Ezgi Aykanat :“Müziğin ruhunu her zaman içimde hissettim“

Genç piyanistlerimizden Ezgi Aykanat ile müziğe başlama serüveninden hayallerine, müzikallerde yer alışından verdiği konserlere yayılan kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bu samimi ve keyifli sohbet için teşekkürlerimi sunuyorum.

Müziğe ilginiz nasıl ortaya çıktı? Piyano ile tanışmanızdan biraz bahsedebilir misiniz? Nasıl bir süreçle bugünlere geldiniz?

Müziğin ruhunu her zaman içimde hissettim. Piyanoya olan ilgim kuzenimin piyano dersleri almasıyla başladı. Onlara her gidişimizde piyanoyu görmek, dinlemek beni heyecanlandırırdı ve tuşlarıyla oynayarak piyanoyu çözmek isterdim.

Daha sonra ilkokul müzik öğretmenimin verdiği piyano derslerine katıldım. Konservatuvara girmem ise tesadüfen giriş sınavının afişini görmemle gerçekleşti. O gün sınav kaydının son günü olduğu için bol koşuşturma ve heyecanla geçti. Piyanoya seçildiğimi öğrendiğimde ise çok mutlu olmuştum. Böylece ortaokulda konservatuvar serüvenim başlamış oldu.

Müzikte kariyer yapmak için neler/kimler ilham verdi size?

Severek yaptığım bir sanatı, sadece bana değil dünyaya da faydalı hale getirebilmek fikri müzikte kariyer yapmak için bana yol gösterdi. Açıkçası, dünyamızın ihtiyaçlarına ve kötü olaylara karşı duyarlı davranıp bunu müziğiyle dile getiren, elinden gelen desteği sağlamaya çalışan birçok sanatçı bana ilham verdi. Ben de profesyonel müzik hayatımda, verdiğim konserler ile müziğin birleştirici ve ruha dokunan gücünü kullanarak bunu sağlamaya çalışıyorum.

Müziğimin geleceği hakkında ilham veren kişilerden yabancı olarak Ludovico Einaudi ve  Türkiye’den ise Nil Karaibrahimgil’i söyleyebilirim.

Piyanonun yanı sıra klavsen de çalıyorsunuz? Klavsene ilginiz ne zaman başladı ve piyano ile kıyaslar mısınız?

Klavsen piyanonun atası diyebileceğimiz bir enstrüman olduğundan her piyanist gibi benim de her zaman ilgimi çekmiştir. Günümüzde klavsenin karşımıza daha az çıkması ve pek fazla aşina olunmayan bir sese sahip olması, onu daha da ilgi çekici yapıyor.

Klavsen, piyano ile kıyaslandığında daha az imkanlara sahip bir enstrüman. Bu yüzden genellikle eşlik enstrümanı olarak tercih edilebiliyor. Nüans yapılması çok sınırlı olduğu için ifadeli çalmak neredeyse imkansız. Bunu başarabilen müzisyenler benim gözümde oldukça değerliler. Tınısı da piyanoya göre daha düşük kalıyor. Çok narin ve dikkatli çalınması gereken bir enstrüman. Diğer bir yandan tuş derinliği her birinde aynı olduğu için pasajlar kolayca akıp gidebiliyor. Tabii bunu sağlamak için de kontrollü ve tüy gibi parmaklara sahip olmak gerekiyor.

Müzik tarihini geriye dönük düşündüğünüzde “keşke yaşasaymışım” dediğiniz dönem var mı? Varsa bu hangi dönem olurdu?

Yirminci yüzyılda zenginliklerle dolu empresyonizm çağında yaşamayı çok isterdim. Tüm o oluşan yeniliklere, devrimciliğe, doğaya dönüşe şahitlik etmek ve katkıda bulunmak güzel olurdu. Alışkın olunan kalıpların kırılmasının şaşkınlığını ve heyecanını yaşamak isterdim.

Müzikallerde de yer alan bir sanatçısınız, müzikal bir oyunun orkestrasında yer almak nasıl bir his? Size neler katıyor?

Müzikalleri çok severim. Birden fazla sanat dalının bir arada oluşu bana hep büyülü gelmiştir. Uzaktan izlemekten farklı olarak içerisinde yer almak ise çok başka bir deneyim. Bildiğiniz gibi piyano özellikle solo bir enstrüman. Ben solo çalmanın yanı sıra birlikte sanat icra etmeyi de çok seven biriyim. Benim için ayrı bir değeri var, çünkü paylaştığımız şey ortak. Müzikle sözlerin ve jestlerin uyumu, sahnede ortak bir şey paylaşıyor olmak, ortak hislerimizi farklı şekillerde izleyiciye-dinleyiciye sunuyor olmak çok ama çok değerli. Müziğimle hep böyle farklı sanat alanlarıyla birlikte yer almayı çok isterim.

