Prof. Dr. Özcan Köknel’e Saygıyla…

Yıl 1928…  Samsun vilayetinin Alaçam nahiyesinde (bucak) İptidai Mektebi Muallimesi Baise Reşit ve muallimi Osman Nuri’nin 23 Mart günü bir erkek çocuğu doğar. O sırada okulu teftiş eden Maarif Müfettişi (Milli Eğitim Müfettişi), muallime Baise Reşit’i kutlar. Çocuğun cinsiyetini ve ismini sorar. Henüz isim koymadıklarını duyunca “benim oğlumun ismi Can, sizin oğlunuzun ismi de Özcan olsun” der.  O çocuk birçok hastanın ruhuna şifa veren ve ruh sağlığı ile onlarca kitap yazmış profesör Özcan Köknel’dir. Ona bu ismi veren Maarif Müfettişi ise, Can Yücel’in şiirinde “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” diye anlattığı, sonra Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olan babası Hasan Ali Yücel’dir.

Bu hikâyeyi Özcan Köknel Hocamdan dinlediğimde hem çok şaşırmış hem de çok sevinmiştim. Çünkü onunla röportaj yapmaya giderken Can Yücel’in, “hayatta ben en çok babamı sevdim” adlı şiirini kitaba almaya karar vermiş, şiiri de Özcan Hocanın bölümüne koymak istemiştim. Kafamdan geçen bu düşüncelerden habersiz anlatmıştı isim hikayesini. Şimdi ne zaman bu şiiri okusam, dinlesem içimden iki ‘Can’ geçiyor.

Onunla karşılaşmamız bir televizyon programına konukluğuyla başlamıştı. Önce ‘Babalardan Babalara’ daha sonra da ‘Babam ve Ben’ olarak okuyucusuyla buluşan kitabımız için yaptığımız röportajla ilerleyen birlikteliğimiz bir baba- kız, öğretmen- öğrenci ilişkisi gibi gelişti. Tarif edemeyeceğim bir sevgiyle dolduğum, çok özel bir yeri oldu hayatımda. Konuştuğu, sadece sözleriyle değil, gözleriyle temas kurduğu herkes eminim kendini değerli ve biricik hissetti. O’nun insana bakışı, ses tonuna işeyen samimiyeti ve insana verdiği değere bir mıknatıs gibi çekilmeyen insan yoktur diye düşünüyorum.

Genç kızken okumuştum “Kaygıdan Mutluluğa Kişilik” adlı kitabını. Kitabını okuduğum bir yazarla yıllar sonra tanışıyor olmak benim için oldukça değerli ve hiç unutamayacağım bir anı oldu.

Her program davetime her zaman sevgi ve ilgiyle eşlik etti. Kitabı hazırlama aşamamda heyecanımı, kaygılarımı anlayarak tıpkı bir yaşam koçu gibi moral vererek, cesaretlendirerek sonuna kadar yol almama öncülük etti. Yazarlık konusunda ve hayatta kaygılandığı anlardan ve onları yenebilme yollarından da örnekler vererek o kadar naifçe yaptı ki bunu, yol aldığımız her anda birlikte sevindik, mutlu olduk. Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir buna canı gönülden inanıyorum. O’nun da diğer hocalarımın da hayat senaryomda yer almaları da tesadüf değildi.  Son zamanlarda hep telefonla görüşmüştük ancak O’nu en son bundan iki yıl önce evlerine yaptığım ziyarette yüz yüze görmüştüm. Eşi Ülkü Hanım ile birlikte kahve içmiş, sohbet etmiştik. O kadar güzel ve sevgi dolu bir dünyaları vardı ki, sadece onlar değil sevgileriyle, enerjileriyle adeta onlar gibi yaşayan o sevimli ve her detayıyla sizi sohbete, birlikteliğe davet eden o ev de samimiyetle sarılıyordu insana. Her şeyiyle yaşayan ve “biz biriz” diyen bir çift bilge ile birlikteydim o an. Saygılı ve sevgi dolu bir dünya kurmuşlardı tıpkı röportajda anlattığı gibi…

Samimi, sevecen ve anlayışlı o ses tonu yaşıyor, duyuyorum onu hem de tüm berraklığıyla. Sesinin tonuyla yaşıyor insan insanda…

Sıcacık ve ilgiyle bakan gözleri son zamanlarda ne kadar göremez olduysa da, onun gözleri okuyucunun gözleri olup, satır aralarında dolaştı. Kelimelerle, harflerle baktı ve bakmaya da devam ediyor kitaplarını okuyan herkesin gözlerine. Gözleriyle yaşıyor insan insanda.  Satır satır bakıyor insan insanın ruhuna, hem de coşkuyla…

Zekâsı, kalbi ve bilgileriyle ihtiyacı olan herkese dokundu, anlattı, destek oldu, çözüm sundu… Hizmetiyle, ürettikleriyle, bıraktıklarıyla yaşıyor insan insanda.

