Açmayı Unutmuş Orkideler İçin Yeniden Tomurcuklanma Kılavuzu

Her yıla yeni bir heyecan ve yeni bir umut ile başlıyoruz.  “Bir günde ne değişecek,” diye düşünenler varsa aramızda, her an değişen, oluşan bir dünyanın içinde iyi niyetle yola çıkmışsak eğer “neden olmasın” diyerek eşlik etmek istiyorum.  Arada bir yüzüm karanlığa dönecek gibi olduğunda, hafızamda yeşil ışıkmışçasına yanan ve “Bu tarafa geç lütfen,” diyen bir şiirin koluna giriyor ve yola çıkıyorum;

“Ne acınacak hali vardı şu sıska orkidenin, ama tomurcuklandı işte.”

Haiku ustası Japon Şair Matsuo Bashō’ye ait bu sözü, tam da şu anda böyle hisseden tüm okur dostlarımın koluna girerek fısıldıyorum.

Değişime, yeni kararlar almanın eşiğine geldiğimizi hissettiğiniz ancak bu kararları nasıl ve ne şekilde alacağını bilemediğimiz dönemlerde, en çok da bir kılavuza ihtiyaç duyuyor insan.  Ben de kendime, sizlere her yıl yeni ve farklı ne sunabilirim diye düşündüğüm bir sırada, ne zaman ihtiyaç duysam danıştığım, sadece bana değil etrafındaki tüm insanlara ilham vererek, kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan kıymetli hocamız, Gelişim Lideri, Eğitimci ve Yazar Yasemin Sungur ile sohbet etmeye karar verdim. Her zaman olduğu gibi teklifimi geri çevirmedi ve birlikte yeni yıl değişim ve dönüşüm planlarımızın en önemli adımı olan “karar alma” konusunda bir sohbet gerçekleştirdik. Sadece karar almayı değil, hayatımızda huzuru ve dengeyi sağlayabilmenin yollarını da konuştuk. Başarı sizin için nedir, ne anlama geliyor bilmiyorum ancak bu kavrama bir de Yasemin Sungur penceresinden bakmak insana keyif ve huzur veriyor. Basit ve kolay gibi görünen şeyleri yapmaya neden zorlandığımızın da farkındalığını yaşadım kendisiyle sohbet ederken.  İyi yaşamayı ve iyi bir yaşamı herkesin hak ettiğini düşünerek bu dünya ve insanlar için emek verdiğinden tüm unvanlarının yanı sıra “iyi yaşam emekçisi” diyorum kendisine.

2022 yılını ardımıza bırakacağımız bu günlerde yeni kararlar alıp, yenilenip hayata devam etmek isteyen tüm okurlarımıza kılavuz olabilecek bir söyleşi olmasına gayret gösterdik. Sohbetimize ara ara şarj kaynaklarımız olan şiirler ve şarkılar da eşlik etti. Eğer karar almak istiyor ve nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız kâğıdı kalemi hazırlayın derim, çünkü hep birlikte kararlar listesi hazırlayarak bir başlangıç yapıyoruz.

“Sorular cevaplardır…”

Hayatımızda bir şeyleri değiştirmek istiyor ve nereden başlayacağımızı bilmiyorsak ilk olarak ne yapmalıyız?

Değiştirmek istemeye karar vererek yola çıkmış oluyorsunuz zaten.  Hayatınızda neler değişsin istiyorsunuz? Bu soruyu düşünerek başlayabilirsiniz. Bireysel gelişim için çalışmaya başladığımdan beri, bireysel gelişimin içinde çok önem verdiğim bir adım var; kendimiz ile ilgili not tutmak. Sanki günlük tutar gibi, kendimizle ilgili kayıtlar alır gibi not tutmaktan bahsediyorum, bu hep önerdiğim bir şeydir. Ben özellikle hayatımızın geçiş ve değişim dönemlerinde yaşamımızda bir şeylerin yenilenmesini istiyorsak listeler yapılmasını çok önemsiyorum.

Kararlar listemizi nasıl oluşturmalıyız? Kararlar listemizde neler yer almalıdır?

