Oyuncu olarak tanıdığımız Ayşe Erbulak, ‘Hafiye Karılar’ üstbaşlığını koyduğu polisiye üçlemesinin ‘Çok Şekerli Ölüm’ adlı ilk macerasını yayınladı. Kitap, yayınevinin tanıtım cümlelerinden alıntılarsak; “Polisiye edebiyatımızda kendine özgü sağlam bir yer, parlak bir yazarlık vaat ediyor. Onun roman kişileri kartondan kuklalar değil, kanlı canlı, hani iğne batırsanız kan çıkacak dedikleri türden; her yerde rastlanabilecek, bizlerle yaşayan gerçek tipler. İnandırıcılık gücü de buradan geliyor.” Ayşe Erbulak’la, romanını, yarattığı tipleri konuştuk.
Erbulak soyadını hepimiz tanıyoruz. Rahmetli babanız Altan Erbulak, hepimizin tanıdığı bir oyuncu ve karikatüristti. Çizgileri ile hepimizin sevdiği karakterler yarattı. Çok Şekerli Ölüm – Hafiye Karılar isimli polisiye romanınızı okurken merak ettim; babanızdan hangi yetenekleri almışsınız?
Sevgili babamızın çok yönlü olduğu onu tanıyan herkesçe malum. Onun yeteneklerini tam olarak alabilmiş olmak sanırım oldukça zor. Çok tatlı, çok mizahi keyifli bir dili vardı. Yıllarca çeşitli gazetelerde hem yazdı, hem çizdi. İnşallah yazma yeteneğini almışımdır diye umut ediyorum.
Oyuncu ve yazar olarak sizi tanıyoruz. Peki, Ayşe Erbulak kim ve kendini hangi kelimeler ile tanımlıyor?
Açıkçası henüz yazarım diyemem. “Büyüyünce yazar olacağım” diyorum. Oyunculuk da tam randımanla yaptığım bir iş değil. Zaten ülkemizde oyuncu olarak yaşamını sürdüren çok az insan var. Pazar, oldukça kısıtlı. Kim olduğumu açıklamak durumunda kalırsam ancak bu yaşlarımdaki Ayşe’yi anlatabilirim. İnsan yaş aldıkça, deneyimlerden geçtikçe değişiyor. Orta yaşlarımı sürdürürken kendimi tanımlayacağım en önemli kelime “özgürlük” olacaktır. Çok küçük yaşlarımdan beri hep ayaklarımın üstüne basmam ve kimseye bağımlı olmamam beni özgür kıldı. Kolay satın alınmadım yani.
Yazmak ne ifade ediyor sizin için?
Yazmak müthiş bir duygu. Bir nevi özgürlük. İşin her şeyi benim. İşçisi, patronu, memuru, müdürü v.s. Her şey benim hayal gücüme kalıyor. Aşırı bir zevk alıyorum yazarken.
Neden polisiye roman yazıyorsunuz?
Polisiye roman yazdım çünkü kendimin en sevdiği tür. Okumadığım polisiye çok azdır. Hatta oğlum Dağhan “O kadar çok okudun ki, en sonunda oturdun kendin yazdın” dedi.
Bir dizi kitap planlamışsınız ve ikinci kitabı şu anda yazdığınızı biliyorum. Aklınızdan neler geçiyor, kaç kitap var planlarınızda?
Hafiye Karılar’ı şimdilik üçleme olarak tasarladım. 2.kitabın adı LİMONİ ÖLÜM, sonra da ÖDÜLLÜ ÖLÜM gelecek. Eğer okur beğenirse iki kitap daha yazabilirim. Ama bu araya can dostum Uğurkan Erez’in yaşam öyküsü girecek. Eğer polisiye türde başarılı olursam, bundan sonra hep bu tür yazmak istiyorum.
Dizinin adı Hafiye Karılar ve dizinin ilk kitabı Çok Şekerli Ölüm öncelikle ismi ile dikkatimi çekti. Nasıl buldunuz isimleri, önce hikâye mi oluştu, yoksa isimler mi önce düşüyor zihninize?
Bunun bir açıklaması yok, yani yumurta ve tavuk örneğinde olduğu gibi. Komik olacak ama “aniden vahiy gibi iniyor” diye cevap verebilirim.
Hafiye Karılar Meral ve Zeynep çok tanıdık tipler, günümüzden ve çok gerçekçiler. Senin yaşamından neler aktardınız onlara? Çevrende ki kadınlardan esinleniyor musunuz?
Kitaptaki herkes kanlı canlı kişiler. Hiçbir karakterim hayali değil. Meral ise en canlı çünkü çok yakın bir arkadaşım Nalân Karsan. Ama tabii azıcık benim abartım da var. Zeynep ise biraz ben, biraz da başkaları…
Hafiye Karılar sıra dışı iki karakter. Kendilerine biçilen kadın rolünün dışına çıkmaya, dışında bir yaşam oluşturamaya çalışıyorlar. Neler başaracak Meral ve Zeynep?
Aslında ikisi “asi”, ben her ikisini de seviyorum. Bence Meral ,muhteşem bir karakter. İkinci kitapta onları birde aşk bekliyor ama çok çetrefilli.
Çok Şekerli Ölüm bir solukta okuduğum kitaplardan, akıcı bir dili var. Yazma konusunda eğitim aldınız mı? Çocukken hayallerinizi süsler miydi yazmak? Yani büyünce yazar olmayı hayal ettiniz mi?
