Bir Kalbi kırılmaktan koruyabilsem
Yaşamış olmayacağım boşuna
Bir Hayatı Acıdan kurtarabilsem
Bir Ağrıyı dindirebilsem ya da
Ya da bayılan bir Ardıç Kuşunu
Koyabilsem yeniden Yuvasına
Yaşamış olmayacağım Boşuna.
Emily Dickinson (1830 / 1886)
Şiirlerinden ve yaşam öyküsünden etkilendiğim bir başka kadın. Yukarıdaki dizeler benim için bir yaşam felsefesi, hoşgörüyü bana her an hatırlatan kelimeler…
Kendisini biraz tanımak ve anlamak için aşağıdaki satırlara bir göz atın…
Emily Dickinson, uzun yıllar evinden dışarı çıkmadan yaşar, ikibin civarında şiir yazar, yaşarken sadece üç beş tane şiiri yayınlanır. Ailesi fark etmez bile şiir yazdığını, ölümünden sonra odasında düzenlenmiş şiirleri ortaya çıkar ve bugün en önemli modern şairlerden biri kabul edilir.
Nasıl da sıkıcıdır herhangi biri olmak!
Nasıl da göz önünde tıpkı bir kurbağa
Adınızı söylemek bütün haziran boyu
Hayran bir bataklığa!
“Hayattaki küçük önemsiz ayrıntıları, büyük evrensel şiire dönüştürdü. Günlük hayatın sıradanlığını yaşadı. Gizli, gizem dolu, umutsuz bir aşk yaşadı. Yalnız yaşadığı halde, hayatı çok sevdi. Yalnızlığı ile baş başayken şiire sığındı.” diyor kitabın önsözünde Anıl Meriçelli.
Benim nehrim sana doğru,
Mavi deniz, selâm yok mu?
Benim nehrim cevap bekler.
Canım deniz, şefkat göster.
Kuytu yerlerden gelirim
Derecikler getiririm.
Deniz haydi, Al git beni.
“Emily Dickinson’ın ölümünden (15 Mayıs 1886) kısa bir süre sonra, kız kardeşi Lavinia ablasının odasındaki kilitli bir çekmecenin içinde, titizlikle düzenlenmiş yüzlerce şiirin varlığını keşfederek derin bir şaşkınlığa düşüyordu. Edebiyat tarihinin en ilginç “keşifleri” arasında yer alan bu olay, yaşadığı yıllarda hemen hemen hiç kimsenin tanımadığı bir şairin, kanımca 19. yüzyıl Amerikan şairlerinin en büyüğü olan Emily Dickinson’ın dünyayla tanışma sürecinin de başlangıcı olmuştur” diyor Oğuz Cebeci.
Ben hiç kimseyim.
Ya siz kimsiniz?
Siz de mi hiç kimsesiniz?
Yani bir çift mi var bizden?
Söylemeyin!
Duyururlar, biliyorsunuz…
“Görünürde sessiz sakin bir yaşam sürdüren Dickinson’ın yaşamının en fırtınalı olayı yirmi üç yaşındayken, kırk yaşlarındaki evli bir vaiz ve şairle, Charles Wadsworth’le tanışmasıydı. Wadsworth’le bilinen anlamda bir gönül ilişkisi yaşamamış olmalarına ve birbirlerini yalnızca üç kez görmelerine karşın, ona derinden bağlandığını hissetti ve pek çok şiirinin esinini ondan aldı.” diye belirtmiş Dost Körpe.
Cenneti yukarıda hiç bulamaz
Aşağıda bulamayan.
Tanrının konutu benimkiyle yan yana
Eşyası aşktan.
Önerdiğim bir kitabı var : Seçme Şiirler/Emily Dickinson/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Başucunuzda bir şiir kitabınız olsun ve her gün bir kaç satır ile arkadaşınız olsun.
Bilseydim
Bilseydim sonbaharda olacağını bu işin
Yazı bir yana iterdim
Yarı kızgın, yarı gülüşle
Ev kadınlarının sinekleri kovduğu gibi..
Bir yıl içinde buluşacağımızı bilseydim
Ayları yumak yapardım
Ayrı ayrı dolaplara doldurur
Günlerini beklerdim..
Şayet asırlar unutsaydı gelişmeyi
Onları elime dolardım
Parmaklarım durana kadar
Geçmiş günlerin içinde..
Bilseydim ne zaman biteceğini ömrün,
İkimizin ömrünün
Onları bir meyva kabuğu gibi soyar
Tadlarına bakardım…
Emily Dickinson