Erkek arkadaşını ilişkin boyunca seversin, güvenirsin, özelini paylaşırsın, derdini
dinlersin, ilişki bitince de dokuz kat yabancıdan fazla yabancı olur ya hiç
alışamıyorum bu duruma ama başka çaresi de kalmıyor insanın.
Geçen gün bir yazı okudum: Eski erkek arkadaşıyla arkadaş kalanlar ya birbirlerini
hiç sevmemişlerdir ya da biri hala barışma umudu taşıyordur diyordu. Doğrusu
katılmamak elde değil.
O aşktan, o tutkudan sonra medeni şekilde selamlaşmayı bir yere bırakıyorum ama
“aaa ne güzel yeni kız arkadaşın mı var çok sevindim” yalanını sallayacağıma, bir
miktar (aşkının boyutuna göre) yaram sızlayacağına hiç görüşmem daha iyi. Daha iyi
tabi daha iyi olmasına da dünya çok küçük, mutlaka bir yerlerde hatta hiç ummadığın
yerlerde karşılaşıyorsun (hele şimdi facebook varken hayli küçük).
Aslında bu karşılaşma anındaki duruma bakmadan önce ilişkinin nasıl bittiği ve kimin
içinde kaldığı da önemli. Eğer ilişkiyi biz bitirdiysek ve içimiz de rahatsa, ne durumda
ne ortamda karşılaşırsan karşılaş pek de sallamazsın. Buna “en rahat karşılaşma
anı” denebilir.
Eğer ilişki ortada bitmişse, yani bazen sen, bazen o bitirmek istemişse, böyle kör
topal da olsa bir müddet gitmişse, sonunda yine böyle ortada bitmişse, karşılaşma
anı önemlidir. Yine o ortada durumun ilişkiye dönme şansı vardır. O yüzden iki taraf
da yalnızsa, tekrar flörtleşmeler, cilveleşmeler, konuşmalar, yakınlaşmalar doğabilir.
İlişki gene gel git doğasına geri dönebilir. Buna “umut vaat eden karşılaşma” diyoruz.
Fakat taraflardan biri hala tek diğeri ise yeniden çift olmuşsa, tek olan tarafın birkaç
gün içinde hırsından çiftleşeceğine bahse girerim. Karşı tarafa da sık sık bu benden
iyi mi, iyi halt ettin salak bakışı da atılacaktır.
İki tarafta çiftleşmişse, sen buldun ama bak ben de buldum karşılıklı nispeti rahatça
yapılacaktır. Sonra gel git ilişkilerinin alışkanlığı gereği birkaç yazışma da beklemek
gerekir bence. Buna ‘’bekle gör ne olacak karşılaşması’’ diyoruz.
Şimdi giderek zurnanın zort dediği yere geliyoruz. Biri diğeri için yanıp tutuşurken,
hayatının merkezi haline getirmişken, ne dediyse yapıyorken karşı taraf bu tek hakim
benim durumundan sıkılıp terk ettiyse eyvah ki ne eyvah.
Terk edilen taraf olur da bir ümit doğar diye, sürekli diğer tarafın karşısına çıkmaya
çalışıp işleri önce bir güzel daha beter hale getirir. Sonra biraz kendi başına kalmayı
becerip cidden tesadüf karşılaşırlarsa eyvah ki ne eyvah. Mutlaka terk eden koluna
birini takmıştır. Diğeri bunu görünce yandım anam diye diye oradan kaçar. Gelsin
sonra uykusuz geceler ağlamalar. Tekrar adamın peşine düşmeler, ne istersen
yaparım ne olur bana dönler. Tabii ki boşuna çaba, boşuna perişanlık…
Bir de ayrılırken pişmanlıklar, keşkeler, şunu böyle yapaydım, bunu böyle yapaydım
durumundakiler içinde aynı şeyler geçerli. Her karşılaşma hem sonuçsuz kalmaya,
hem de yeni bir acı selini peşinden getirmekten başka hiçbir şeye yaramayacaktır.
Buna ‘’ acıların kadınıyım karşılaşması’’ diyoruz.
O zaman ne yapıyoruz? Ayrıldıktan sonra sorunlu bir durumdaysak, kendimize yeni
bir hayat, yeni bir arkadaş çevresi, yeni hobiler bulup kendimizi kurtarıyoruz.
Naçizane benden söylemesi: Hayat sizin, acı çekmeyi seçmek sizin, yeniden hayata
günaydın demek yine sizin kararınız…
Sağlıklı kararlar vermeniz dileğiyle,