Çikolata Tadında Edebiyat -3

Hermann Hesse Müzesi

‘İsviçre’de edebiyat’ söz konusu olunca, İsviçreli kadın yazar Johanna Spyri tarafından 1882 yılında kaleme alınmış olan, Alpler’de yaşayan öksüz kız Heidi” romanını ve çizgi filmini anarak başlıyorum yazıma. Spyri yazarlığa başlamadan önce ev kadınıymış. Heidi’yi Zürih’teki evinde oturmuş yazarken, bir gün romanının Alpler’i aşarak bütün dünyaya yayılıp ünleneceğini nereden bilebilirdi ki!

Rus kökenli, Almanya’da ve İsviçre’de yaşamış, İsviçre vatandaşı yazar ve şair Hermann Hesse (1877-1962) de Spyri gibi masasına oturup yazmaya başladığında, bir gün İsviçre’ye Nobel Edebiyat Ödülü kazandıracağını bilmiyordu elbette. 1899 yılından itibaren İsviçre’nin Basel kentinde farklı kitabevlerinde çalışmış olan Hesse için seyahat etmek ve yazmak bir tutku haline gelmiş. Doğu edebiyatına ve mistisizmine olan düşkünlüğü eserlerine yansıyan Hesse, 1960’lı yıllarda özellikle Amerikan hippi gençleri arasında en çok okunan yazarlardan biriydi. Birçok dünya diline çevrilmiş olan eserlerinin her biri okunmaya değer. Size dört önemli kitabından bahsetmek istiyorum:

-Bir Hint destanı olan başyapıtı Siddhartha 1922 yılında yayımlanmış.

Hesse, kitabı hakkında: “Bu kitapta, tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım” der. Ünlü roman yazarı Henry Miller ise “Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitap’tan kat kat üstün bir ilaçtır…” yorumunu yapmış.

Der Steppenwolf (Bozkırkurdu) adlı eser toplumun sığ değer yargılarına ve yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan bir insanı anlatıyor. Hesse bu kitabı için, “(…) okurlarımın çoğu Bozkırkurdu’nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim.” der.

-Hesse’nin İkinci Dünya Savaşı’nın korku bildirimlerinden zihinsel olarak kaçışı 1943 yılında İsviçre’de yayımlanan büyük eseri Glasperlenspiel (Boncuk Oyunu) romanına malzeme olmuş. Bu kitabı, Doğu ve Batı felsefelerinin bileşiminden oluşuyor; okur kendini ütopik bir dünya düzeninin içinde buluyor.

Hesse, yeni dünya düzenini bireysellik üzerine kurmuş eserinde: “Tanrı senin içindedir, kavramlarda ve kitaplarda değil. Gerçek yaşanır, öğretilmez” diyor.

-Kolektif Kitap tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olan, şiirlerle bezenmiş, zarif, yemyeşil, hüzün ve huzur esintili, derin mi derin eseri Baeume (Ağaçlar)’da ise Hesse, insan ile ağaç arasında bir anlam bağı oluşturarak, varoluşu yorumluyor. Kitaptan birkaç alıntıyla bitireyim yazımı:

“Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde…”

 “Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır…”

” Ağaçlar en etkileyici vaizler olmuştur benim için.  Tek başına duran ağaçlara daha da hayranım. Yalnız insan gibidir onlar. Şu-bu zaaftan ötürü sıvışıp giden münzeviler gibi değil, yalnızlaşmış büyük insanlar gibi, Beethoven ve Nietzsche gibidirler…”

Nevin Ölçer

 

 

Önceki İçerikNehir Söyleşi Nedir?
Sonraki İçerikYalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler
Eskişehir-Bodrum-Zürih üçgeninde bir yaşam… Zürih’te çevirmen olarak mezun oldum. Yabancı dillerim İngilizce, Almanca, Fransızca ve İspanyolca. Edebiyat çevirmeniyim. Franz Kafka, Stefan Zweig, Viktor Frankl gibi değerli yazarların bazı eserleri de yayınevleri için yaptığım çeviriler arasında. Büyük bir hevesle öyküler yazıyorum. İlk romanım “Bu Bir Kalp Değildir - Bir Cenevre Masalı” Mart 2022’de çıktı. Uslanmaz bir merak ve heyecanla okuyor, yazıyor ve yaşıyorum.