Dikkat çeken kurgusu, özgün karakterleri ve akıcılığı sayesinde, bir solukta okunan, içeriği ve verdiği mesaj açısından unutulmaz bir kitap olan “Kâtip Bartleby”in yazarı 1819-1891 yılları arasında yaşamış olan Herman Melville’dir. Sonradan dikkat çeken öyküsü, ilk kez 1853 yılında ilk olarak iki bölüm şeklinde 1853 yılında, New York’ta basılan Putnam’s Monthly Magazine’de yayınlanmıştır. Ardından 1856’da ufak değişiklikler yapılarak, yazarın ‘The Piazza Tales’ adlı öykü kitabında yerini almıştır.
Kafka, Beckett, Derrida ve Albert Camus’ye kadar önemli yazarlar ve filozoflara esin kaynağı olan Kâtip Bartleby, absürd edebiyatın öncülerinden olup Amerikan edebiyatının kült yapıtları arasına girmiştir. Kitabın ana fikri olan, “Yapmamayı tercih etmek” her zaman mümkün olmasa da, bu kitapla birlikte, içimizde bastırdığımız bazı duygularımıza bir çıkış noktası arıyor.
Melville, hem böylesi merak uyandırıcı bir karakter yaratıp hem de hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmememizi sağlaması konusunda oldukça başarılı. Anlatımda hissedilen şey yazarın da karakterin de olayla ve anlatılmak istenenle ilgili pek bilgisi olmadığı hissi vererek ironiyle kitabına doğru çekiyor…
Novella türü kitabımız, Wall Street’deki bir mühürdarlık bürosu sahibi avukatın(Mühürdar), yanında çalıştırdığı bir kâtibi ve o kâtibin kendisine verilen bir işi, “yapmamayı tercih ederim” demesiyle aralarında başlayan büro içindeki ilginç ilişkiyi anlatıyor.
Mühürdar, gençliğinden bu yana hayatını kolay tarafından yaşamanın, en iyi yaşama biçimi olduğuna inanmış olan bir adam. Hırs bilmez, kalabalık önünde konuşamaz. Kuytu ve sakin köşesinde oturup rahat rahat çalışır. Yanında çalıştırdıkları kişilerin adlarını umursamaz. Onlara takma isimleriyle –Hindi (turkey), Kerpeten (Nipper terrier cinsi köpek adı) ve Zencefil- hitap eder.
Hindi, 60 yaşlarında, tıknaz ve şişman. Giysileri yağlı ve üzerine yemek kokusu sinmiştir; ama odaya girdiğinde mutlaka şapkasını çıkarır. Öğleden sonra ki hareketleri öfkeli, telaşlı ve dikkatsizdir; çok hata yapar. Öğleden önceki çalışmasından memnun olduğundan ona öğleden sonra önemsiz işler verir. Böylelikle kendine göre mühürdar sorunu çözmüştür!
Kerpeten, 25 yaşlarında, uzun favorili, solgun. Hırslı. Uzmanların yapabileceği işlere el atmaktan çekinmez. El yazısı güzel, isterse beyefendi gibi davranabiliyor ve şık giyiniyor. Sabahları asabileşiyor; öfkelenip pis pis sırıtarak lanetler okuyor.
Hindi ile taşkınlığı aynı zaman dilimine rastlamadığı için mühürdar bu durumu, “kendiliğinden oluşmuş iyi bir düzen” olarak adlandırır.
Zencefil, 12 yaşında; babası arabacı, oğlunun avukat olmasını istiyor; getir-götür işlerine bakıyor. Hindi ve kerpetene zencefilli çörek alma görevleri arasında.
İşlerin yoğunlaşması nedeniyle mühürdar büroya bir eleman daha alır. Kâtip Bartleby… Onu diğerlerini yanına oturtmaz; odasında paravanla ayırdığı bir köşeye masa koyar Bartleby için. Bartleby gece gündüz çalışır.
Büroda yapılan iş, kanuni evrakları çoğaltmak ve çoğaltılan evrakları kontrol etmektir. Ve bir gün bu iş için Bartleby yanına çağırır. Aldığı yanıt, “yapmamayı tercih ederim” olur. Bartleby’nin yüzünde hiç telaşlandığını gösteren bir iz yoktur. Çok sakindir; tedirginlik, küstahlık yoktur. Verilen bir işi reddeden normal bir insana özgü hiçbir şey yoktur yüzünde. Yazısına devam etmektedir. Avukat bu durum karşısında ne yapacağını bilemez bir haldedir; problemle daha sonra ilgilenmeye karar verir; masasına döner.