Bestelerin hikayesi veya müziğin ahengi piyanoyu çaldığınız anda sizi nasıl etkiliyor? Ve piyano çalmak sizin için ne anlama geliyor?

Piyano çalmak benim için, müziğimi dinleyicilerle paylaşıp ortak bir histe buluşmak demek. Bu düşüncede olduğumdan, mümkün olduğunca konserlerimi anlatımlı hale getirip dinleyicinin de müziğe kendini daha yakın hissetmesini amaçlıyorum.

Özellikle hikayesi olan eserler beni hep daha çok içine çekmiştir. Böylece besteci ve eserle empati kurarak duyguları daha yoğun bir şekilde piyanoda ifade edebiliyorum. Bestecinin ruh hali, o dönemde yaşanan olaylar, anlatılmak istenen duygu gibi bilgiler müziğe kendimizi daha da yakınlaştırıp hislerimize işliyor.

Konser vermeyi en sevdiğiniz ve size ilham veren mekanlar nereler? Sizi büyüleyen bir konser salonu var mı?

Avusturya’daki Wiener Musikverein ve Fransa’daki Paris Opera Binası benim en hoşuma giden mekanlar arasında.
Ankara Küçük Tiyatro’da çalarken oradaki otantik atmosfer de beni çok etkilemişti. Çanakkale’de Kilitbahir Kalesi’nde denize karşı çalmak ve Gümüşlük’teki toprak evde konser vermek de benim için çok büyüleyiciydi. Salondaki konserlerimin aksine, oralarda doğayla birlikte müzik yaptığımı hissettim.

Sizce doğuştan yetenek diye bir şey var mı yoksa disiplinli çalışarak herkes sanatta başarılı olabilir mi?

Tabii ki doğuştan yetenekli insanlar var. Bu yetenek bizim yardımcımız rolünde oluyor. Yeteneğiniz size belirli bir yere kadar hizmet edebiliyor. Ama buna sıkı çalışmayı da ekleyerek çok daha iyi yerlere gelebiliyoruz. Sadece disiplinli çalışmakla da tabii ki ilerleyebiliriz. Fakat yolumuz biraz daha zorlu olacaktır diye düşünüyorum. Yine de severek ve azimle yapılan bir çalışma mutlaka bizi iyi yerlere getirir.

Piyanist olmasaydınız hangi mesleğe yönelirdiniz?

Bu soruyu hala ara sıra düşünüp cevabını merak ederim. Müzik gibi, yaratıcılığın da içinde olduğu, dünyaya faydalı olabileceğim, değişim yaratabileceğim bir mesleğe yönelmek isterdim. Bu, ya yine bir sanat dalı olurdu ya da doğa ile ilgilenen bir meslek olurdu diye düşünüyorum.

Sizin müzik tarihindeki idolleriniz ve şimdi örnek aldığınız isimler var mı? Kendinize yakın hissettiğiniz piyanistler hangileri? Biraz bahsedebilir misiniz?

Eserlerini çalmaktan en çok zevk aldığım besteciler arasında; Liszt, Prokofiev, Rachmaninoff, Mussorgsky, Chopin, Bach ve Beethoven yer alır. Özellikle duyguların daha çok içinde olduğu romantik dönem bestecilerini örnek aldığımı söyleyebilirim. Özellikle Rus bestecilerin piyanoyu korkusuzca, dolu dolu kullanmaları çok hoşuma gidiyor.

Martha Argerich, Krystian Zimerman, Nikolai Lugansky, Gülsin Onay, İdil Biret, Evgeny Kissin, Daniil Trifonov gibi isimler ise mutlaka dinlediğim, yorumuna dikkat ettiğim piyanistler arasındalar.

Dijitalleşme müziği nasıl etkiliyor? Yaratıcılığı insanın elinden alıyor mu?

Günümüzde dijitalleşme üretirken ve çalışırken kolaylık sağlıyor. Örneğin eser bestelemek ve üzerinde düzenleme yapmak, çoğaltmak dijital ortamda daha rahat oluyor. Aynı zamanda çevre faktörü de var. Günümüzde tabletten nota okuma giderek yaygınlaşıyor ve bu sayede kağıt kullanımı azalıyor. Fakat dijital ortamda yapılan müzikte doğal tınıların kaybolduğunu düşünüyorum. Tabii sonuçta bu da müzikte bir çeşitlilik.

