Aşk Mesaja Yazılmıyor Mihriban!

Yâr deyince telefon elden düşüyor.

Ekran parlaklığından gözlerim görmüyor aklım şaşıyor!

Yâri görmeyince iş stalk yapmaya kalıyor Mihriban…

Şaka bir yana o güzelim sözlerin ve duygu demetinin günümüzle harmanlanmış hali ne komik oluyor değil mi?

Aşkın kâğıda yazılamayacağını 1960’lı yıllarda çözen Şair Abdurrahim Karakoç sevip kavuşamadığı aşkına “Mihriban” şiirini yazmış… Ardından eser 1980’li yıllar sonrası Musa Eroğlu’nun şiiri bestelemesiyle “Mihriban Türküsü” adını alarak tamamen ölümsüzlüğüne kavuşmuştur…

Farkında mısınız bilmiyorum ama etrafımızda bir şeyler sürekli olarak gelişip değişirken, Mihriban’ın sözcük bütünlüğünün oluşturduğu duygu aktarımında hiçbir değişim olmuyor. O kendine ait kitlesiyle yapısını çok güzel koruyor. Eser o kadar iyi yazılıp bestelenmiş ki içerisinde o zamanlar öyleydi diyebileceğimiz bir şey yok. Çünkü hala öyle!

Sanki zamansız ve her zaman için!

Sanki aşkın en saf halinin tanımı gibi…

“Yeryüzünde yazılmamış ve söylenmemiş bir tane bile söz yokken nasıl oluyor da Mihriban’ın dokusu bu kadar güzel kalıyor ve hepimize bir şekilde nasıl nüfuz edebiliyor?” Bilmiyorum ama üstatlık böyle bir şey olmalı…

Ve bu iki üstadı birbirinden ayrı düşünmek imkânsız!

Herkesin bildiği kullandığı kelimeleri, farklı bir gözle harmanlayıp bir şeylere benzeterek oluşturulan metaforlar eserin bel kemiğini oluşturuyor… O kadar muazzam seçilmiş ki bu omurga, yüzyıl yaşasak “lambada titreyen alevin üşümesini,” aşk acısıyla yanan bir kalbe benzetmek aklımıza gelmezdi. Hangi dili bilirsek bilelim, bunun çevirisi mümkün değil.

İşte maharet de burada…

Yazarlık, şairlik, bestekarlık, üstatlık ne varsa bu noktada devreye giriyor. Yoksa herkes şair, yazar ya da bestekar olabilir. Önemli olan sözcükle bütünleşip ölümsüzlüğü yakalamak ve bunu yaparken duyguyu karşı tarafa geçirebilmektir. Yazarın, şairin okuruyla buluştuğu, bestekarı dinleyicisiyle kavuşturan hep o metaforlardaki ortak duygular, yani duygudaşlık değil miydi? Eser sahiplerini birbirinden farklı kılansa da bakış açılarındaki metafor örüntüsü öznellikleriydi…

Merak edecek olursanız, şiirde geçen aşk öyküsüyle ilgili birtakım söylemler internette mevcut. Fakat şairin ailesi “Mihriban gerçek adı mı? Saçları sarı mı?” onu bile bilmiyoruz diye açıklama yapınca sanki esere gölge düşüyor. (Kaynak: HaberTürk/ Oğuz Karakoç Röportajı) Merak etmeyin size kesinlik içermeyen öyküyü anlatarak yazıyı uzatmayacağım. Ama şunu söyleyebilirim; bu eser yıllardır içimize işlemiş, birçoğumuzun kendinden bir şeyler bularak dinlediği artık halka mal olmuş bir türküdür. Yazarın ya da bestekarın değil, bizimdir! Günüzde onu artık sadece ne bir şiir ne de bir türkü olarak düşünebiliriz. O artık bir bütündür. Ve bizim için sarı saçlarına yandığımız, dinlerken aklımızda sevdayla kurguladığımız Mihriban’dır.

 “Her nesnenin bir bitimi” olduğu gibi her yazımın da bir sonu var. Yazıma ve bana hudut çizilse de “aşka hudut çizilmiyor” Mihriban!

Sevgiler

Elif Alim

Önceki İçerikMaymun İştahlılık mı Çoklu Gizilgüç mü?
Sonraki İçerikYemek Kartı Nedir, Özellikleri Nelerdir?
Elif Alim
Merhaba ben birçoğunuzun Elicim ya da Elii olarak bildiği Elif Alim. Küçük yaşlarda başlayan yazı tutkumun isyanla evrilmesi sonucu şu an karşınızdayım. Uzun yıllar mahlas kullanarak yazdım. Ülkemizde kadın olmanın verdiği baskıyı omuzlarımda ben de hissediyorum. Bu bağlamda kalem ve düşüncenin sınırları yokmuş gibi görünse de aslında var. Ama bu noktada okuyucu devreye giriyor. Kimi yazılarınız içimin balkonu oluyor derken, farkındalıklı bir uyanış başlıyor. İnsan böyle güzel motivasyonlarla karşılaşınca var olma amacına daha iyi konsantre oluyor. Bizim çocukluğumuzda hayal dünyası geniş çocuklara normal çocuk muamelesi yapılmazdı. Etraf hemen endişelenir ve doktor tavsiye edilirdi. Bu yüzden 80 kuşağı hayallerine sahip çıkamamış ve her şeyi sessizce içinde yaşamış bir kuşaktır. Ben de o kuşaktanım. Tüm bunlara inat, aldığım eğitimler doğrultusunda, hayallerime kurgu satarak kavuşmak harika bir duygu. Eee tabii bu durumun bilgi açlığı veya bilgiye doyumsuzluk gibi dezavantajları da var. Bunu fark ettiğim günden beri bilgi için Fizan’a gider, Kaf Dağı’nda kahve içerim… Sonra da bakmayıp gördüğüm ne varsa bir bir yazıya dökerim. Bu benim kalemimin beslenme şekli… Yazıyla ilgili yolculuğuma her gün bir yenisi eklenirken bu yıl kurgusuna destek verdiğim ve danışmanlığını yaptığım bir roman, yılın en iyi romantik kurgusu seçildi. Derken elimin değdiği yerlerden güzel dönüşler başladı. Her biri şükürle dolu sevinç gözyaşıdır içimde… Hani hepimizin var olmasına neden olan bir yaşam amacı arayışı var ya benimki insanların yüreğine dokunmak ve kadınlara ışık olmak üzerine kurulu. Şimdi bunları kurgularımla ve yeni projelerle destekliyorum. Sizden ricam gelecekle ilgili hayaller kurmanız ve çocuklarınıza da kurdurmanız. Çünkü hayalleri olmayan bir insana kimse bir şey veremez. Sevgiler Elif Alim Geliştirici Editör/Yazar Yazar ve Ebeveyn Koçu-ICF Kurgu Danışmanı O bir duygusal okuryazar ve mikro ifade okur