Benzer olaylar çoğalmaya başlar. Bartleby söyleneni her defasında dikkatlice dinliyor, ölçüp biçiyor, düşünüyor ne demek istendiğini tam olarak algılıyor… Her defasında “Yapmamayı tercih ederim” yanıtıyla karşılaşan mühürdarın huzuru kaçar; onu ikna etmeye çabalar. Haklılığını Hindi ve Kerpeten’e sorar. Onlar da içinde bulundukları zamana göre olumsuz ya da olumlu yanıt verirler. Mühürdar “ Yapmamayı tercih ederim” yanıtı sonrası meselenin çözümünü önemsiz bahanelerle erteler.
Bartleby yemeye çıkmaz, hiçbir yere gitmez tek yaptığı, pencere önüne dikilip uzun uzadıya dışarıya, kör tuğla duvara bakmak. Zayıf ve solgun olmasına rağmen sağlığından şikayet etmez; tek gıdası Zencefilin getirdiği zencefilli kurabiyelerdir.
Mühürdar onunla mantıklı bir şekilde konuşmaya karar verir. Aldığı yanıtlar: “Söylememeyi tercih ederim”, “yanıt vermemeyi tercih ederin”, “mantıklı olmamayı tercih ederim “olur.
Bir müddet sonra “… tercih eder/im/iz” cümle kalıbı büroda herkes tarafından kullanılmaya başlar.
Ve bir gün Kâtip Bertleby, “yazmamayı tercih eder”; yazı işlerini tamamen bırakmıştır. Hiç bir şey yapmadan büroda yaşamaya başlamıştır.
Mühürdar altı gün için bürosunu terk etmesini ister. Bartleby “gitmemeyi tercih ettiğini” söyler. Yine de mühürdar hak ettiğinden oldukça fazla bir parayı masasının üzerine bırakır; “çıkarken anahtarı paspasın altına bırak” der. Kendisine yakışan hareketin bu olduğu düşüncesi mühürdarı mutlu eder. Yine de huzursuzdur. Geri döndüğünde içersini kapıdan dinler ses yoktur. Hüzünlenir. Fakat yanılmıştır. Kapıyı çalar; içeriden, “buradan ayrılmamayı tercih ediyorum” yanıtını alır. Bartleby’e duyduğu öfkeyi onun davranışlarını iyi niyetli yorumlayarak bastırmaya çalışır. “Zavallıcığın huyuna gitmek gerek” diye düşünür. Bir gün kendi isteğiyle çekip gideceğini hayal eder. Fakat bürosuna gelen meslektaşlarının Bartleby ile ilgili hükümlerini sağda solda konuşmalarından rahatsız olur. Madem o gitmiyor ben giderim kararını verir; bürosunu taşır. Bartleby’i büroda pencere önüne dikilip uzun uzadıya dışarıya, kör tuğla duvara bakarken bırakmış; kurtulmak istediği adamdan Bartleby’den güçlükle ayrılmıştır.
Kısa bir süre sonra ayrıldığı bürosuna taşınmış meslektaşı avukat onu ziyaret eder. Bartleby’i, “hiçbir şey yapmamayı tercih ettiği” için şikâyet eder. Mühürdar elinden bir şey gelmediğini söyleyerek misafirini yolcu eder. Fakat mühürdar, içinde adlandıramadığı bir hassasiyetle eski işyerini ziyaret eder. Bartleby bürodan atılmıştır ama binayı terk etmemiştir. Bütün kiracılar ondan şikâyetçidir. Mühürdar ona iş bulmayı önerir, “yapmamayı tercih ederim” yanıtını alır. Yine de ikna etmeye çalışır hatta onu evine davet eder. Yanıtı yine, “ yapmamayı tercih ederim” olur. Mühürdar işin içinden çıkamaz; sakinleşmek için şehir dışına çıkar. Döndüğünde Bartleby’nin serserilikten tutuklandığını öğrenir. Hiç karşı koymamış donuk ve kımıltısız tavrıyla sessizce boyun eğmiştir karara. Derhal hapishaneye gider. Yetkililere, Bartleby’in dürüst biri olduğunu acınacak durumda bulunduğunu, hiç anlaşılmaz garip bir kişiliği olduğu söyler. Anlayış gösterilmesini rica eder. Bartleby ile görüşme isteği kabul edilir. Onu en sakin bir köşede yüzünü yüksek bir duvara dönmüş olarak bulur. Bartleby “kim olduğunu biliyorum ve sizinle konuşmayı tercih etmiyorum” der. Mühürdar yanında ayrılır ona iyi bakılması için birini tutmuştur. Birkaç gün sonra mühürdar Bartleby tekrar ziyarete gider; onu duvarın dibinde yatarken bulur, ölmüştür.
