Öyle eserler ve eser sahipleri vardır ki onlara, okurlarının seslerine kulak vererek ulaşabilirsiniz:
“-En sevdiğim kitabı Bir Cihan Kafes.”
-Yapma canım, Üç Kız Kardeş’in yerini hiçbiri alamaz.”
“Elinizdeki kitaba bir bakayım… Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken… Bu kitap bana bir şarkı sözünü hatırlatıyor.”
“Gamzeleri de söylendiği kadar güzel.”
“Nesrin’e çok kızmıştım, neyse ki sonradan gerekeni yaptı.”
“Şimdi geçerken gördüm de aynı dizideki gibi. Ne kadar tatlı.” Bu sohbetlere denk geldiyseniz doğru standa ulaşmışsınız demektir. Başınızı hafifçe kaldırdığınızda Artemis Yayınları tabelasını görürsünüz. Artık yönlendirme gereçlerini takip etmeyi bırakabilir, yavaşlayabilir; kitabınızı alıp imza sırasındaki yerinize geçebilirsiniz. Eşsiz yazılarına, kitaplarına, oyunculuğuna, sunuculuğuna, güzel kalbine ve gülümsemesine atıfta bulunulan İclal Aydın; parlayan bakışlarıyla, içten gülüşünün ortaya çıkarttığı gamzeleriyle ve güzel kalbiyle masasında sizi bekliyor demektir.
Kıymetli ve Usta Yazar İclal Aydın’ın benim hayatımda da çok özel ve anlamlı bir yeri var.
Çocukluğumdan beri yazılarını okuduğum…
Seslendirdiği şiirleri dinlerken ve aşk nedir bilmezken, olmayan sevgililerime gözyaşı döktüğüm…
Ortaokulda yaptığım ilk röportajımın ardından günlüğüme: “Umarım bir gün İclal Aydın’la röportaj yaparım” dileğimi yazdığım…
Yüreğime dokunan eşsiz kitaplarını özenle sakladığım…
Şiir yarışmalarına katılmadan önce seslendirdiği şiirleri defalarca taklit ettiğim sevgili İclal ablacığım… Bilmiyordu ama tanışmıyorken bile yazılarıyla, sesiyle, kalbiyle hayatıma dokunuyor ve yön veriyordu.
İlk kez yakından gördüğümde aşçılık eğitimi aldığım kurumda, asansördeydik. Gözlerime inanamadım; küçüklüğümden beri hayran olduğum, içime işleyen yazıların ve büyüleyici sesin sahibi karşımdaydı. Televizyonda ve gazetelerde gördüğümden de daha güzeldi.
Öyle heyecanlıydım ki… Birkaç saniye boyunca tek kelime bile edemedim. O sıralar aşçılık eğitimi alırken bir yandan da dergiler için röportaj yapıyordum. Ne söyleyeceğimi bile düşünmeden: “İclal Hanım merhaba, müsait bir vaktinizde röportaj yapabilir miyiz?” diye soruverdim. Gülümsedi, güzel gamzeleri iyice belirginleşti ve kabul etti. Asansörden iner inmez telefon numarasını kaydederek tarifsiz bir mutlulukla günüme devam ettim.
Zamansız gelen hastalığım ve ameliyat sürecim işimden uzak kalmama neden olduysa da yine elimde İclal ablacığımın kitapları vardı. Unutursun’un yarısındaydım. Yeniden röportaj yapmaya karar vermiştim. Aynı heyecanla aradım, tanışmamızı hatırlattım ve söyleşi için randevu rica ettim. Karşılaştığımız günü hatırlamıyordu ama beni kırmamıştı. Aldığım yanıt tatlı bir kahkaha ve “Elbette” oldu.
