Çoğumuz birçok başarılara imza atmış kariyerler yaptık, eş ve çocuk faktörü ile kendimizi ikinci plana alıp hayatlarımızı aile olma kavramına adadık. Aile olmanın kutsal büyüsü bizleri sarmalarken, gördüğümüz rüyadan uyandığımızda kendimize ait diyebileceğimiz bir şeylerimiz kalmamış oldu. Geçmiş tarihli başarılarımız Galatasaray’ın UEFA kupasını alıp, yenisini yanına koyamaması gibi tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir anı olarak kaldı sadece.
Var olan yeteneklerimiz, öğrenebilir zekâmız kapalı kapılar ardında ziyan oluyor çoğu zaman. Kendimiz ile gurur duymayı arzuluyor ama kabullenilmiş bir çaresizlik ile adım atamıyoruz. Peki bu noktaya kendimizi nasıl getirdik?
İnsan kendi olmayı, amaçlarını unutmamalı. Bir girdapta kaybolup giderken bizi içine çekmesini engelleyecek, benim bu diyebileceğimiz tutunacak bir dalımız olsun. Çünkü insanlar tutunmak için hatalı bir seçim.
Elbette aşk muazzam bir duygu, zihninize hezeyanlar yaşatan göreceli hisler silsilesi.
İşler ters gittiğinde vücudumuz da ki her bir kemiğin kırılışını an be an hissedercesine büyük acılara sebep olan büyük yıkım.
Ama o büyü bir gün yerini gerçeklere bırakır.
Örneğin güllerle gelen eşimize, ‘sevgilim ben papatya severim’ dediğimiz de; bizi kıymet bilmez olarak nitelendirmesi olasıdır. Çünkü ‘ben’ olma hali pek de sevilmez. Bizim ne istediğini bilen biri oluşumuz, yanlış karşısında ki duruşumuz hep aynıydı ama artık ‘teslimiz’ ve o ‘ben’ olma halimizi pek sevmemiş. Zaten istemediği durumları dile döken kişiler, toplumumuzca da pek sevilmez. Ve yine o sebepten istemediğimiz her hangi bir şeyi dile getirdiğimiz de bizi, hiçbir şeyden memnun olmadığımız şeklinde manipüle ederler. Bir bakmışız ki, acaba bende mi hata diye kendimizi sorguluyoruz. Ben ve bencillik çizgisini aşmadan, ‘ben’ olmaya çalışıyorduk aslında.
Ama partnerimiz, bencillik sınırlarını ihlal ederek hayatı sadece kendi doğrularına göre yaşanması hususunda diretmeyi hak görür. Hatta mutluluğu varsaydığı tutumlarını bizim sınırlarımızı ihlal etmek, zarar vermek pahasına yapar. İşte bu ‘bencilliktir.’ Çünkü bencillik, başkasının hayatını etkileme ve zarar verme halidir.
Ve o büyük aşkla bize ‘sana bakmak, Allah’a inanmaktır’ dizelerini okuyan partnerimizin aşkı, havası alınmış bir balon gibi söner. “Eee sevgilim ne oldu Allah’a inanmayı mı bıraktın?” diyemeyiz de; ne oldu diye kendimizi yer bitiririz çünkü biz ona bağımlı hale gelmişizdir. Her şeyimiz o olmuştur, tutunacak başka bir şeyimiz yoktur. Maalesef ki travmalarımız ve korkularımız toksik davranışlara yüksek tolerans eşiği verir. Bu durumla baş edebiliyor olmamız, kabul etmemiz anlamına da gelmez.
Yaptıklarının, bize verdiği zararı dile getirdiğimiz de gösterdiğimiz tepki de dahil olmak üzere her konuda bizi suçlarlar. Ama bizi tetikleyen saygısızlıklarını, tartışmaya dahil etmezler.
‘Sütte leke var bende yok’, ‘sen haksızsın’ cümleleri kurulduğunda, geçmiş olsun! Empati yoksunu biri ile tartışamayız.
Biz kadınların kendini kaybettiği nokta tam olarak da bu. Aşık olmak, sevmek, sevilmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak çok güzel. Ama bunları yaparken kimliğimizi unutmamalıyız. Hayatta eşyalar ve insanlar dışında tutunacak kendimize ait bir alanımız olsun.
Bu yazıyı okuyan sevgili hemcinslerim, hiçbir zaman manipüle olmayın bizler çok değerliyiz. Kendimizden vazgeçmek yerine, kendimizin farkında olmalıyız. Bazılarımız dayanmanın, bizi güçlü kıldığını zanneder. Oysa ki güç, bırakmaktır.
İlişki dinamikleri farklıdır ama esas olan kişilerin ben ve bencillik halinde ki o ince çizgiyi iyi ayırt etmesidir.
‘Aşkın matematiği farklıdır Lavinia, 2’den 1 çıkınca 0 kalır’ diyen şair gibi yok olacağımızı düşünmeyin. 1 ile 1’i toplayınca yine 1 elde ettiğimiz hiçbir yerde durmamakta iyi bir matematiktir.
Biz 1’e sahip olduğumuz sürece, yaşam yolunda ki her adım kazanımdır.
Bir gün yolculuğumuz da tek kalabiliriz. Güzel olan, yolculuk halidir. Yol arkadaşımız değişebilir ya da yalnız olabiliriz, biz manzaraya odaklanalım.
Tutunmaya çabaladığımız hikâye, bize ait değil. Zor biliyorum…
Ama hayatlarımızın senaristleri bizleriz. Bitmesi gerekenlere bir son ve kendimize yepyeni bir başlangıç yazalım.
Artık benim, bana ait olan bir hikayem var! Diyebilmemiz ümidiyle…
Emel Kızıldağ