Kolejdeyken Türkçe kompozsyon hocamız Melek Öngören idi, çok değerli biriydi. Bir kompozisyon sınavında ben 10 aldım, ben dâhil tüm sınıf şaşırmıştık. Hatta hocamız bile. “İlk kez 10 veriyorum, çünkü kusursuzdu, bu yeteneğinin üstüne eğil ,müthişsin” demişti. Ancak o sıralardaki ve mezuniyetten sonraki yaşamım buna elvermedi. Şimdilerde daha rahatım, yapabileceklerimi denemek istiyorum, hani içimde kalanları… Yazar olmak çocukluk hayallerimi çok süslememiş olsa da, “orta yaş çocukluk” hayallerimi süslüyor. Çok ciddiyim: Büyüyünce yazar olmak istiyorum.
Nasıl yazıyorsunuz, ortam, zaman ve çalışma şekliniz nasıl? Düzenli yazar mısınız?
Genelde kapanıp yazarım, İstanbul’daki evimde çalışma odamda yazıyorum ama en çok Gümüşlük’deki evimin bahçesinde etrafımda kedilerim, köpeklerimle yazmayı seviyorum. Yazmak için kafamın sakin olması lazım. Zaten çok disiplinliyimdir, oturup bir iş programı çıkarıyorum ve ona uyuyorum.
Hafiye Karılar dizisinin ilk kitabı Çok Şekerli Ölüm’ü kimler okusun istiyorsunuz? Yazarken okuyucuyu düşünür müsünüz?
Herkes okusun istiyorum, “best seller “ olmak istiyorum ve en önemlisi ikinci vatanım Norveç’te de yayınlanmasını hatta başka dillere de çevrilmesini istiyorum. Bir arsızlık var yani (!) Rahat okunması en büyük dileğimdir.
Bu sorum özel hayatınızla ilgili. Ben hayran olduğum bir oyuncunun annesi olarak da sizi tanıyorum. Dağhan Külegeç, genç ve çok başarılı bir oyuncu. Nasıldır Dağhan’ın annesi olmak?
Dağhan’ın annesi olmak muhteşem bir şey ama ünlü olduğu için değil, insan olduğu, pırlanta gibi bir kalbi olduğu, yüksek vicdanlı ve dürüst olduğu için…
Dağhan kitabı ne zaman okudu? Yorumu ne oldu çok merak ediyorum?
Dağhan kitabı tam olarak baştan sona değil de, ben yazarken parça parça okudu ve bana “Anne sen artık kendini bu işe ver, çünkü müthişsin” dedi. Şimdi içinizden “Tabii, annesisin öyle der” diyeceksiniz, lakin o beni o kadar çok eleştirir ki, çünkü dürüsttür ve riyakâr, sahtekâr değildir. Üzüleceğimi bilse bile mutlak gerçeği söyler.
Çok Şekerli Ölüm basılıp raflarda onu gördüğünde ne hissettiniz? İkinci kitap ne zaman raflarda olacak?
İşte bu duyguyu anlatacak kelimeler yok ama şöyle açıklayabilirim; “Bir annenin çocuğunu bebek odasında ilk kez görmesi” gibi bir şey. Kitap çıkalı iki ay oldu, hala kitapçılara girip kitabımı arıyorum ve görünce her seferinde ağlamaklı oluyorum.
DİPNOT:
Hafiye Karılar – Çok Şekerli Ölüm
Yazar: Ayşe Erbulak
Yayınevi: Lal Kitap
Baskı: Haziran 2012
Sayfa Sayısı: 262
Bu röportaj Okuryazar.tv için yapılmış ve bu adreste yayınlanmıştır. http://okuryazar.tv/index.php/ayse-erbulak-cok-sekerli-olum-hafiye-karilar.html
KISACA AYŞE ERBULAK…
Ayşe Erbulak; 1957 yılında 3 Altan’ların en küçük Altan’ı olarak dünyaya geldi… Baba Altan Erbulak, anne Altan Erbulak, nikâh şahitleri olan Altan’lardan sonra kaçınılmaz olarak “Altan” adını verdikleri kızlarını kucaklarına aldığında günün birinde adını “Ayşe”ye çevireceklerini o zaman tahmin edememişlerdi…
Ancak o yıllarda 10 parmağında 10 mesleğe sahip babası Altan Erbulak’ın bir başka mesleği olan gazeteciliği ile de ilgilendi. Tiyatrocu mu, gazeteci mi olacağına karar vermeden önce karikatürist olamayacağını zaten biliyordu. Karikatürist olmak yerine iyi bir karikatür okuyucusu ve gazeteci olmak için yola çıktığında sadece 18 yaşındaydı. Günaydın, Güneş ve Sabah gazetelerinde çalıştıktan sonra tekrar canlanan tiyatro aşkı O’nu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Ali Poyrazoğlu tiyatrolarında oynama imkânı sağladı. Özel televizyon kanalları hayatımıza girmeye başladığında Kanal 6 ve Show TV’de çalıştı. Ayrıca Kanal D’de freelance olarak birçok başarılı organizasyona imza attı. TV kanallarının mutfağında çalıştığı gibi birçok televizyon dizisinde de rol aldı… 40’lı yaşlarında Norveç’e göç ederek bambaşka bir iş dalında yüksek eğitim alarak bir kafe işletip ve Norveççe olarak iki ayrı tiyatro grubunda sahneye çıktı. Yakınları onu yıllarca önce Altan Erbulak’ın kızı, daha sonra Sevinç Erbulak’ın kız kardeşi ve en sonunda da Dağhan Külegeç’in annesi olarak tanıştırdı. TRT’de 200 bölüm canlı yayında Anne-Çocuk programı sundu. Şu sıralarda Fox TV’de yayınlanan “AŞKIN HALLERİ” dizisinde oynamakta ve ataerkil stand-up hegemonyası içinde kadın stand-up’çı olarak gösteriler yapmaktadır. Rol aldığı “Stjördal Teater” ile İstanbul’da Tiyatro Festivali’nde de Türk seyircisi ile buluşmuştur.