Listenizi hiç kısıtlama koymadan, özgürce ve sınırsızca yapmanızı öneriyorum. Kendimize sorular sorarak hazırlayabiliriz bu listemizi. Özellikle “harekete geç” eğitiminde kullandığım bir başlık var, “sorular cevaplardır.” Hayatımızda bir şeyler yolunda gitmiyorsa ya da yolunda gidiyor ve bunu sürdürmek istiyorsak bu sorularla ilerlediğimiz bir liste önümüzü ve kendimizi görmemiz açısından önemli açılımlar sağlıyor. Bazen “Tanrım şükürler olsun bugüne, hayatımız hep böyle devam etsin,” dediğimiz günlerimiz oluyor, bazen de “ah keşke bunu yapmasaydım, bunu değiştirsem,” dediğimiz günler…  Günlük akış içinde düşüncemizi ve bizim için önemli olanı kaçırdığımız bir yoğunluk yaşıyoruz. Neyle uğraşırsak uğraşalım bu tarz yoğunluklarımız olabiliyor. Bu nedenle kendimize basit sorular soralım. Mesela şu sorularla başlayabiliriz;

-Yeni yılın ilk üç ayında hayatımda neyi var etmek istiyorum?

-Hayatımda neyi korumak istiyorum?

-Neleri hayatımdan çıkarmak istiyorum?

-Nelerle vedalaşmak istiyorum?

-Neyi çoğaltmak istiyorum?

Bir sorudan kaç tane kalıp ürettim şu anda ve ilk üç ay dedim farkındaysan… Hayat her gün akıyor ve devam ediyor. O akan ve devam eden hayatın içinde biz de değişiyoruz, hayatın bize getirdikleri ve bizden götürdükleri de değişiyor. Her yıl, geçen yeni yıla girerken hep güzel düşler içindeydik, düşlerimizi o güne kadar yaşadığımız standartlar üzerinden getirdik. Pandemi ve ondan sonraki süreçte hiçbirimizin aklında hastalıklarla, kayıplarla, ekonomik sıkıntılarla karşılaşacağımız bir hikâye yoktu. Belki de çoğumuz aynı zamanda sonunu bilmediğimiz, daha önce hiç yaşamadığımız birçok olumsuz hikâyenin kahramanları olduk. Bu nedenle kararlarımızı verirken ilk etapta “ilk üç ay” olarak diye başlık atabiliriz.  Üç aylık süreç ile başlayıp daha sonra o listeden sevdiklerimizi, bırakmak istediklerimizi seçebiliriz.

Bazen insan neyi bırakmak istediğini görmeyebilir ya da gördüğü şeyi nasıl bırakacağını da bilmeyebilir. Bu konuda önceliğimizi nasıl belirleyebilir ve nasıl yol alabiliriz?

Ağır bir yük gibi hayatımızda duran, yol almamızı engelleyen, omuzlarımızda ağırlık yapıp bizi aşağıya çeken, evimizde kalabalık yapan, ilişkilerimizde sorun yaratan her şeyi düşünerek yol alabiliriz bırakma kararımıza.  Yani bırakacağımız ve veda edeceğimiz şeyler insanlar da olabilir, eşyalar da olabilir. Kendimizde değiştirmek istediğimiz şey bir alışkanlığımız da olabilir, yapmaktan hoşlanmadığımız bir eylemimiz de olabilir. Sürekli yaptığımız, tekrarladığımız, yaptığımızda bize iyi gelmeyen bir şey varsa zaten, onu gözden geçirmenin, değiştirmenin ve hayatımızdan çıkarmanın zamanı gelmiştir.

Listeyi nasıl hazırlayacağız hocam, cümle cümle mi yazalım,  notlar mı alalım?