Çok söz bıraktı ardında, kuşaktan kuşağa ulaşabilecek ve ihtiyaç anında okunabilecek.

Bilgiyi her an güncel tutacak, parçasına bir parça da onlar katacak öğrenciler bıraktı.

Ruh dünyasına faydalı olabilecek eylemler bıraktı.

Kendine yetebilecek danışanlar, bıraktığı eserlerle de yol alabilecek arayanlar, ilgili okuyanlar…

O’nu tanıyan herkese kendini değerli hissettirecek dokunuşlar, hatıralar, değerler bıraktı.

Yolumuz kesiştiği ve O’nu karşıma çıkardığı için Allah’a teşekkür ediyorum. Yaşam hikayemin içine çok derin anlamlar bıraktı.

Yazmaktan çok çekiniyorum ancak anlatabilmek için bahsetmeliyim, babaların babalarını ve çocukluk yıllarını anlattığı “Babam ve Ben “sadece bir kitap olmadı benim için, Özcan Köknel Hocam’ın anılarını konuştuğumuz anları da saniye saniye hatırlayacağım ve hiç unutmayacağım yaşayan bir albüm oldu. Sesiyle, bakışıyla, anlayışı, babacan duruşuyla, tüm hissiyle “iyi ki…” dedirten ve tanıştığımıza sadece memnun değil minnettar da olduğum o hikâyenin içinde çocuk gözler, baba sözler, derin izler bıraktı.

25 Haziran’da Özcan Köknel Hocamızı ebediyete uğurladık. Dünyaya, insana inançla, sevgi ve saygıyla hizmet eden değerli bir insandı. Dünyada görevini en güzel şekilde tamamlayan ince ruhlu, bilge ruhlu baykuş şimdi özgürce semada uçmakta. Onu kanatlarını açmış, huzur içinde özgürlüğe doğru nezaketle kanat çırparken hayal ediyorum…

Vefatından sonra bende olan kitaplarının arasında kendisine daha sonra vermek üzere aldığım “2000’li Yılları Algılamak” adlı kitabını kendisine ulaştıramadığım için üzgün incelerken bir şeyi fark ettim. Kitabın arasına not kağıtlarından yapılmış ayraçları özenle iliştirmiş.  O kadar ince ruhlu bir insandı ki, kitapları bile incitmeden okumuş adeta.  İçimden, “şu an olduğun, vardığın yer incitmesin seni hocam” dedim.  Kitapları satır aralarını çizmeden okumaya karar verdim o an.

Babasını kaybettiğinde ne hissettiğini sormuştum ve şöyle cevap vermişti:

” O ne zaman ihtiyaç duysam arkamda olduğunu bildiğim bir gölge gibiydi. Ne zaman ortaya çıkacağını ve bana ne zaman elini uzatacağını çok iyi bilirdi. Her engelde, zorlukta “babam olsaydı hiç değilse ona danışırdım” diyorum. Bunun eksikliğini yaşıyorum.

Biz de bir eksiğiz şimdi…

Babası Osman Nuri Köknel’e kavuştu. Baba -oğul birlikteler şimdi. Allah, Özcan Köknel Hocamızı, anne ve babasını, dünyaya ve insanlığa hizmet eden tüm insanları rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Eşi sevgili eşine, çocuklarına, torunlarına ve tüm sevenlerine sabır diliyorum.

Gittiğin Yerde Hoşça Kal Hocam!

Sevilay Acar

Önceki İçerikUluslararası Hermann Hesse Ödülü Hakan Günday’ın
Sonraki İçerikKenan Yavuz Etnografya Müzesi’ne Büyük Ödül
Öğrenim Üyesi / Okur- Yazar. En büyük deneyimim çocukluğumda oynadığım oyunlar ve kurduğum hayaller oldu. Her ne yapıyor olursam olayım, iki etken her zaman yolumu belirler: hayaller ve dualar. Çocuk merakı ve heyecanıyla öğrenmeye çalışıyor, okuyor, yazıyorum. Babalardan Babalara adlı bir röportaj kitabım var. Babaların ayak izlerinden oluşan ve hikayeleriyle iç dünyaya yolculuk yaptıran bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğu seviyorum çünkü her şeyin yolda şekillendiğine inanıyorum. Bu yolda en çok da öğrenciyim; kapsayan, içine alan, öğrendikçe çoğalan ve var olan. Karşılaştıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi yazarak paylaşmaya çalışıyorum.