Okurun Gözünden: Aydınlanmanın Diyalektiği

“En geniş anlamıyla ilerlemeci bir düşünme olarak Aydınlanmanın öteden beri hedefi, insanları korkudan arındırmak ve efendi konuma getirmek olmuştur (…)”

Yukarıdaki cümleyle söze başladıkları Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eseri Theodor  W. Adorno ve Max Horkheimer II. Dünya Savaşı yıllarında kaleme almışlardır.  1940’lı yılların vahim ve vahşet dolu atmosferinde her iki düşünür de zorunlu olarak ABD’ye gittikleri yıllarda aydınlanma kavramına birçok açıdan yaklaşmışlar ve onun beklentinin aksine tersine bir seyir izlediğini, insanlığı daha üstün bir mantık düzeyine ulaştıracağına daha çok yıkıma sebep olduğunu açıklamaya çalışmışlardır.

Çağımızın en güçlü hatta acımasız akıl eleştirilerinden biri olarak gösterilen bu eserin ana teması ‘aydınlanmanın kendi ideallerine ihaneti’ üzerinde şekillenir. Adorno ve Horkheimer’ın anlatmaya çalıştıkları en dikkat çekici ve bugün de güncelliğini koruyan olgu aydınlanmanın bizzat karşısında durduğu batıl inanç sisteminin ya da mitlerin ta kendisine dönüşmesidir. Yazarların da dediği gibi “Mit zaten aydınlanmadır ve Aydınlanma mitolojiye geri dönmektedir.” Aydınlanma batılın/mitlerin yerine mantığı ve bilgiyi koyan bir kavramdır. Böylece yüzyıllar boyunca insanları korkutan ve boyunduruk altına alan inanç sistemlerini sorgulayarak sahip olduğu bilgi gücüyle insana doğa karşında üstünlük bahşeden bir dönüm noktası olmuştur.

Bilginin gücüyle doğaya egemen olan insan ‘her şeyin her şeyle özdeş olduğu’ yani özne-nesne özdeşliğinin hüküm sürdüğü bir dünyada yeni bir egemenliğin boyunduruğu altına girmiştir. Aydınlanmanın  ileri sürdüğü gibi akıl sadece özgürleşme ve ilerleme değildir. Akıl aynı zamanda iktidar ve egemenliktir. Akla ve bilgiye yüklenen bu üstün misyon, tıpkı batıl inanç ve mitlerin hüküm sürdüğü dönemlerde olduğu gibi  insanları birlikte  hareket etmeye, aynı şekilde düşünmeye, belirlenen kuralların dışına çıkmamaya yöneltmektedir. Kendisine ve nesnel doğaya yabancılaşan insan aydınlanmayla oluşan özdeşlik düşüncesiyle bir insanın diğer insanı acımasızca ezdiği ve doğayı denetim altına almak isterken yıkımı ve tahribatı meşru kıldığı uygulamaları üzerinde derinlemesine düşünmeden kabul etmiştir.

Adorno ve Horkheimer, güncelliğini halen koruyan bu eserde yukarıda özetlemeye çalıştığım aydınlanmanın mitsel dönüşümünü mitoloji, din, ahlak, sanat ve kültür endüstri kavramlarından yola çıkarak bizlere anlatmaya çalışırlar. Dili birçok kitaba göre biraz daha ağır olan bu kitabı okumaya başladığınızda birey olarak kendinizi farklı hissettiğiniz modern toplumda aslında ‘özdeşliğin farklılık kılığına bürünmüş halinin’ size benimsetildiğini fark edeceksiniz. Kitabın sayfalarında ilerledikçe yazarların da dediği gibi ‘insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaya’ ve en önemlisi aydınlanma üzerine ‘Aydınlanmaya’ başlayacaksınız…

Aydınlanmanın Diyalektiği
Yazar : Theodor W. Adorno-Max Horkheimer
Çeviri : Nihat Ülner, Elif Öztarhan Karatoprak
Yayınevi: Kabalcı Yayınları Felsefe Dizisi

Demet Ergin

Önceki İçerikYeni Bir Yıl İçin Hazır Mısınız?
Sonraki İçerikÇarlık Rusyası’na Yolculuk

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz