‘İyi insanlar sorunları önlemek için çaba sarf ederler.’ Konfüçyüs
14 Haziran 2024 günü… Bahnhofstrasse, Zürih…
Araç ve tramvay trafiği durmuş… Kentin en büyük alışveriş caddesi âdeta tamamen mor renge bürünmüş…
Tesadüfen oradayım. Coşkulu bir insan nehrinin ‘kıyısında’ yürürken buluyorum kendimi…
Birden bir sessizlik:
Oturma eylemi, ardından yine arşa yükselen bir uğultu, sonra sloganlarla coşan dev bir kitle, daha sonra da küçük bir tiyatro oyunu… Müziğe eşlik eden kadın sesleri ve danslar… Kucaklarında ya da yanlarında çocuklarıyla gelmiş bazı anneler; çocukların taşıdığı pankartlarda ‘annem öfkeli’ yazıyor… Rengârenk bir ortam… Bu kadar çok kadını bir arada görmemiştim hiç. Onların yanı sıra yürürken arada bir kulaklarımı ellerimle kapamak zorunda kalıyorum, desibel çok yüksek…
İsviçre’de ilk olarak 2019 yılında yarım milyona yakın kadın, sokakları istila ederek grev yapmıştı. O günden beri sadece 8 Mart’ta sokağa çıkmıyor kadınlar, her 14 Haziran’da, ‘Kadın Grevi’ kapsamında Bern, Lozan, Cenevre, Zürih başta olmak üzere çok sayıda kentte yürüyüş yapıyor, seslerini duyuruyor, ellerinde döviz ve pankartlar taşıyorlar. Sendikalar ve kadın örgütleri düzenliyor bu eylemi.
Bu yıl, ülke genelinde 300 bini aşkın emekçi kadın katılmış yürüyüşe; erkek destekçiler de var aralarında. Farklı tiplerden kadınlar bir araya gelmiş. Zürih şehrinde 175 farklı ülkeden insan yaşadığı göz önüne alındığında, bu çok normal bir durum elbette. Hepsinin taleplerinin merkezinde yine eşit ücret, makul emeklilik maaşı gibi haklar var. Kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ortadan kalkmalı diyorlar. Kadınların birçok alanda maruz kaldığı ayrımcılığı ve şiddeti vurguluyorlar; Evde, işyerinde, okulda velhasıl her alanda ataerkil sisteme karşı öfkeliler. ‘Kadınlar savaş istemiyor’ mesajını veriyorlar. Kadınların uğradığı her tür şiddete karşılar, siyasal haklarını istiyorlar ve asla mücadele etmekten geri durmayacaklarını haykırıyorlar.
İsviçre’de 1995 yılında Federal Mahkeme tarafından ‘kadın erkek eşitliği’ yasalaşmış olsa da, uygulamada durum öyle değil ne yazık ki. ’Stop Femizid’ yazıyor bazı pankartlarda, yani kadın cinayetleri sona ermeli diyorlar. Resmî istatistikler gösteriyor ki,
İsviçre’de her 15 günde bir kadın cinayeti işleniyor. Fail genellikle eş, eski eş ya da sevgili.
Ellerdeki pankartlar, ağızlardan çıkan sloganlar gösteriyor ki, bu protesto, haksızlığa uğrayan, cinayete kurban giden dünyadaki diğer kadınları da kapsıyor. Montesquieu’nün ‘bir tek kişiye yapılan haksızlık, bütün topluluğa yönelmiş bir tehdittir’ sözü geçiyor kafamdan o anda. İran’da katledilen Jîna Emînî’nin fotoğraflarının da taşındığı yürüyüşte, kadın dayanışmasının her alanda büyütülmesi gerektiği savunuluyor. Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, sömürünün, savaş göçmenleri karşıtlığının ve adaletsizliğin olmadığı barış içinde bir dünya isteği dile getiriliyor. ‘Eşit işe eşit ücret istiyoruz’, ‘Faşizme ve ataerkilliğe karşı ayaktayız’ tarzı sloganlarla inliyor cadde…
O esnada yağmur çiselemeye başlıyor.
Şemsiyemi açıyorum.
Ara sokaklardan birine giriyorum hızlı ve düşünceli adımlarla… Bir pankart yazısı gözlerimin önünde tekrar canlanıyor:
‘Kadın durursa dünya durur’…
Nevin Tali Ölçer