Günlerce süren hazırlıklara, araştırmalara başladım. Ulaşabildiğim tüm haberleri okudum ve söyleşileri seyrettim. Artık merak ettiklerimi, medyada bulamadıklarımı sorabilirdim. En çok da: Tüm bu zorlukların içinden geçerken nasıl hâlâ iyi bir insan olarak kalabildiğini merak ediyordum…
Röportajı gerçekleştirdik, merak ettiğim tüm sorulara içtenlikle yanıt aldım. Dışarıdan bakınca çalıştığım dergi için röportaj yaptığım düşünülebilirdi. Benim açımdan durum pek öyle değildi… Birlikte Ayvalık yemekleri yaptık. Ekipten birçok kişinin kitabı yanında olunca, röportaj buluşmamız aniden imza gününe dönüştü. Yayınlanamayan ve yayınlanması mümkün olmayan bir video da çektik. İclal abla öyle güzel öyle içten konuştu ve öyle hikâyeler anlattı ki… Daha fazla kendimi tutamadım, başladım ağlamaya… İçimdeki tarifsiz mutluluğun ve heyecanın dışa vurumu gözyaşıyla oldu. Video kaydı yemeklerin takdim edilişi ve kapanış konuşmasıyla bitmeliydi. Pek öyle olmadı. Sevgili İclal ablacığımın gözyaşlarımı silişi ve sarılmamızla nihayete erdi. Kayıt bizim için sonlanmıştı fakat teknik açıdan yarım kaldığını fark edememiştim. Yazar ve sunucu olarak kontrol etmem gereken süreci yönetemedim çünkü bu röportaj benim için bir işten ibaret değildi.
Hastalığımın ardından hayatıma yeniden dönüyordum ve ilk konuğum; yazarlığa başlarken varlığıyla, eserleriyle yolumu aydınlatan o güzel kalpli insanlaydı. Dolayısıyla sadece bir ‘iş’ olabileceği düşünülemezdi. Üstelik Üç Kız Kardeş kitabının yayınlanacak ilk röportajıydı. Sorularıma aldığım her yanıtı kalbime, zihnime kaydettim… İclal ablacığımın elbette uğuruma ihtiyacı yoktu ama bu röportaj bana çok uğurlu geldi.
Aradan zaman geçti. Kalbimin Can Mayası ve Söylenmemiş Sözler de raflarda yerini aldı. Üç Kız Kardeş televizyonda dizi versiyonuyla yayınlanmaya başladı. Şu anda da her hafta rekor izlenme sayılarına ulaşıyor ve hak ettiği yeri buluyor.
İmza sırasında sanırım kırk dakika kadar mutlulukla bekledim. Hiç ama hiç sıkılmadım. Aklımda bu düşünceler ve kalbimde de paylaştığım hisler varken sıkılmanın imkânı yoktu… Benim gibi sıra bekleyen diğer okurlarla sohbet etmek, hikâyelerini dinlemek çok güzeldi…
Hepimiz için unutulmaz bir gündü. Sevgili İclal abla kitaplarını imzaladı, okurlarıyla söyleşti, duygulandı, duygulandırdı. Kelimelerle sarıp sarmaladığı okurlarını bu kez güzelliği, iyi kalbi ve zarafetiyle büyüledi…
Üç Kız Kardeş dışındaki kitaplarım bir süredir benimle değildi. Kavuşacağımız güne dek, sıkı sıkı sarılmış bir kutunun içinde beklemeye devam edecekler. Bu sırada Kitap Fuarı sayesinde Kalbimin Can Mayası, Söylenmemiş Sözler ve Unutursun yeniden okunmak üzere imzalı hâlleriyle kitaplığımda yerlerini aldılar. Sıralamayı bozdum ve Üç Kız Kardeş’e dün gece yeniden başladım. Türkân’a “Gitme, korkularını bırak ve seni çok seven ailene dön” demek istedim. Sonra aklıma yüz yirmi dördüncü sayfayı yüz yirmi beşinci sayfaya bağlayan o muhteşem bölüm geldi:
“Kimse gelip bir başkasının hayatını değiştirmez, değiştiremez. Kimse bir başkasının öyküsünün sonunu yazamaz. Herkes kendi yolunun işçisi. Kabul et artık.”
Zeynep Özcan