, anda öylece kalmışlığınız var mıdır sizin de? Nefes alan bir varlık olmanın dışında hiçbir şey olmadığınız anlar… Birilerini, hatta kendi dediğinizi bile önemsemeden, tüm telaşların, işlerin, insanların, nesnelerin sadece orada olma görevini üstlendiği zamanlar…
“Durmak” diyebilirim bunun adına, eğer bu hale bir isim koymam gerekirse. Bir şeyler anlatma ihtiyacı hissetmeden, dinleyebilecek kadar orada olmamanın, bir adının, bir etiketinin, bir görevinin, bir sorumluluğunun olmadığı, tanıdığın tüm zamanlardan ve anlardan uzak bir olmayış hali… Oluş mu demeliyim yoksa? Tam tanımlayamıyorum. Durmak, kopmak ve kalmak… Hiçbir şey olmadan sadece nefes almak. Tenin ve benin içindeki o hissi keşfederek çoğalmak. Her şeye bağlı olduğunu sezdiğin bir teklik hali. Olmadığın bir yerde başka bir oluşu seyretmek de diyebilirim.
Yaşamak nedir? Değer katan her an, değersizleştiren tüm zamanlar mı? Sahip olmak mı; eşe, işe, eşyaya, kendine. Evet, kendine bile ait olmamak mı yaşamak? Boşlukta sallanan bir kadın, bir erkek, bir insan olmak? İsminden, etiketinden, yargıdan, tüm duygularından hayattan, geçmişten ve gelecekten yani ben dediğim, sen dediğin, biz dediğimiz her şeyden uzakta durduğun o anın adı mı yaşamak?
İçinden şiir, şarkı, düşünür sözü, bir kitap alıntısı geçmediği hatta kendinin bile olmadığı anlar da yaşayabiliyormuş insan. Bu aralar uzaklara gitmeyi, oradan, o andan, o duygudan, o enerjiden uzaklaşmak isteyen ancak bunun için koşullara ihtiyaç duyanlara bir kaçış, bir çekiliş, bir duruş, bir gidiş kılavuzu olarak buraya bir hal bırakıyorum. Şu anda nerede ve nasıl bir haldesiniz bilmiyorum. Olduğunuz yerde kalın, derin bir nefes alın ve kendinizi nefesinize bırakın. Eğer kendinizi o anın içine bırakabilirseniz, sizi sizden alıp bir boşluğa götürecek ve yine sizi size huzurla bırakacak sözsüz, kelimesiz, ıssız bir kayboluş, bir kaçış hikayesi yaşayabilirsiniz.
Yaşanacak her şeyi yaşamış, konuşulacak her şeyi konuşmuş, anlatmak istediklerinizi anlatmış gibi hissedeceksiniz. Dışarıdan bakıldığında bir deli, içeriden bakıldığında şahin bakışlı bir seyyah gibi görüneceksiniz. Zaten bunların hepsi dünya etiketi değil mi?
Sevilay Acar