Bu listeyi yaparken, hiç zorlanmayın, cümle bile kurmaya gerek yok, kelime kelime yazabilirsiniz. “Yazın,” dediğimde insanlar biraz tereddüt ediyor, sanki onlardan kusursuz bir yazı istiyoruz zannediyorlar. Oysa o anda bir duyguyu ortaya koyacağız ve sadece zihnimizdekileri kâğıda aktaracağız. Kâğıda aktarmanın başka bir gücü var. Zihninden kâğıda aktardığın bir fikri, bir alışkanlığı, bırakmak istediğin şeyleri yazdığında zihin gözle görmeye başlıyor. Yaptığın şey, onu zihninden alıp aydınlığa çıkartmak.  Kâğıt üzerinde zihnimizde yer alan her şeyi görüyoruz. Yazarken duyular devreye giriyor. Yazarken kalemi tuttuğun için, dokunma duyun devreye giriyor, kalemin kâğıt üzerinde ya da klavye ile yazıyorsanız, klavyeye dokunduğunuz anda çıkan ses ile işitme duyunuz devreye giriyor. Yazarken gördüğünüz için, görme duyunuz devreye giriyor. Böylece siz aslında kendiniz için görünür bir harita ortaya çıkarıyorsunuz.

Harita nedir? Harita bizim yol bulmamız, bir şeyleri oldurmamız, bir yere ulaşmak, kaybolduğumuzda nerede olduğumuzu anlamak için kullandığımız bir araçtır, bu yüzden harita kullanmak işinizi çok kolaylaştıracak. Hatta bununla ilgili bir alıştırma, bir sistem de var. Tony Buzan, “Zihin Haritaları” diye bir şey keşfetmiş ve “Zihnindekileri bir harita gibi kağıda dök,” diyor.  Bizim ülkemizde de Arzu Savaş, zihin haritalarını yapıyor, Aklın Mucizesi adlı da çok  güzel bir kitabı var. Şöyle bir şey öneriyor bize Tony Buzan, “Zihninizi bu ara meşgul eden ne varsa, neye kafanızı taktıysanız, hayatınızda sizi neler çok meşgul ediyorsa, hayatınızda ne için harekete geçmek ve ne yapmak istiyorsunuz onu belirleyin,” diyor.

“Çocukluğu geride bırakmış olabiliriz ama öğrenme becerimiz, öğrenme isteğimiz çocuk kalmalı.”

Bunun gibi çok çalışma var. Bizim aslında çocuk gibi kendimize sürekli yeni birtakım şeyler bulmamız, öğrenmemiz, heyecanlanmamız gerekiyor. Çocukluğu geride bırakmış olabiliriz ama öğrenme becerimiz, öğrenme isteğimiz çocuk kalmalı. Çocuk gibi merak ederek, araştırarak öğrenmeliyiz. Bazen canımız sıkılabilir, can sıkıntısı kötü bir şey değildir. Sıkıntılar arasında yeni şeyler keşfeder, üretiriz.  Hayatımızda istemediğimiz birtakım şeyler olabilir elbette, her şey bizim elimizde değil. İstemediğimiz bir şeylerden dolayı üzüntülerimiz, acılarımız, yokluğumuz olabilir, hayat güzel görünmeyebilir, eskiye göre her şey değişmiş olabilir.  Pandemi ve sonrasında oluşan ekonomik sıkıntılar insanları biraz olumsuz etkiledi. Zor bir süreçte olabilirsiniz ancak umudunuzu hiçbir zaman yitirmemelisiniz.  Ben umut beslemeyi seviyorum ve hayatımda en çok umudu besliyorum. Onun hayatımdan eksik olmasına izin vermiyorum, çünkü umut etmek benim elimde ve bunu kimse benim elimden alamaz.

Biz de dostlarla hayatımızda bir şey olasılığa düştüyse biraz da zor geçiyorsa, “Olursa olur, olmazsa çay demleriz,” diyoruz.  Siz umuttan bahsedip bunu benden kimse alamaz deyince aklıma, Alman uçakları tarafından bombalanan Londra’da, yıkıntılar arasında çay içen kadının fotoğrafı geldi.”Bu nasıl bir teslimiyet halidir,” dedim, her şey gitmiş, yıkılmış ama çay ile o ana, umuda eşlik ediliyor…

Gerçekten şahane bir fotoğraf. Ben de buna 1940 yılında, savaş döneminde Nazım Hikmet’in yazdığı ve Türkiye’nin en önemli yorumcularından biri olan Edip Akbayram’ın yorumladığı şiirle eşlik etmek istiyorum. Ben de umudumu şiirlerle besliyorum. Bu şiiri hep okurum ve her okuduğumda tüylerim ürperir.

