5 Aralık, 1985 yılından beri Dünya Gönüllüler Günü olarak kutlanıyor. Bu gün dolayısıyla Gönüllü Hizmet Vakfı Onursal Başkanı İnal Aydınoğlu, mardidergisi.com için gönüllülük kavramını anlatan bir yazı kaleme aldı.
GÖNÜLLÜLÜK
“Gönül” ve “gönüllülük” kelimelerinin Türkçe ’den başka dünyanın hiçbir dilinde aynı anlamda kullanılan bir karşılığı yoktur. Çünkü bu kelimeler, Türk-İslam kültürünün yüceliği içinde doğmuş, yaşamış, Allah sevgisiyle bütünleşmiş ve Türk milletinin yaşam biçimi haline gelmiş kutsal ifadelerdir. Allah rızası doğrultusunda yaşamayı ve insan olmanın özünü ifade ederler.
Biz dünyaya Allah’ın elçisi olarak geldiğimize göre, Allah’ın sınırsız sevgisini ve yüce varlığını içimizde taşırız. O, bu güvenle kullarını bize emanet eder. Kulları, yarattığı tüm varlıklar ile doğanın iyiliği için çalışmak; o’nun yolunda yürümek, hizmet etmek ve hiçbir karşılık beklememek bizim görevimiz ve yaşam biçimimiz olmalıdır.
İnsanın Ulaşabileceği En Yüce Nokta
Bu bilinç içinde, gönlünü, sevgisini, bilgi, birikim ve deneyimlerini, maddi ve manevi olanaklarını karşılık beklemeden başka insanlar, canlı ve cansız tüm varlıklar ile doğanın iyiliği için sarf eden, hizmet eden kimseler Allah dostu olarak görülür ve bu insanlara “gönüllü” denir. Her insanın bir işi vardır. Kendi mesleğinde yaptığı işlerin ve verdiği emeğin karşılığı olarak profesyonelce, hakka, hukuka ve adalete uygun bir ücret alınırsa bu, ananın ak sütü gibi helaldir. Mesleği veya işi ne olursa olsun, her insanın vatanı, milleti, insanlık ve dünya için karşılık beklemeden gönüllü olarak yapacağı hizmetleri de olmalıdır.
Gönüllülük, bir insanın ulaşabileceği en yüce noktadır; sevginin hizmete, insanın insanlığa ulaştığı insanlık zirvesidir. Yüce Yaradan, ruhumuza üfleyip gönlümüzde sınırsızca depoladığı sevginin dünya varlıklarına ulaşması görevini de halifesi olarak bize vermiştir.
İnsanların en büyük yanılgıları, sahip oldukları her şeyin kendilerine ait olduğunu zannetmeleri ve her şeyin emanetçisi olduğumuzu bilmemeleridir. “Ben ulaştım, ben yaptım.” dedikleri şanla, şöhretle, bileklerindeki kuvvetle, bacaklarındaki dermanla gururlanır, kibirlenir, egolarını geliştirir ve karşılık almadan kimseye bir şey vermek istemezler. Oysaki bizim dünyaya geliş nedenimiz; dünyasal varlıklarla karşılaşıp onlarla imtihan olmak, “bir” iken “biz” olup dünyanın gelişmesine ve ilerlemesine katkı yapmak, tüm varlıklara saygı göstermek, maddi ve manevi olanaklarımızla başka insanların, hayvanların ve doğanın iyiliği için hiçbir karşılık beklemeden hizmet etmektir.
Etrafımızdaki hiç kimse görmez ama biz, kendi gönlümüzde hissettiğimiz sevinç ve mutlulukla en değerli karşılığı buluruz. Yüce Yaradan’ın kısmet ettiği nimetlere şükür duygumuz, ancak kullarına hizmet etmekle ifade bulur ve gönlümüzde mutluluk olarak belirir.
Gerçek Mutluluk
Hayvanlara verdiğiniz her şey, onların kuyruk sallaması ve mutluluk ifadeleriyle anında size ulaşır; doğa, kazandığını bereketiyle fışkırarak verir. Gönlü zengin insanlardan siz doğal olarak bir şey beklemeseniz de onlar dualarıyla karşılık verirler. Gönül zenginliğine ulaşamamış insanlardan ise teşekkür beklerseniz, onların dudakları bu güzel kelimeyi ifade etmeye yabancı olabilir. Sakın “Bir teşekkür dahi etmedi.” demeyiniz çünkü sizin hatanız, iyi biliniz ki teşekkür beklemek olacaktır. Gerçek mutluluk için yaptıklarınız ve verdiklerinizden teşekkür dahi beklemeyiniz.
Gönüllülük; tüm ilişkilerde gönülden olmak, gönülden vermek ve gönülden sevmektir. İnsanlar yaşamlarını akıllarıyla yönlendirmeye ve sürdürmeye çalışıyorlar. Akıl, hesaba, kitaba ve çıkara çalışır. Gönüllü olmak ve karşılık beklemeden verebilmek, sevebilmek için akıl ile gönül ortak olmalıdır. Gönüllü olabilmek için akılla düşünmek, kararı gönüle bırakmak gerekir.