Neşeli bir baharın ilk günlerinde Akçakoca’ya yaptığım bir hafta sonu gezisinde almıştım bu kitabı. Kitapçıları gezme merakım tatilde de peşimi bırakmayınca, hediyelik eşya dükkanlarının arasına sıkışıp kalmış küçük bir kitapçının içinde buluverdim kendimi. Denizin maviliğini de, havanın güzelliğini de unutup gittim. En önce kitabın ismi çekti dikkatimi. Gereken özeni gösteremediğimiz, atamıza söz verdiğimiz halde hakkettiği kadar koruyamadığımız cumhuriyetimiz. Sayfaları karıştırdığımda cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemi kapsayan anılar çıkıverince karşıma, anda almaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım.
Nihal Yeğinobalı’nın iyi bir çevirmen olduğunu biliyordum. Hatta, onun için cumhuriyet tarihinin ilk kadın çevirmeni de denebilir. Kendisine ait olan Mazi Kalbimde Bir Yaradır adlı romanı okuduğumda gayet başarılı bir yazar olduğunu da fark etmiştim. Tarzını sevdiğim, hayranlık duyduğum, yeni tanıştığım tüm yazarların yaşamlarını öğrenme tutkum, bu hanımefendi üzerinde de araştırma yapmamı sağladı. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ndeki öğrenciyken, Genç Kızlar romanını yazdığı, alacağı tepkilerden çekindiği için de yayınevine, Vincent Ewing isimli Amerikalı bir yazardan kendisinin çevirdiğini söyleyerek yayınlattığı bilgisine ulaştım bu araştırmalarım sonucunda.
Genç Kızlar yaşadığımız zaman için oldukça masumane bir erotizme sahip ama 1950’li yıllara göre cüretkar. Kitap çok büyük bir ilgi görmüş ve defalarca basılmış. Artık kült romanlar arasında adı anılmakta. Nihal Yeğinobalı ancak ikinci kitabını yazdıktan sonra Genç Kızlar kitabının kendi eseri olduğunu açıklamış. Editörü kandırıldığını düşünmüş ve yazarını affedememiş bir türlü. Bu çok ilginç, sıra dışı ve eğlenceli bir hikaye gibi gözüktü bana. Hatta bu konuda bir roman bile yazılabilir diye düşünmüştüm. Genç bir kolej öğrencisi roman yazıyor. Ülkede çok popüler olan bu romanı herkes bir yabancıya ait sanıyor ve bu sırrı bir tek o kız biliyor. Müthiş…
Cumhuriyet Çocuğu, bir Anadolu kentinde, 30’lu yılların Manisa’sında karşılıyor okurlarını. Bağlarda doğayla beraber geçen çocukluğunu, cumhuriyetin ilk yıllarını anlatıyor yazar. İşgal dönemlerinin o derin acısını, Kurtuluş savaşının insanüstü mücadelesini ise, yazarın annesinin anılarından dinleme fırsatı buluyorsunuz.
Bir çocuğun okuma tutkusu, öğrenme hevesi, her türlü yokluğa karşın mutlu olmayı bilen insanlar, Manisa Tarzanı’nın hikayesi, bir ulusun yeniden doğuşu, bir halkın uyanışı, bir milletin yeniden kuruluşu, insanların atamıza olan bağlılıkları, hürmetleri, vatan sevgileri, inançları, genç bir kızın satırlarıyla ulaşıyor bizlere.
Etkileniyorsunuz. Kimi kez gözyaşlarınız akmak istiyor, kimi kez ülkenizle gurur duyuyorsunuz. Beni en çok içine çeken bölüm, Manisa’daki işgal sırasında bir mağaraya saklanan halkın, karşılarında Türk askerini gördüklerinde ağlamaları oldu. Ayrıca Kubilay’ın öldürülmesinin anlatıldığı paragraflar içler acısı. Gencecik bir teğmene reva görülenler inanılacak gibi değil.
Nihal Yeğinobalı, Atatürk’ün Manisa’ya yaptığı ziyarette onu görebilecek kadar şanslı ama aynı zamanda da onun cenazesine katılmak zorunda kalıp, binlerce kişiyle birlikte o kederi paylaşacak kadar şanssız.
Keşke yeni basımları yapılsa bu kitabın. Keşke tüm çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız okusalar tekrar tekrar. Hatta okullarda bile okutulsa. Okusalar da, cumhuriyete sahip olmakla neler kazandığımızı iyice idrak edebilseler. Atamızın kıymetini bir kez daha anlasalar. Çok ihtiyacımız var buna. Hele de bu günlerde…
Yazar : Nihal Yeğinobalı
Türü : Anı
Yayınevi : Doğan Kitap
Sayfa Sayısı : 226
Basım Tarihi : 2008