Ekolojik Yaşam Uzmanı Erkan Şamcı ile Yangınlar ve Doğal Afetler Üzerine

“Oysa toprağa çişini yaptıktan sonra üstünü kapatan kedi kadar olsak yeterdi.”

Dünyanın dört bir yanından orman yangınları, aşırı sıcaklar ve ani sağanakların yol açtığı sel haberleri ve hava olayları…  Tüm bu olayların arka arkaya yaşanmasının sebebi nedir? İklim değişikliği ve kriziyle bir bağlantısı var mı?

-Son zamanlarda dünyada yaşanan orman yangınları ve sellerin nedeni olarak küresel ısınma ve buna bağlı olarak iklim değişikliği olduğu çokça vurgulanır oldu.

Bunun etkisi elbette var. Ancak son zamanlarda art arda yaşanan bu felaketlerin çok daha büyükleri dünyamızda her zaman olmuştur ve olacaktır.

Birkaç örnek vermek gerekirse;

1919 Kanada Edmonton yangını 5 milyon hektar.

1939 Avustralya Viktorya yangını yine 5 milyon hektar.

1989 Kanada Manitoba yangını 8.1 milyon hektar.

2003 Sibirya Tayga yangını 47 milyon hektar.

2014 Kanada 8.4 hektar…

Tarih ve bölgelere bakılınca orman yangınlarını sadece küresel ısınmaya bağlanamayacağı görülür. Selllerde, 1530 Hollanda, 100.000 ölü. 1634 Almanya, 8000 ölü. 1717 İskandinavya, 14.000 ölü. 1887 Çin, 2 milyon ölü. 1931 Çin, 4 milyon ölü.

Bu yıllarda küresel ısınma söz konusu değildi. Yani doğal felaketleri sadece birkaç nedene bağlamak yanlış olacaktır. Doğal felaketler doğaldır.

Bizlerin buna katkı yapmamamız ve gerekli önlemleri almamız yapabileceğimiz sorumlu davranıştır.

Yangınlar ve afetler bundan sonra da devam eder mi? Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?

– Yangın, sel, deprem gibi doğal afetler tarihinin her döneminde insan katkısı olmadan da olmuştur. Son 100 yılda insanların doğaya verdikleri zararlar nedeniyle bu afetlerin artması beklenmelidir.

Küresel iklim değişikliği yangınların çıkışını tetikliyor mu?

-Yarım imam, dinden eder. Yarım doktor candan eder. Yarım ormancı ormandan eder. Doğal ormanlar binlerce yıllık seleksiyon sonucunda oluşur. İklim, toprak, nem, irtifa, ve ekolojik etkileşim sonucunda orman ve ekosistemi oluşur ve yaşamını sürdürür. Orman yangınları sonrasında, iyi niyetli ancak bilimsel gerçeklerle uyuşmayan birçok öneriler yapılır. Ülkemizde orman bakanlığı 1924 yılında kurulmuş bilgi, birikim ve tecrübesi derin olan bir teşkilatımızdır. Doğanın doğasını bilmeden yapılacak tüm müdahale organ reddi gibi bir sistemle dışlanacak ve fayda değil zarar verecektir.

“Yangından 24 saat sonra doğal yenileme süreci başlar. Bir hafta sonra ilk yeşil unsurlar görünür. Yanlış müdahale bu süreci uzatır ve eko sisteme zarar verir.”

Orman yangınları sonrasında yanan bölgeye bir fidan dikelim diyenler de oldu. Fidan dikilmez diyenler de. Hatta yanan cam agaclarinin yerine meyva, zeytin ağacı dikilirse daha iyi olanlar da… Bir uzman olarak bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? 

– Yanan orman alanlarına ilişkin benim bilgi ve tecrübem, bu alanlara hiç müdahale edilmemesi halinde bu alanların kısa sürede kendi dinamikleri içinde en kısa sürede rehabilite olacağıdır. Yangından 24 saat sonra doğal yenileme süreci başlar. Bir hafta sonra ilk yeşil unsurlar görünür. Yanlış müdahale bu süreci uzatır ve eko sisteme zarar verir.

Ormanlarda çam ağacı bir tercih mi? Neden tercih ediliyor?

– Her orman çam ağaçlarından oluşmaz. Sadece çam ormanları da yanmaz.

Orman ağaçlarının türü doğal seleksiyon sonucu ortaya çıkar. Bu türün özellikleri paralelinde diğer ekosistem unsurları oluşur. Tüm veriler değerlendirmeden oluşturulacak orman alanlarının yaşama şansı yoktur.

