Değişime Neden Direniriz?

Değişime neden direniriz?

Kaybetmenin acısı, kazanmanın hazzından üstün olduğundan.

Kaybedecek çok şeyiniz olduğunu düşünüyor ya da öyle olduğunu sanıyorsanız, değişime direnir, değişmemekte ısrar edebilirsiniz.

Öte yandan, kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünen insanlar, kolayca değişebilir, böylece gelişir ve başarılı olurlar.

değişim

Bizim zamanımızda “Değiş Tonton!” denildiğinde değişen bir aileye dair bir çizgi film vardı. 70’li yıllarda doğanlar gayet iyi hatırlayacaktır. Bu çizgi film baloncuk gibi bir yapıları olan TonTon ailesinin maceralarını konu alırdı. Her türlü kılığa ve şekle giren bu aile bize her şeyin mümkün olabileceğini ispatlar gibiydi. Okul sistemi, ailelerimiz, bizi görmek istedikleri kalıplara sokmaya çalışırken belki de bu çizgi film bize değişimin yaradılışımızın bir parçası olduğunu ve düşündüğümüz her şeyin bir şekilde olacağını anlatmaya çalışıyordu.

Peki nedir bu değişikliğe olan direncimiz?

Her yenilikte, her keşifte bir kayıp söz konusudur.

 Mevcut durumu bırakmak, mevcut inanışı, düşünceyi, duruşu bırakmak, kaybetmek gerekir.

Davranış bilimcisi Dan Ariely’nin da ispatladığı gibi bir şey kazanmanın verdiği mutluluk, aynı miktarda bir şey kaybetmenin verdiği üzüntünün yanında çok önemsiz kalıyor. Bu ne demek? Size bedava verilen veya bir piyangodan kazadığınız 100 liranın verdiği mutlulukla, sizden zorla alınmış bir 100 liranın verdiği üzüntüyü karşılaştırdığınızda arada büyük bir fark oluşuyor. Kaybetmenin acısı kazanmaya göre çok daha büyük kalıyor.

Bu durumda kaybedecek bir şeyi olmayan kişiler, daha kolay risk alıp, daha başarılı olabiliyorlar. Çoğu büyük firmanın kurucusu, ya yoksulluktan geliyor ya da okul bile okumadan iş hayatına atılıyor.

Zihnimizi de incelersek, bunun sebebini daha iyi anlıyoruz. Beynimizin asıl amacı bedeni hayatta tutmak; güvenli bir ortam, beslenecek yiyecek bulmak ve üremek. Bu sebeple beyin sahip olduklarını mutlak bir güvence altına almadan, yeni kaynaklar elde etmeyi tercih etmiyor.

korku

Zihninizin Esiri Olmayın

Tabii ki, bizler zihinlerimizin esiri değiliz; en azından olmamalıyız.

Dürtülerinize kulak verip, değişime direnmenizin size özgü nedenlerini anladığınızda, farkındalık seviyesiniz artacak ve gerçekten ne istediğinizi bileceksiniz.

Böylece hangi değişimlere ihtiyacınız olduğunu daha iyi kavrayabileceksiniz.

Değişim elinizde veya çevrenizde olan bir şeyin veya durumun kaybı demektir.

Bu fedakarlığı yapmak bize sonsuz olasılıkların kapılarını açar.

Bu değişiklikler sizi değiştireceği gibi sizden bağımsız olmayan dünyanız da değişecektir.

Tanrılar Okulu kitabında da dendiği gibi:

“Sen değiş dünya da değişsin!”

Önceki İçerikMartı Eylül Sayımız Sizlerle
Sonraki İçerik‘Kitap ile Sohbet’ Büyüyor… 200.Buluşma ile 7.Sezona Merhaba
Deniz Öztaş
TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı. Bir nefeslik mola verilen durakta kendini öğrendiklerini uygulama ve paylaşmak amacıyla araştırmaya ve yazmaya başladı… Önce insanoğlunun hayatında önemli bir yeri olan bilinçaltını inceledi. Daha sonra bireylerin de ötesinde onları derinden yönlendiren kolektif bilinçaltına merak sardı… 2014 yılında Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak dersi vermeye başladı. 2011 yılında tanıştığı Psikolog Bert Hellinger’in çalışması Aile ve Organizasyon Sistemi Terapisi konusunda eğitimleri Svagito Liebermeister ve Ralph Willmann‘dan aldı. Hem şirketlere hem de bireylere uygulanabilen Aile ve Organizasyon Sisteminin Uygulayıcısı olarak çalışmaya devam ediyor. Yasemin Sungur ile tanıştığı 2010 yılından beri ondan aldığı ilhamla MARTIDAŞ Öztaş olarak yazılarını paylaşmaya devam ediyor. Gezmeyi, kitap okumayı ve film seyretmeyi çok seviyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz