Kaplumbağa mı Tavşan mı?

Çocukluğumda tavşan ile kaplumbağa arasındaki yarışın sonucunda kaplumbağanın kazanmasını anlamsız bulurdum. Tavşan, önce yarışı kazanıp sonra istediği kadar uyuyabilirdi. Oysa bize verilmeye çalışılan mesaj farklıydı. Günümüzde ise bu hikaye daha derin mesajlar taşıyor. Artık bu yarışı daha farklı bir boyutta inceleyebiliriz.

Öncelikle kaplumbağa, tavşana göre çok daha uzun bir ömre sahip; tavşan ortalama 7 yıl yaşıyor, kaplumbağa ise 200 yıl. Ömürlerin ortlama nefes alma hızı ile ters orantılı; tavşan dakikada 120 nefes alıp veriyor; kaplumbağa ise sadece 4 nefes… Devamlı bir telaş ve koşuşturmaca içerisinde olan tavşanın durumu ömrünü kısaltıyor mu?

Tavşan, bu hareketlilik içerisinde çok da kararlı gözükmüyor. Bir koşayım, sonra durayım, biraz uyuyayım, hadi azıcık da havuç yiyeyim. Oysa ağır rakibi, belki de üzerinde taşıdığı evine güvenerek gayet kendinde emin adımlarla ilerliyor. Belli ki belirlemiş gideceği yeri veya yapacağı işi… Ağır ancak momentumu yüksek bir şekilde devam ediyor yoluna. Hedeften çok, yolun tadını çıkartıyor gibi bir havası da var. Ani bir dalgalanma yaşarsa, bir tehlikeye maruz kalırsa, hemencecik kabuğunun içerisine yerleşiyor, kendiyle baş başa kalıyor bir süre. Hazmediyor ve sonra devam ediyor.

Bu aralar içinde yaşadığımız sistem, hepimizin zıp zıp tavşana benzememizi tercih eder gibi duruyor. Henüz iki-üç yaşlarında başlayan kreş ve anaokul dünyasında yarışa ve rekabete dayalı zihniyet, bazen ailedeki kardeş çekişmesi, bazen de komşunun çocuğu ile yapılan kıyaslama ile zenginleşiyor. Durmak bilmeyen sınavlar, yarışlar, ödüller ve cezalar, bizleri havucun peşinde koşan tavşanla özdeşleşmemize sebep oluyor. Durmak, bakmak, anlamak, içe dönmek ve en sonunda farkında olmak kelimelerine yabacılaşmayı bırakın, sanki bu sözcükler düşman muamelesi görüyor.

Sistemi parasal olarak besleyen bu koşuşturmacanın sonunda kaybedilen sağlık veya kaybetme ihtimali, bizleri diğer iki sisteme sürüklüyor: Sağlık ve Sigorta. Tavşanı hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin etmeyen havuç için bir ömür gidiyor. Carl Sagan’ın dediği gibi, 13 milyar yaşında olan Evren’de kısacık bir ömre sahibiz. Ancak zihnimiz hiç bitmeyecekmiş gibi bizi yönetiyor. Sürücü koltuğuna yeniden geçmek için zihnimizi/bedenimizi tavşan modundan kaplumbağa moduna almak gerekiyor.

Sessizlik, gözlemlemek, hissetmek, bedenin farkında olmak, meditasyon, bizleri şu anda tutabilecek araçlar. Gönüllü, mütevazi ve içten bir yaklaşım ile mümkün… Bizleri koşturmaya iten tüm bu duygu ve düşünce kalıplarının farkına varmak ve bir adım geriden izlemek ve hareket geçmeden önce durmak: Zihin bizi yönlendiriyorsa, bizden farklı bir şeydir. Keşfedin…

“Bugünün koşuşturmacalı dünyasında, çok fazla arıyor, çok fazla istiyor, çok fazla düşünüyoruz. Sadece olmanın neşesini, doyumunu unutuyoruz.” Eckhart Tolle

Deniz Öztaş

Önceki İçerikBrand Week İstanbul ile “Geleceği Tasarlayanlar”ın Dünyası
Sonraki İçerikSayfayı Çevirme Zamanı
Deniz Öztaş
TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı. Bir nefeslik mola verilen durakta kendini öğrendiklerini uygulama ve paylaşmak amacıyla araştırmaya ve yazmaya başladı… Önce insanoğlunun hayatında önemli bir yeri olan bilinçaltını inceledi. Daha sonra bireylerin de ötesinde onları derinden yönlendiren kolektif bilinçaltına merak sardı… 2014 yılında Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak dersi vermeye başladı. 2011 yılında tanıştığı Psikolog Bert Hellinger’in çalışması Aile ve Organizasyon Sistemi Terapisi konusunda eğitimleri Svagito Liebermeister ve Ralph Willmann‘dan aldı. Hem şirketlere hem de bireylere uygulanabilen Aile ve Organizasyon Sisteminin Uygulayıcısı olarak çalışmaya devam ediyor. Yasemin Sungur ile tanıştığı 2010 yılından beri ondan aldığı ilhamla MARTIDAŞ Öztaş olarak yazılarını paylaşmaya devam ediyor. Gezmeyi, kitap okumayı ve film seyretmeyi çok seviyor.