“Derinden akan nehirler, gürültü çıkarmadan akarlar.”
Quintus Curtius Rufus
Siz de bazen suspus kalıyor musunuz?
Kalabalıklar içerisinde insanın kendini yapayalnız hissetmesi, içinde güvenilir bir kale inşa etmesi ile dayanılır oluyor.
Başkalarına dünyalarını hemen açmayan, belki de kolayca utangaç ya da çekingen diye nitelenen, dıştan baktığınızda sakin, sessiz görünüp, bir istiridye gibi cevherini içinde saklayan insanlar vardır. Hele bir çocuk olarak bu duygularla baş etmek -henüz kalenizi yaratmamışken- bir taraftan da kendini keşfetme yolculuğunda daha da çetrefilli bir hâl alıyor.
Modern psikolojide Carl G. Jung, insanlarda temelde içe dönük ve dışa dönük olmak üzere iki ana tutum olduğunu belirtmişti. Dışa dönükler toplumda daha ön planda ve bir albeni içerisinde var olurken, içe dönükler daha geri planda seyrederler, başkalarıyla da iletişimde olup, öznel, ruhsal öğelere, içsel dünyalarını çözümlemeye odaklanırlar. Dışa dönük insanlarsa gerçekle temaslarını dış dünya aracılığıyla kurarlar. Hiçbir insan kesin olarak içe dönük ya da dışa dönük değildir. Zaman zaman iki tutum birbiriyle yer değiştirir. Aradaki fark genel olarak kişiliği oluşturan tutumla değerlendirilir.
David Ouimet’in “Suspus” adıyla Türkçeleştirilen kısa, öz ve bir o kadar da etkili metninde kalabalıklar içinde ne yapacağını bilemeyen ve “suspus” kesilen bir kız çocuğunun dünyasına giriyoruz. İnsanların onu anlamadığını düşünen ve gittikçe sessizleşen bir kız çocuğu… “Konuştuğumda kimse anlamıyor beni, o yüzden susup kalıyorum” diyor. Başkaları tarafından yargılanıyor, etiketleniyor, nasıl olması gerektiğini bilmiyor ve gittikçe daha da içine çekiliyor.
“Nasıl olmam gerektiğini bilmiyorum.
Utangacım. Küçüğüm.
Acaba nasıl konuşmalıyım?
Nasıl görünmeliyim?
Konuşma sırası bana geldiğinde
Susup
Kalıyorum.”
Farklı olanın kolayca ötekileştirildiği, kimi zaman yok sayıldığı, karmakarışık ve gürültülü dünyada, başkalarına benzemeyen, dünyanın tüm kaosu içinde kendi sesini arayan bir çocuğun kendini iyileştirme hikâyesi anlatılan. Herkesin kedi maskesi ardında var olduğu, tek tipleştiği gri mavi bir resmin içinde bir fare maskesi ile beliriyor. Kim olduğunu: “Bir çıngırağın içindeki taş gibi hissediyorum kendimi bazen; yine de çıkmıyor sesim,” diye tarif ediyor, farklı olmanın yükünü taş gibi içinde taşıyor.
Kitabın birbirinden derin çizimleri de aynı zamanda bir illüstratör olan yazarına ait. Her sayfada görsel bir şölen sunuyor, derin bir iz bırakıyor ve her yaştan okura hitap ediyor Suspus. Yazarın kendisine ait Youtube kanalında kitabın çizimleri ile ilgili bu harika video izlenebilir.
Neil Gaiman “Keşke bu kitap ben çocukken yayımlanmış olsaydı, o zaman kendimi bu kadar yalnız hissetmezdim” diye sesleniyor kitabın kapağından. Ouimet’in metni ve çizimleri kendini “farklı ve akortsuz nota” olarak hisseden herkese hitap ediyor. Hissetmeyenlere ise duygudaşlık için bir fırsat sunuyor.
Bütün bu duyguların ağırlığı altında bir sise gömülen kahramanımız tüm olumsuz düşüncelerinden kitapların verdiği güçle, hayallerini kanatlandırarak çıkıyor, okudukça “dallarının altında bir dünya olduğunun” farkına varıyor. Hayallerle bambaşka dünyalar kuruyor. Her iyi okurun bildiği farklı olmanın gücünü ve zenginliğini keşfediyor. Kendi sesini kelimelerde buluyor, küçük olmadığını fark ediyor, güçleniyor. Kelimelerden şehirler kuruyor ve sessiz dünyasından sesleniyor okura: “ Gün gelecek ışıl ışıl bir gürültü koparacağım.”
İnsanın içini bir umut kaplıyor.
Suspus
David Ouimet
Çeviren: Seda Ersavcı
Çınar Yayınları, 48 sayfa
Ayşen Atalay