“O da ne! Çukurun içinde hareket eden bir şey vardı. Evet evet, çukurun içinde kesinlikle bir şey vardı! En dibinde. Kumun içinde hareket eden bir şey. Ve işte o şey ortaya çıktı. Siyah ve biraz parlak bir şey.
Zackarina bunun ne olduğunu hemen anladı. Bu bir burundu. Nefes alan, koklayan bir burun; kazan ve soluyan.
Burun biraz daha açığa çıktı, biraz daha. Zackarina nefesini tuttu. Hayvan yukarı doğru çıkıyordu! Debelenerek başını uzattı.
Ama bu nasıl bir hayvandı? Kesinlikle bir köpek değildi. Bir tilkiye benziyordu, ama tilki de değildi, daha ilginç bir görünümü vardı. Derisi çok kıllı değildi. Kum gibi bir şey, güneş sarısı çöl kumu.”
Daha ilk sayfalarda okuyucuya hayal kurdurtmayı başaran bir kitap “Kumkurdu”. Belki de kalbimde özel bir yeri olmasının nedeni yukarıda paylaştığım satırları okurken hayalini kurup zihnime kazıdığım ışıl ışıl bir Kumkurdu’dur.
İskandinav çocuk edebiyatının ödüllü yazarı Asa Lind’in üç kitaptan oluşan serisinin ilk kitabının adı “Kumkurdu”. Okunması kolay kısa hikâyelerden oluşuyor. Diğer iki kitap isimlerinden de anlaşılacağı üzere benzer çizgide devam ediyor; Daha Fazla Kumkurdu, Daha da Fazla Kumkurdu.
Hikâyenin ana karakteri, deniz kenarında annesi ve babasıyla birlikte küçük bir evde yaşayan Zackarina. Küçük kız, anne ve babasının onunla oynamak istemediği bir gün kumsalda eşi benzeri olmayan bir hayvanla, Kumkurdu ile karşılaşıyor ve onunla arkadaş oluyor. Kumkurdu’nun onunla vakit geçirmek için hep zamanı olduğundan Zackarina her fırsatta kumsala koşup sevincini, kızgınlığını, kafasında oluşan türlü soruları ve anlamlandıramadığı şeyleri Kumkurdu’yla paylaşıyor. Örneğin Zackarina’nın “Biz biz olmadan neredeydik?” gibi birçok yetişkinin bile cevaplamakta zorlandığı veya kaçındığı sorusuna Kumkurdu’ndan çok basit ama felsefik bir yanıt geliyor. Başka bir buluşmada Zackarina gökyüzüne bakıp evreni merak ediyor ve “Her şeyin bir sonu var mı?” diye soruyor. Kumkurdu’nun verdiği yanıtla okuyucunun yüreğine ahh keşke benim de bir Kumkurdum olsa duygusu yayılıyor. Zackarina onunla yetişkinlerin tuhaf davranışları hakkında da konuşuyor, korku, utangaçlık, aşk ve ölüm gibi zor konular hakkında da. Okuyucu sorgulamanın ve düşünmenin kıymetini neredeyse hikâyelerin her satırında hissediyor.
Benim Kumkurdu serisi ile tanışmam 2010 yılında kitabın kızıma hediye edilmesiyle olmuştu. O dönemde Kanat Çocuk tarafından, Ali Arda çevirisiyle üç kitabın bir araya getirilerek yayımlandığı “Kumkurdu, Üçü Bir Yerde” kitabı sadece kızımı değil beni de büyülemişti. “Kumkurdu” bana küçükken bir asır gibi gelen öğle uykusu saatlerimde pencereye çekilmiş perdenin desenlerine bakarak uydurduğum hayvan şekillerini hatırlatmıştı. Uyumasam da konuşmadan yatmam gereken o geçmek bilmeyen saatlerde oynadığım bu oyunu kitabı okurken anımsamıştım. Kim bilir belki de Kumkurdu büyüklere çocukluğunu hatırlatmak için gelmişti!
Kumkurdu serisinin hoşuma giden bir başka yanı da karakterlerde toplumsal cinsiyet rollerinin olmaması ve bunun da hikâyelerde doğallıkla yer almasıydı. Mesela Zackarina’nın bir kız çocuğu olduğunu bilmemize rağmen hiçbir hikâyede onu toplumun kız çocuklarına yüklediği bir rolde görmüyoruz. Zackarina’nın soru soran ve Dünya’yı anlamaya çalışan meraklı bir çocuk olduğunu bilmemiz yeterli oluyor. Benzer şekilde Zackarina’yla birlikte evde vakit geçirip günlük işleri yapanın hatta ona pasta yapıp ikram edenin babası olduğunu, sabahları işe gidip gün boyunca dışarıda çalışanın da annesi olduğunu gayet doğal bir akışla okuyoruz.
Yazar Asa Lind, Zackarina ile Kumkurdu’nun müthiş dostluğunu hem eğlenceli ve merak uyandırıcı hem de soru sormaya sorgulamaya teşvik edici bir şekilde anlatıyor. Okuyucunun yaşı ne olursa olsun duygularına hitap etmeyi başarıyor.
Yetişkin kitapları yetişkinlere, çocuk kitapları ise herkese diyerek Kumkurdu’nu öncelikle kendinize hediye edip okumanızı öneriyorum.
Arzu Tülümen