Yıldızın Saati, Ukrayna doğumlu Brezilyalı yazar Clarice Lispector’un 1973 yılında yayımlanmış kitabıdır. Doğrusal ve rasyonel düzlemde bir anlatı olmadığı için post modern türde bir kitap olarak kabul ediliyor. Bu haliyle de okuma eylemini bir tür deneyime dönüştürüyor. Kısa bir kitap Yıldızın Saati hatta yazarı ironi yaparak bu kitabın yarım kalmış bir kitap olduğunu söyler. Yaşamı ve yapıtı arasında kurduğu derin ilgi bazı hayatların yarım kalmış kitaplar gibi yarım kaldığını imliyor gibidir. Yaşam ile yapıtın; yaşamak ile yazmanın sınırlarının bulanıklaştığı bir yazma deneyiminin içinden geçen yazar, bu deneyimi okuruna da taşıyabilmiştir. Bu yüzden Lispector okumak, okuma eylemini bir tür deneyime dönüştürüyor diye düşünüyorum.
Entelektüel değilim, bedenimle yazıyorum. Yazdığım da bir ıslak sis. Kelimeler orgun müziğiyle kesişen, sarkan, bağlanan, dönüşen, eşit olmayan gölgelerden ilham alan sesler. Karşı perdesi acının kalın sesinde olan, canlı ve zengin, marazi ve karanlık, o ağdalı kelimeleri haykırmaya zor cüret ediyorum. Allegro conbrio. Kömürden altın çıkarmaya çalışacağım. Hikâyeyi geciktirdiğimi ve topsuz top oynadığımı biliyorum. Gerçek, bir eylem midir? Yemin ederim ki bu kitap kelimelerden yapılmadı. Bu sessiz bir fotoğraf. Bu kitap sessizlik. Bu kitap bir soru.
Melodrama dönüşmeyen bir yapıt
Akla ve mantığa değil, sezgilerimize konuşuyor yazar. Üslubu, imla ile oynaması, dili ifadeyi güçlendirecek biçimde adeta efektlerle kullanması çok etkileyici. Bu biçim içeriği hem güçlendiriyor hem de metnin ritmini oluşturuyor.Kitabın girişindeki ithaf özellikle bestecilere adanmış. Şüphesiz iyi bir klasik müzik dinleyicisi Clarice. Yıldızın Saati de kelimelerin, cümlelerin, dil bilgisinin, karakterlerin, yazarın çok sesliliğinden oluşmuş. Eser bu müziği duymaya, o tonları, iniş çıkışları olduğu kadar sessizliği de duymaya bırakıyor okuru.
Yazar, bu hikâyenin bir olağanüstü hâl ve toplu musibet döneminde geçtiğini söylüyor; tıpkı yaşamı gibi. Belki de bu yüzden yazmak yaşama dayanabilmesinin imkanına dönüşmüştür. Ve anlatısını melodrama dönüştürmeden okurun içine işleyebildiği bir yapıt yaratmayı başarmıştır. Öyle ki kitabı bitirdiğinizde kitap bitmiş olmuyor! Okur, bu da neydi şimdi duygusuyla; sorularla baş başa kalıyor. Kimi okur için kaotik, kimisi için şiirsel, kimisi için daha başka duygular uyandıran bu deneyimi zihinle ve mantıkla anlamaya çalışmaktansa kitabın akışına teslim olmak daha iyi olabilir. Şiirsel yanı da zaten birkaç kez okumaya oldukça elverişli.
“Ben, bir başkasıdır”
Anlatıdaki kurgu yazar Rodrigo, Rio de Janeiro’da bir sokakta bir kızın yüzünde kaybolma hissini görür. Ona musallat olan bu durumdan kurtulmak için yazmaya karar verir. Metin ilerledikçe Macabeaadını verdiği karakteriyle dansı ilginçleşir. Rimbaud’un o meşhur “Ben, bir başkasıdır” izleğine benzer bir diyalektik kendini gösterir.
Yazar kitabına Yıldızın Saati dışında 13 farklı isim daha vermiş. Hepsi de birbirinden güzel isimler! Bu isimlerden bir tanesi de BluesAğıtı’dır. Zira adeta felsefi, düşünsel bir ağıtla karşı karşıyayızdır. Ama Lispector,Yıldızın Saati’ni asıl başlık seçerek ağıtı zamanın içine daha felsefi ve şiirsel bir düzleme yerleştiriyor. İnsanın kendini içinde buluverdiği ve adına yaşamak denilen bu düzeltilemez saçmalığın yarattığı güçsüzlüğü ve ruhsal çalkantıyı yazarak hafifletmektedir. Kâh Stravinsky’nin Bahar Ayininde olduğu gibi coşarak, kâh Strauss’unÖlüm ve Aydınlanmasından ya da Schönberg gibi atonal olandan esinler alır. Ve bu anlatıda tüm bu farklı müzikaliteleri, duygusal tonları, patlamaları ya da geri çekilişleri dilin kullanımında görmek mümkün. Ve Lispector’a duygusal çalkantılarını yaşanana en yakın tonlama ile ifade edebilme olanağı verdiği için bu şekilde yazmak sağaltıcı geliyor olabilir. Nitekim bedeninden mürekkep damıtır gibi yazmaktadır.
“Bu yarım kalmış kitap hala cevap bekliyor. Bu dünyada bana birinin verebileceğini umduğum bir cevap. Siz mi? Tanrı biliyor ya bu, içine biraz şatafat ekleyebilmek için renklendirilmiş bir hikâye. Hepimiz için âmin.”
Lispector ve yazınına ilişkin yazmaya devam edeceğim, bir sonraki metinde buluşmak üzere sevgili okur. Kitaplarla kal, yeni okumalarda görüşmek üzere.