 

Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler

https://www.youtube.com/watch?v=C8sk0jAYko4

Emek de çok mühim değil mi hocam? Umudu emekle de beslemek…

Elbette, her şey bir emek. Bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgi, bir çalışanın işi için gösterdiği çaba, ne yaparsan yap aldığın sorumluluk… Her şey bir emek ve emeğe saygı duymak gerek. Mustafa Kemal Atatürk’ün o olağanüstü sözü kulaklarımda, “Ben umudumu hiç kaybetmedim, sadece yolumun üzerindeki engelleri kaldırdım ve yapmam gerekenleri yaptım.” Ne durumda olursak olalım, inanalım ve lütfen umudumuzu besleyelim.

“İyi yaptığın şeyi fark edersen en büyük kaynağın o olacak.”

İnsanın biricikliği geliyor aklıma. Herkes içinde bir cevher taşıyor, kimi o cevherin farkında ve değer verip parlatıyor kimiyse cevherinden habersiz uzaklara bakıyor. Kendimizin nasıl farkında olabiliriz? Bu yolda kaynaklarımız ne olmalı ve bu kaynakları nasıl iyileştirmeliyiz?

Genelde insanların önemli bir kısmı kendi kaynaklarının yüzde yetmişini, doksanını görmüyor. Kaynaklarını gördüğün vakit harekete geçiyorsun zaten. Bazen benim görevim insanlara kaynaklarını fark ettirmek oluyor.  Her an bir farkındalık halinde olmalıyız.

Kaynaklarımın hepsini farkında mıyım?

Nelere sahibim?

Neleri yapabilme yetim var?

Neleri çoğaltabilir ve büyütebilirim?

Bu soruları kendimize soralım lütfen.

Belki çok basit gelecek ama mesela sabah uyanmak ve sahip olduğun her şeye bakıp bir teşekkür etmek. Onlara bakabilme kaynağın olan gözlerine teşekkür edebilmek, düşünebilme yetine teşekkür edebilmek, idrak edebilme yetinin farkında olabilmek…  Bir kere bunları, sahip olduğumuz ve önümüzü açan, bizi biz yapan değerlerimizi fark etmeliyiz. Düşünebiliyorsun, görebiliyorsun, muhakeme edebiliyorsun, iyiyle kötüyü ayırabiliyorsun. İşte en temel kaynaklar insani kaynaklar. İçimizden gelen o insan olma kaynaklarımız en temel kaynaklarımız. Sonra aldığımız eğitimler… Ne öğrendik mesela? Öğrenip de hiç kullanmadığımız şeyler var mı? Çevremizde kimler var? Çevremiz de kaynak çünkü. Kimlerden, nasıl bilgi alabiliriz, nasıl destek alabilir, nasıl yardım isteyebiliriz? Ve tabii ki, kaynak dediğimizde akla ilk gelen para oluyor, evet para da bir kaynak ancak gelip geçici bir kaynak. Bilgi ve çevre, eğer sahip çıkarsan gelip geçici kaynaklar değildir. İyi analiz edebilme yetisi gelip geçici değildir, kullandıkça gelişir. İşte kaynaklar dediğimizde, bizi iyi hissettiren, bize iyi gelen her şeyi fark etmek gerek.  İyi yaptığımız şeyleri fark edelim mesela, belki de o iyi yaptığın şeyi fark edersen en büyük kaynağın o olacak.  

 “Neleri yapacağımıza, nasıl yapacağımıza karar vermek en verimli kaynak yönetimidir.”

Kaynak artırmanın en önemli yollarından biri de eğitimler. Yeni eğitimler almak için yola çıkmalısın. Burada önemli bir nokta var, bunu da söylemeliyim; hangi konuda eğitim almanız gerektiğini bilmeniz ve ona göre eğitim seçmeniz, bu eğitimler için zaman ayırmanız gerekiyor. Bunu söylediğimde, “Eğitimler pahalı,” diyorlar. Pek çok eğitim çok ucuz ve pek çok eğitim de ücretsiz olabiliyor, bu eğitim alanlarını araştırmak gerekiyor. Özellikle pandemi sürecinde ben de birçok eğitimi ücretsiz aldım. Pek çok üniversite ve eğitim kurumları, özellikle pandemi ve özel süreçlerde eğitimlerini ücretsiz ya da indirimlerle açtı. Burada kararlı ve istekli olmamız gerekiyor, kendimize şu soruyu soralım, “Ben zamanımı ne yaparak yok ediyorum?”, “Zamanımı yararlı kullanmak benim için faydaya, değere dönüşüyor mu?” Bunlara bakalım. Zamanı öldürmek, zamanı harcamak yerine “zamanın işçisi” olmak daha verimli geri dönüşler almamızı sağlayacaktır. Neleri yapacağımıza, nasıl yapacağımıza karar vermek, en verimli kaynak yönetimidir.

“İstediğimizi yapamıyorsak onu ne kadar istediğimizi kontrol etmeliyiz.”

 Anneler, çalışan ve ev hanımı okurlarımız için sormak istiyorum; çocuklu hanımlar zaman açısından zor durumda olabiliyor. Zamansızlığın içinde zaman yaratabilmek mümkün mü? Nasıl?

Hayatınızda neyi çoğaltmak ve neyi var edip büyütmek istiyorsanız, ona öncelik vermek gerekiyor. Çocuğunuzu arka plana atın demiyorum aslında, çocuğunuzla daha verimli ve kaliteli bir ilişki kurabilmeniz ve onlara daha pozitif zaman ayırabilmeniz için kendinize yatırım yapın diyorum. Listelerden bahsettik ya, sevdiğiniz ve yapmak istediğiniz şeylerin de listesini yapabilirsiniz. Çocuğunuzun bakımını yapıp onu uyuttuktan sonra, aralardaki zamanda sevdiğiniz bir şeylerle uğraşırken asla yorulmadığınızı fark edeceksiniz. Edison’un o müthiş sözü geliyor aklıma, “Bir gün bile çalışmadım hepsi keyiften ibaretti.” Bu arada “zamanım yok” diyenler, 24- 48 saatlik zamanlarını neyle ve nasıl geçirdiklerinin listesini yapsınlar. Listelere bakalım. Bu şimdi mi olmalıydı? Bu burada mı yapılmalıydı? Bunun yerine şunu yapsam nasıl olurdu? Bu sorular onlara mutlaka yol gösterecektir. Herkesin saati 24 saat, olağanüstü şeyler yapan insanların da hiçbir şey yapmayan insanların da. Bu 24 saati nasıl kullandığımız önemli. İstediğimizi yapamıyorsak onu ne kadar istediğimizi kontrol etmeliyiz. Kilit bir nokta daha var, ne istediğin benim için önemli değil, ne kadar istediğin önemli. Sen bunu ne kadar istiyorsun? Çok istediğin şeyin yolunu mutlaka bulursun, “zamanım yok” diyen dostlarımızın bunu bir düşünmelerini öneriyorum.

 “Başarı nedir biliyor musunuz, günün sonunda huzurla uykuya dalmak, kendimize teşekkür edebilmek.”

Kararları uygularken hayatta huzur ve denge de çok önemli. Özellikle dengede kalamadığımız anlarda nasıl motive olabiliriz? Hayatımızı huzurda ve dengede tutabilmek için ne yapmalıyız?

Dengede olabilmemiz için kendimizi sağlam bir zemine oturtmamız gerekiyor. Bunun için de kendinizle ilgili farkındalığınızın açık ve yüksek olması lazım. Yani kendini bilme, kendine yetme halinin gelişmiş olması gerekiyor. Kendini bilen ve kendine yeten insan, dış dünyanın olup biteninden çok etkilenmez. Hepsini görür ama kendi dünyasında çok güçlü bir süzgeci, çok güçlü bir değerlendirme yapısı vardır. Bunları alır, değerlendirir ve alması gerekeni alıp yoluna devam eder. Huzur da böyledir. Huzuru ve neşeyi seçmek gerekiyor. Huzur sizin iç dünyanızdan dışarıya yansır, satın alacağınız bir şey değildir; öğrenebileceğimiz, öğrenip kendi hayatımızda uygulayabileceğimiz bir şeydir. Bu yüzden şuna dikkat edelim, Ne yaparken kendinizi dengede hissediyorsunuz? Neye sahip olduğunuzda, neyle uğraşıyorken dengede hissediyorsunuz?