Kitabın sonuna doğru yazar, Kâtip Bartleby hakkında kulağına gelen doğru olup olmadığını bilemediği bilgiyi -Bartleby, Washington’daki Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda düşük dereceli bir memurmuş ve yönetim değişikliği olunca işine aniden son verilmiş.- okuyucusuyla paylaşır. Sürekli sahipsiz mektuplarla uğraşmak, onları ayırıp ateşe atmak, insanı umutsuzluğunu arttırmaz da ne yapar? duygusuna kapılan Melville; Ah Bartleby! Ah insanlık! diyerek yazısını sonlandırır.
Melville’nin kitabında Kâtip Bertleby dışındaki karakterlerin adı var gibi gözükmesine rağmen onlara gerçek isimlerini vermeyi reddederek onları sıradanlaştırır. İşlevleri, davranışları önceden tanımlanmış, sistemin isimsiz işçileridir âdete onlar. Birliktelikleri, birbirlerini korumaları gibi birbirlerini rahatlatırlar da. Karakterler sadece ofiste iş ilişkileri aracılığıyla birbirine bağlıdır. Hiçbirinin özel hayatı konuşulmaz veya tartışılmaz. Birbirleri ile iletişimleri neredeyse yoktur. Mühürdar çalışanlarını, “fayda” açısından görür; herhangi bir söz hakkı olmayan adamlardır. Çalışanlar yarı otomat kişilerdir, çalışırken hata yaparlar ama aralarında öyle bir iş bölümü oluşmuştur ki birbirlerini tamamlarlar, rasyonel planlar içindeki mühürdarımız da, hatalarına alışmıştır ve planını, işlerini ona göre düzenler; böylece geçinip giderler.
Bir başkaldırı sembolü olan anti kahramanımız Katip Bartleby, “yapmamayı tercih ederim” ifadesiyle bilinenleri altüst ederek bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açar. Kâtibimiz bürodakiler için varoluşlarının sebebi olan sistemdeki bir “sapma”dır.
Hikâyenin, kapitalizmin merkezinde, Wall-Street’te geçmesine rağmen kendini bu sömürü dünyasından soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen mühürdarın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi bir anlamda hesaplaşmak istemediği, geri planda tutmaya çalıştığı Wall Street gerçeği ile bu cesur adam aracılığı ile kendinle hesaplaşmaya başlaması mıdır acaba bilinmez? Yine de mühürdarın, “Bartleby’in yerinde başkası olsa öfkeden köpürür, başka bir şey söylemez ve onu rezil edip yanımdan kovardım. Ama Bartleby’de öyle bir şey vardı ki nedense elimi kolumu bağlamakla kalmıyor, beni olağanüstü etkiliyor, huzurumu kaçırıyordu…” ifadesi bize savımızı ispatlayan bir ipucu vermektedir.
Karmaşık olmadan, başkasına zarar vermeden neredeyse “hiç”çi bir tavırla direnişini sürdürürken “Yapmamayı tercih etmek” ilk bakışta masum gibi görünse de muhataplarının daha yüksek bir bilince ulaşmasını sağlıyor. Nitekim bürodakileri etkilemeyi başarır; sözgelimi mühürdar ve diğer çalışanlar daha önce hayatı boyunca hiç kullanmadığı “…tercih ederim” sözünü sık sık kullanmaya başlarlar.
Bartleby karakteri eylemin (bazen eylemsizlik şeklinde de olsa) önemini bize hissettiriyor.
-modern zamanların politik Bartleby’si Mahatma Gandhi’de benzer bir metotla ülkesinin bağımsızlığını kazanmasını sağladığını da unutmamak gerek.-
Melville’in bir metafor olarak kullandığı gözünü dikip baktığı duvar dünyanın ta kendisidir belki de. O duvara bakar, sadece bakar ve hiçbir şeyi tercih etmeyerek her şeyi reddeder. Ve duvarın dibinde sahipsiz mektuplar gibi ölür.
Kitaptaki Bartleby’nin özgürlüğü, özgür olmayanların saldırısıyla değil, bizzat özgür olanın, kendisinin kendini yok etmesiyle ortadan kalkar. “Yaşamamayı” tercih edince ölüm olduğunu anlarız “yapmamayı” tercih ederimin.
Bugünün daha da vahşileşen kapitalist sistemi içinde “yapmamayı tercim ederim” diyebilecek ve bunda israr edebilecek kadar özgür olan kaç kişi tanıyoruz acaba? Hiç…
İşte bu nedenle, Kâtip Bertleby’i okuduğumuzda özgür olabilmenin olası olduğunu anlamamız az da olsa ümitlendiriyor bizleri galiba.
Oktay Valunya