Geleceğiniz ile ilgili hedeflerinizden söz eder misiniz?

Şu andaki hedefimden biri, ‘Anlatımlı Bağış Konserleri’ serisini sürdürmek ve daha iyi yerlere getirebilmek. Diğeri ise yurtdışında yüksek lisans eğitimimi gerçekleştirmek ve farklı projelerle ilerlemek.

Gerçekleştirmek istediğiniz müzik ile ilgili en ütopik hayaliniz nedir?

Dünya çapında farklılık yaratabilecek düzeyde bağış konserleri verebilmek en ütopik hayalim. Bu sayede, şu anda var olan düzeni iyileştirmek ve müziğin birleştirici gücü ile duygularda buluşmak istiyorum.

Müziğe günde kaç saat ayırıyorsunuz? Piyano çalanlar kendilerini geliştirmek için ne gibi egzersizler yapmalılar?

Piyano, 1 gün bile zaman ayırmadığınızda size çok farklı tınılar veren, yabancılaşabilen bir enstrüman. Günde en az 4 saat mutlaka çalışılmalı diye düşünüyorum. Zaten düzenli çalışmada zamanla 4 saat size yetmemeye başlayacaktır.

Gelişim için ise özellikle ‘Hanon Egzersizleri ve Gam/Arpej Egzersizleri’ çok faydalı. Çalışmaya başlamadan önce bu egzersizler ile ısınmak, parçalardaki teknik ve hızlı pasajları daha rahatlıkla çalabilmenizi sağlayacaktır.

Türkiye’de Klasik Müziğin gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizi besleyen müzik unsurları nelerdir?

Klasik müziğin ülkemizde, enstrümantal müziğin merak edilip dinlenilmesinin sınırlı olduğunu ve daha çok kişiye ulaşması için bize özgü daha çok eser bestelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Müzik ile ilgili her unsur benim ilgi alanımda. Özellikle dinlemek ve piyanom ile zaman geçirmek beni hep motive etmiştir.

Ekim ayında başlayan Uluslararası Bursa Bienal açılış seremonisinde de yer aldınız? Bu deneyiminizden bahseder misiniz?

Bir bienalde ilk defa yer aldım. O yüzden bu etkinlik benim için özeldi. Özellikle açılışında çalmak ve sanat eserlerinin arasında müzik yapmak mutluluk vericiydi. Eminim dinleyiciler için de farklı ve hoş bir deneyim olmuştur. Aynı zamanda bu etkinlik sayesinde çok özel insanlarla tanışma imkanı buldum.

Piyanist olmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?

Asla ‘ben yapamam’ gibi bir düşünceye sahip olmamalılar. Genelde öğrencilerimde yaş ilerledikçe bu düşüncenin arttığını gözlemledim. Tabii ki erken yaşta başlamak önemli. Fakat emek verdikçe mutlaka daha iyi yerlere gelinecektir. Başkalarıyla kıyaslamadan, onlardan ilham alarak sabırla ve düzenli çalışmayla kendimizin en iyisi olmaya çabalamalıyız.

 

Rabia Çolak

Önceki İçerikköprüde yol kesen kazlar için Anksiyete
Sonraki İçerikSABO’nun Yeni Sergisi “Golden Hours” Versus Art Project’te
Hayatımın en güzel iki eylemi yazmak ve okumak. Yazarken ve okurken dünya bir süreliğine sessizliğini koruyor. Dünya sessizlik anını yaşarken ben hayallere dalıyorum. Hayal kurarken de bir şeyler öğrenebileceğimi biliyorum çünkü. Bu yüzden var olduğum süre boyunca hep öğrenci kalmaya talibim. Sanat ,edebiyat ,flamenko , tarih, arkeoloji ilgi alanlarım arasında yer alıyor. Çok yönlü bir kişiliğim olsa da tek bir alanda, finans alanında uzun yıllar sektör deneyimi elde ettikten sonra sanat tarihi üzerinde araştırmalar yapmaya başladım. Şu an Gebze Teknik Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansı yapıp, eş zamanlı olarak İtalya’da bulunan Bari Üniversitesi’nde Prof.Mariantonietta Intonti’ nin yürüttüğü ‘Sürdürülebilirlik Finans’ çalışmalarında gönüllü araştırmacı olarak yer alıyorum. Sanat tarihine olan ilgimi ekonomi eğitimimle harmanlayarak araştırmalarıma sanat ekonomisi üzerinden devam etmek hayallerim arasında. Pablo Picasso’nun da dediği gibi ‘Hayal ettiğiniz her şey gerçektir.’