  “Ayşe bana iyi davrandığında huzurlu, dengede hissediyorum,” diyorsanız, sizin huzur dengeniz Ayşe olur ve bu doğru olmaz. Ayşe sana kötü davrandığında ne olacak? Muhtemelen çok etkilenecek ve mutsuz olacaksınız. “Çok para kazanınca dengede ve huzurluyum,” diyebilirsiniz.  Bunu dediğinizde de dengeniz bozulmaya müsait olur. Bunlar olmadığında muhtemelen yıkılacaksınız. Başarı nedir biliyor musunuz, günün sonunda huzurla uykuya dalmak, kendimize teşekkür edebilmek, başkalarına teşekkür edebilmektir. Mesela çok enteresan bir şey, içten ve gönülden teşekkür etmeyi bilen insanlar, farkındalığı yüksek, huzurlu ve dengeli insanlardır. Önce her gün kendimize, yapabildiklerimize, sahip olduklarımıza teşekkür edelim. Hatta bir ödev öneriyorum; her gün beş tane teşekkür edeceğiniz bir şey bulun kendinize. Ancak her gün bir maddeyi değiştirin ki listede aynı şeyler olmasın. Bir teşekkür defteri alın, kendinize teşekkür edecek beş madde bulun ve her gün bir maddeyi değiştirerek ilerleyin. Hiç aksatmadan her gün yazın teşekkürlerinizi. Defterin arkasını çevirin mesela, arkasına da her gün teşekkür edeceğiniz beş insan seçin ve yazın. Onların sizin hayatınızda bıraktığı ize, birlikte yaptıklarınıza, hayatınızda oluşlarına teşekkür edin. Teşekkür ettikçe iç huzuru bulacak ve dengeyi hissetmeye başlayacaksınız.

“Hayır demeyi bilmeyen insanlar, hayatta huzur ve dengeyi bulmakta zorlanabiliyor.”

Teşekkür etmek deyince aklıma özür dilemek de geldi, hocam. Özür dilemekte biraz zorlanabiliyoruz. Neden zorlanıyoruz ve özür dilemek hayatımızda nasıl bir açılım sağlıyor?

Evet, özür dilemek de teşekkür etmek kadar önemli ve geliştiren bir değer. Özür dilemek becerimizi mutlaka geliştirmeliyiz. Özür dilemek konusunda genelde geçiştiriyor, duygularımızı ifade etmek konusunda zorlanabiliyoruz. “Yaptım bir hata,” deyip geçiştirebiliyoruz mesela. Oysa duygumuzu ifade edebilmeli, bunu samimiyetle yapabilmeliyiz. Bunun için de iletişim dilimiz önemli. Özür dilemek için şöyle bir dil kullanabiliriz;

-Seni üzdümse özür dilerim.

-Bu davranışım nedeniyle seni üzdüğümü fark etmedim, bunu bana söylediğin için teşekkür ederim.

 -Özür dilerim, bir daha yapmamaya gayret edeceğim. Öğreniyorum.

Özellikle eşler, aileler arasında teşekkür etmenin ve özür dilemenin öneminden de bahsedebilir miyiz? Bunu çok istese de yapamayan, hayata geçiremeyen insanlar için neler öneriyorsunuz?

Özür dilemek, “evet”, “hayır” kelimeleri kadar kolay kullanmamız gereken bir kalıp. Hayır demeyi bilmeyen insanlar da hayatta huzur ve dengeyi bulmak da zorlanabiliyorlar. Hayır demeyi bilmeyen insanlar, özür dilemeyi de seçemiyorlar. Özür dilemek bir sorumluluktur. Özür dileyerek bir hatayı, -fark et ya da fark etme- üzdüğünü, yanlışını ya da eksiğini kabul ediyorsun. Mesela bir saat ayarladık, randevulaştık ve buraya geldik. Birimiz geç kaldığında, bu davranışıyla diğerine kaybettirdiği zamanın farkında olmalı ve özür dilemeli. Gecikileceği zaman haber verilmeli. Bunu eşler de birbirine yapmalı, anneler de babalar da çocuklar da. Ev içinde de teşekkür etmek ve özür dilemek gerçekten samimi duygularla yapılan bir eylem olmalı.

Hocam, “Hayır diyemeyen insanlar özür de dileyemez,” sözünüzden yola çıkarak sormak istiyorum. Hayır diyememenin altında yatan sebepler nelerdir?

İnsan hayır dediğinde sevmediği bir şeyler olacağını hatta kendisinin sevilmeyeceğini düşünüyor. Yine sorumluluk almıyor. Biri bizden bir şey istediğinde gönülden evet diyebiliyor muyuz, gönülden de hayır diyebilmeliyiz. Birisi bizim için bir şey yaptığında, “Teşekkür ederim, bugün senden yeni bir şey öğrendim,” diyebilmeliyiz. Yanlış bir şey olduğunda da aynı samimiyetle geçiştirmeden, gözünün içine bakarak, gerçek duygumuzla yapabilmeliyiz. İkisi de kazanmamız gereken beceriler ancak bunları yaparken samimi olmalıyız çünkü samimiyet ve samimiyetsizlik karşımızdaki kişi tarafından hissediliyor. Duygularımızın farkında olmalı, bunu evde uygulamalı, çocuklarımıza da aşılamalıyız.  Başkasına değil, kendimize bakarak bunu uygulamaya geçirmeliyiz. Özür diliyor muyum? Teşekkür ediyor muyum? Bir çocuktan özür dileyebiliyor muyum, mesela? Eşimden, sokaktaki insandan, dostumdan, müşterimden ya da bir satıcıdan. Neden beş teşekkür et, dedim. Önemli olan bunları uygulayabilmek. Biliyor olmak yetmez, yapıyor muyuz buna bakalım, bunu inceleyelim.

Teşekkürler hocam.

Şiirle başladık, şiirle devam ettik, finali de bir şiirle yapalım.

2023 yılına Cahit Sıtkı Tarancı’dan umutlu bir şiiri, yeni yıla dua niyetiyle buraya usulca bırakıyoruz. Okuyanın yoluna şifa olsun.

Bu sabah hava berrak;
Bu sabah her şey billurdan gibi.
Gök masmavi bu sabah,
Güzel şeyler düşünelim diye.
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar,
Bulutlara hayretinden.

Bütün erkekler delikanlı,
Bütün kadınlar genç kız,
Fakirinde refah,
Hastasında sağlık.

Sorulsa çocuk bahçesi derim,
Karşı bayırdaki mezarlık.
Bu sabah hava berrak,

Bu sabah her şey billurdan gibi.

Sevilay Acar

Önceki İçerikAralık 2022- Güncel Sergiler
Sonraki İçerik“Martılar Uçuyor” Dergimiz 13 Yaşında
Sevilay Acar
Öğrenim Üyesi / Okur- Yazar. En büyük deneyimim çocukluğumda oynadığım oyunlar ve kurduğum hayaller oldu. Her ne yapıyor olursam olayım, iki etken her zaman yolumu belirler: hayaller ve dualar. Çocuk merakı ve heyecanıyla öğrenmeye çalışıyor, okuyor, yazıyorum. Babalardan Babalara adlı bir röportaj kitabım var. Babaların ayak izlerinden oluşan ve hikayeleriyle iç dünyaya yolculuk yaptıran bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğu seviyorum çünkü her şeyin yolda şekillendiğine inanıyorum. Bu yolda en çok da öğrenciyim; kapsayan, içine alan, öğrendikçe çoğalan ve var olan. Karşılaştıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi yazarak paylaşmaya çalışıyorum.