Ben De Mi?

Havada ahenkle dans eder gibi uçan kuşları görmüşsünüzdür. Hiç bu kadar uyum içinde uçmayı nasıl öğrendiklerini merak ettiniz mi? Elbette kuşlar birbirlerinin zihinlerini okumuyorlar ama kolektif bir beyin paylaşıyorlar. Bu durum sadece kuşlar için mi geçerli? Diğer canlılarda da birçok buna benzer uyumlu davranış söz konusu.

Biz tüketiciler de benzer şekillerde davranıyoruz. Herkesin baktığı yöne bakıyoruz. 2008’de Leeds Üniversitesi’nde yapılan detaylı araştırmalar sonucu insanların %5’i diğer %95’i yönlendiriyor.

Youtube’da videosu bulunan deneyde dünyaca ünlü bir violin sanatçısı metroda violin çalmaya başlar. Bir gün boyunca neredeyse hiç ilgi görmez ve sadece 32.17 dolar kazanabilir. Çünkü muhtemelen ilk gelenler bu kişiyi tanımadıkları için es geçmişler ve diğerleri onların davranışını takip etmiş. Aynı kişinin aynı şehirdeki konseri ise müthiş bir bilet ücretine rağmen hınca hınç doluymuş.

Tipik bir odak grubunda (Focus Group) ‘kaşıntı’ ile ilgili bir konu anlatılırken, çoğunluğun kaşınmaya başladığı gözlenmiş. Aramızdakiler kahkaha atarsa en biz de gülümsemeye başlarız.

Günümüzde popüler olan facebook kullanıcılarının üzerinde ‘Göz Tarama’ (Eye Tracking) sonucunda, kullanıcıların ağırlı olarak kendilerine rakip olabilecek kişilerin fotoğraflarına baktıkları ortaya çıkmış. Amaç karşılaştırma yapabilmek.

Kendimizi, eşyalarımızı, kariyerimizi, sosyal statümüzü hep başkaları ile karşılaştırarak değerlendiririz. Bir doktor, dünyada kalan son doktor olsa, kendinde hiç bir değişiklik olmasa da, kendini daha değerli hissetme eğilimde olacaktır. Veya herkes profesör doktor olsa, bu kişi tam tersi kendini yetersiz hissedecektir.

Tüm arkadaşları evlenen kişinin de üzerinde evlenme konusunda sanal bir baskı oluşabilir.

Birbirimizle karşılaştırma yapmamızın en temel sebeplerinden biri, küçük yaşlarımızda akranlarımızla karşılaştırılmamız ve aslında onları “taklit ederek” hayatı öğreniyor olmamız. Bu da, bizde daha sonraları akran baskısı olarak yansımakta.

Bir Şey Nasıl Moda Oluyor?
%5’lik dilim bir şey yapmaya başlıyor, diğer insanlar da aynısını yapıyor ve yapmak istiyorlar.

Çocuklarımızda bir Ben10, Şimşek McQueen, Calliou, Bakugan modası var…

Ürününüzü bu şekilde talep görmesini isteyen firmalar, ürünün hedef kitlenin %5’ini doyuracak kadar tedarik edip ve sabırlı bir şekilde bekliyorlar. Kıt olan aynı zamanda değerlidir. Aynı zamanda az bulunan ürün tercih edilmeyen satış kanallarına gitmeyip, tüketici fiyataları da belli seviyelerin altına inmeyecektir. Daha sonra ürünün tedariği arttıkça “Limited Edition” adı altında çıkan kısıtlı ve biraz farklılaştırılmış bir ürünle tekrardan moda olmayı sürdürmekteler.

Markaları yaptıklar diğer bir taktik ise yeni eğilimler (trend) yaratmak. Red Bull ile Vodka, Limonla Corona, tuzla Tekila içmek gibi. Bizler kabul etmesek de diğerlerinin yaptığını yapıyoruz; çayla simit yiyoruz, bardan sonra çorbacıya gidiyoruz.

“The Joneses” adlı filmde reklam amaçlı sanal bir ailenin çevresine nasıl ürün aldırabilildiğini gösteren muazzam bir film. Film aynı zamanda bu aktivitelerin etik boyutuna da çarpıcı bir şekilde sorguluyor. Moda yaratmanın yollarından en etkili yöntemi ağızdan ağıza ürünün yayılmasını sağlamaktan geçiyor.

