Kızarmış ekmek kokusu, mutfaktan gelen tıkırtılar, televizyonda Mustafa Kandıralı ve saz arkadaşları…. Size ne hatırlatıyor? Ben nerede olursa olsun kızarmış ekmek kokusunu duyduğum da çocukluğumu hatırlarım. Annem mutfakta kahvaltı hazırlarken, babamın sobanın üzerinde kızarttığı ekmeklerin kokusu. Ailemin sevgisi ile sarmalandığım yıllar. Koşulsuz sevgi gibisi yok. Bütün kardeşlerin bir arada olduğu ailecek oturulan sofralar. En büyük derdinizin sokaktan eve biraz daha geç gelebilmek olduğu zamanlar. Koşmaca oynarken düştüğümde dizime dolan kumları annemin temizlemesi. Evet acı çektiğim an bile burnumda tütüyor çünkü annemin eli ile verdiği şifa var. Bakkala girdiğimizde bizi sarmalayan gofret, deterjan kokusu… Komşu teyzenin bahçesindeki ağaçtan topladığımız erikler, ellerimizle yaptığımız uçurtmalar… Arkadaşlarımla beraber yürüdüğümüz okul yolu. Yoğurtçusu, sütçüsü, nayloncusu…
Sevgili hocam Elif Alim’in tavsiyesi ile okuduğum bir kitapta (Duygular Sözlüğü- Tiffany Watt Smith) bu özlemle andığım duygulara Japonya’ da verilen bir isim olduğunu öğrendim. Japonlar bu duyguya Amae dermiş. “Çoğumuz zaman zaman sevdiğimiz birinin kucağına sığınıp sevilip avutulmak isteriz. Bu anlık hissedilen, tamamen güvende olma hali, önemli ve insanı canlandıran bir etkiye sahip.” demiş yazar. Bir annenin çocuğuna verdiği koşulsuz sevgiymiş amae. Samimi hislerle sana yaklaşıyorlarsa sana da güven verdiği için olumlu, sevgini suiistimal ediyorsa olumsuz amae’ imiş. Hatta uzmanlar insanların kendilerine de biraz amae göstermelerini teşvik ediyormuş. Hepimizde sevgi, şefkat isteği var. Bunun için bazen kendi prensiplerimizden ödün veriyoruz. Yeter ki sevsin, beni sevsin. Annem, babam, kardeşim, eşim, arkadaşım, çocuğum… Asıl soruyu kaç kişi sorabilir?
Kendimi seviyor muyum?
Yeni farkındalıklar yaşıyorum, belki 51’inci yaşımın getirisidir. Yaşadığım mutsuzlukların sebebinin kendimi yeterince sevmemem olduğunu fark ettim. Yeterince sevseydim mutsuz olmama yol açan davranışlara izin vermezdim. Kendine değer vermez güvenmezsen başkasından nasıl bekleyebilirsin ki! Bende kendim için anlar yaratmaya kara verdim. Dedim ki; sağlığın yerinde olsun, ruhunu da ihmal etme. Kendini yeniliklere aç, değişime hazır ol. Oku, eğitim al, geliş. İstemediğin bir şeyi yapma. Hayır demeyi öğren, kararına saygı duysunlar. Resim yap, müzik dinle, tek başına sinemaya git, koca bir kova patlamış mısır al bitirmesen de olur. Al eline kahveni kurul cam önündeki koltuğuna yağmuru izle. Bugün evi süpürmesen de olur. Her mevsimin keyfini çıkar. Kedi, köpek, kuş hangisi sana yakınsa, bir hayvan besle. Sevginin en saf halini gör. Parktaki banka oturup ağaçları, kuşların cıvıltılarına karışan çocuk kahkahalarını dinle. Trafik sesi, inşaattan gelen gürültüler rahatsız etmesin. Duyduğun her ses yaşam devam ediyor demek. Teknoloji elinin altında, tak kulaklığını aç sevdiğin müziği kapat gözlerini, bırak ruhun seyahat etsin. Boş ver boynundaki ağrıyı şükret gönlün ağrımasın. Geçmiş güzelliklerini unutma şimdinin tadını çıkar, yeni güzel anlar kalsın senden miras. Mutluluk paylaştıkça çoğalsa da iyi hissetmek için başkalarına muhtaç olma. Telefona bakma, haberlere hiç bakma en azından bir gün kendinle kal, başını okşa ruhunun, sevgini hissetsin. Sevginden emin olsun ki dünyaya kendini göstersin. Sen iyi hisset ışığınla aydınlat etrafını. Sal avucundaki ateş böceklerini ışıl ışıl olsun çevren. Gülümse, selam ver hayata oda sana gülümsesin… Yarın, pazartesi ya da yeni yılda değil hemen şimdi, elinden gelenin en iyisini yap kendine amae göster.
Kendinizi sevmeniz, olumlu amae’lerinizin bol olması dileğiyle… Sevgiler…
Aynur Arslanalp