Daha çok Akdeniz bölgesinde yangın görülmesinin sebebi nedir? Ege ve Karadeniz bölgelerin de bu anlamda nasıl riskler mevcut? Bölgelerde yaşanan yangınlar arasında nasıl farklılıklar mevcut?

-Akdeniz bölgesinin sıcaklık değerleri yüksek olduğu için, orman yangınları daha fazladır. Ancak Sibirya, Kanada gibi soğuk iklimlerde dünyanın en büyük orman yangınlarının çıkması, sıcaklığın tek başına yangınların nedeni olamayacağını gösterir.

Yangınlara karşı ormanları ve canlıları nasıl koruyabiliriz? Bu konuyla ilgili sizin önerileriniz ne olur?

Ormanların yanması doğal bir süreçtir. Hatta ormanların yanması bir gerekliliktir.

Evet yanlış okumadınız. Ormanlar 100 yılda bir yanarsa bu doğal ve gerekli kabul edilir. Bu sayede büyük bir ekosistem kendini yeniler, gençleşir, hastalık ve zararlılar önlenir, genç orman nesline ortam sağlanır.

“Oysa toprağa çişini yaptıktan sonra üstünü kapatan kedi kadar olsak yeterdi.”

Ormanlarda yaşayan canlıların hafızasında da bir yangın deneyimi var artık. Yangın sonrası yaşam alanlarının telafisi nasıl mümkün olur? 

– Orman yangınları sonrasında bu alanların yapılaşmaya açılması veya amacı dışında kullanılması tecrübesine sahip insanımız bu konuda doğal olarak hassaslaşmıştır. Yönetimler ise bu tepkiye maruz kalmamak için hızlı ağaçlandırma yapmak üzere vaatlerde bulunur. Oysa bu alanları sadece korumak ve ormanın kendini yenilemesine zaman vermek en doğru yöntemdir. Şehirlerde bile doğal bir park yapmaktan aciz insanoğlunun doğaya çeki düzen vermeye kalkması bilgisizlik ve hadsizlikten başka bir şey değildir. Yakmasınlar, kirletmesinler, zarar vermesinler yeter. Doğa kendini yeniler. Bunu günümüzde insan oğluna rağmen yapacak gücü vardır. Ne acıdır ki doğadaki en akıllı varlık insan olmasa doğa var olur.

Doğa olmazsa insan olmaz.

Kısa bir süre kalıp gittiğimiz bu dünyayı kirletip, yakıp, yıkıp gelecek nesillere çöplük bıraktık. Milyonlarca yıllık güzelim dünyamızı sadece yüz yılda batırdık.

Ne okyanus kaldı ne orman ne atmosfer ne de yörünge. Her yer çöp!

Şimdi uzayda batıracak yeni gezegenler arıyoruz.

Evindeki bir saksı çiçeğe su vermediği için öldüren, popülist çevrecilerden geçilmiyor ortalık. Temizlik yapıyorum diye milyarlarca ton ölümcül kimyasalı kullanan titiz kişileri de anmadan olmaz. Hepimiz çevreciyiz, çöpümüzü asla doğaya atmayız, çok temiz ve hassasız. Ağaçları, hayvanları seviyoruz da kim kirletti bu dünyayı?…

Ötekiler… Uzaylılar… Oysa toprağa çişini yaptıktan sonra üstünü kapatan kedi kadar olsak yeterdi.

Röportaj: Sevilay Acar

Önceki İçerikKüllerin Arasında Yeşeren Birliğimiz
Sonraki İçerikKonuşan Hikâyeler – Zamanın Saçları
Sevilay Acar
Öğrenim Üyesi / Okur- Yazar. En büyük deneyimim çocukluğumda oynadığım oyunlar ve kurduğum hayaller oldu. Her ne yapıyor olursam olayım, iki etken her zaman yolumu belirler: hayaller ve dualar. Çocuk merakı ve heyecanıyla öğrenmeye çalışıyor, okuyor, yazıyorum. Babalardan Babalara adlı bir röportaj kitabım var. Babaların ayak izlerinden oluşan ve hikayeleriyle iç dünyaya yolculuk yaptıran bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğu seviyorum çünkü her şeyin yolda şekillendiğine inanıyorum. Bu yolda en çok da öğrenciyim; kapsayan, içine alan, öğrendikçe çoğalan ve var olan. Karşılaştıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi yazarak paylaşmaya çalışıyorum.