Online siteleride çıkan videolar, blog yazarlarının yorumlar, forumlardaki yorumlar internetin nimetlerinden sadece bir kısmı…

En çok satanalar listesini kitapçılarda görürüsünüz. Zihnimizin aldığı iki temel mesaj var:

  1. Çok satıyorsa iyidir,
  2. Herkes okuyorsa ben okumamışlardan olmamalıyım.

Amzon.com son uygulamalarından birinde, size arkadaşlarınızı ne aldığını dahi bildiriyor.

Bilimsel verileri ile zihnimizin derinlerine indiğimizde neler buluyoruz?
Bir grup gençten 15 adet şarkıyı dinleyip puan vermeleri isteniyor. Daha sonra bu puanlama tüm katılımcıların ortalamaları ile karşılaştırılıyor. Daha sonrası ilginç:

  1. Eğer çocukların seçimi herkesin seçimi ile aynı ise “ödül, keyif” ile kısımlarda beynimizde aktivite gözüküyor.
  2. Eğer arada farklar var ise “sinir ve stress” ile ilgili kısımlarda aktivite gözüküyor ve herkes fikirlerini genele uyma konusunda değiştirme eğiliminde oluyor.

Istanbullu olmasanız bile herkesin üç futbol takımını tutması gibi bir kavram. Hem takımızın dönem dönem başarısız olma ihtimali zayıflıyor, hem de grup dışı kalmıyorsunuz.

“Ben takım tutmuyorum” dediğimde ise “nasıl yani?” gib tepkiler alabiliyorum.
“Ben şiir yazmıyorum” dediğimde ise böyle bir tepki almıyorum.
Klasik tüketici araştımalarında kişilere sorarlar:

“Neden Louis Vuitton tercih ediyorsunuz?” diye… Cevap: “Derisi kaliteli, fermuarı bozulmuyor…”
Zihinsel taramalar ise bu kişilerin beyninde “kişisel tahmin ve havalı görünmek” ile ilgili kısımların devrede olduğu gösteriyor.
 
“Televizyonda en çok ne seyrediyorsunuz?” En çok gelen cevaplar: Belgesel ve haber…!?

“Akran Baskısı”nın en yoğun olduğu dönem ergenlik çağıdır. Kimlik arayışımızın tamamlanmadığı bu dönemde ergenler kendilerine bir değer bir tarz kazandıracak markaları kullanmaya yatkın olmaktadır. Sigara kullanımı, makyaj yapmak, iPhone kullanımı, marka kıyafet takıntısı bu yaşlarda yoğun olarak gözlenmektedir.

Ergenler kullandıkları markayı havalı hissetmek, kendine güvenmek, kendini ifade etmek, hayat dolu ve arkadaş canlısı olmak adına seçerken, yetişkinler için güvenilirlilik, pratiklik, etkili kullanım ve nostalji daha ön plandadır.

Bugün ergenlerde Nike, Zara, H&M, Apple, Addidas gibi markaları görmemek mümkün değil…

Tüm bu gerçeklere rağmen, zihinlerimiz ne kadar eğitirsek, bu etkenlerden de o kadar az etkileniriz.

Önceki İçerikNew York… New York…
Sonraki İçerikSakıp Sabancı Müzesi ve Rembrandt
Deniz Öztaş
TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı. Bir nefeslik mola verilen durakta kendini öğrendiklerini uygulama ve paylaşmak amacıyla araştırmaya ve yazmaya başladı… Önce insanoğlunun hayatında önemli bir yeri olan bilinçaltını inceledi. Daha sonra bireylerin de ötesinde onları derinden yönlendiren kolektif bilinçaltına merak sardı… 2014 yılında Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak dersi vermeye başladı. 2011 yılında tanıştığı Psikolog Bert Hellinger’in çalışması Aile ve Organizasyon Sistemi Terapisi konusunda eğitimleri Svagito Liebermeister ve Ralph Willmann‘dan aldı. Hem şirketlere hem de bireylere uygulanabilen Aile ve Organizasyon Sisteminin Uygulayıcısı olarak çalışmaya devam ediyor. Yasemin Sungur ile tanıştığı 2010 yılından beri ondan aldığı ilhamla MARTIDAŞ Öztaş olarak yazılarını paylaşmaya devam ediyor. Gezmeyi, kitap okumayı ve film seyretmeyi çok seviyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz