Neden Ölmeye Yatmak?

Türk Edebiyatında Roman denilince okurlara yönelik gerek Türk Edebiyatı Tarihçileri olsun gerekse yayınevleri tarafından olsun çeşitli roman listeleri hazırlanmıştır: 20 Türk Klasik Romanı, En İyi 50 Türk Romanı, 25 Modern Türk Romanı, En Çok Satan 25 Türk Romanı gibi… Bu listeleri çoğaltmak tabii ki mümkünse de burada önemli olan çoğu listede Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak adlı romanının yer almasıdır. Okuruyla 1973 te buluşan Ölmeye Yatmak o gün bugündür edindiği haklı ününden hiçbir şey kaybetmeden yeni kuşak okur tarafından da okuna gelmiştir. Bu da basıldığı tarihten bugüne 43 yıl geçmesine rağmen hala güncelliğini koruduğunun işaretidir. Pekiyi, “Neden Ölmeye Yatmak?”

Neden Ölmeye Yatmak

Berna Moran’ın (2001) Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2  de roman incelemesiyle ilgili “Bir anlatı metninin iki yönü vardır; birincisi ‘öykü’, ikincisi ‘söylem’dir ‘Öykü’ bir olay serisinden, kişilerden, çevreden oluşur ve ne anlatıldığı sorusuyla ilgilidir. ‘Söylem’ ise, ‘öykü’nün nasıl anlatıldığı sorusuyla. Öyküyü bize ileten söylemdir; yalnız ve yalnız söylem yoluyla öğrenebiliriz kişileri ve olayları. Onun için bir anlatı metninde okuduğumuz öykü, söylemden geçmiş bir öyküdür.”(s 48)  görüşünden yola çıkarak “Neden Ölmeye Yatmak?” sorusunun yanıtını vermeye çalışacağım.

Romanın ‘söylem’i üzerinde durulduğunda Ölmeye Yatmak’ta Adalet Ağaoğlu’nun yeni bir söylem geliştirmeye çalıştığını görürüz ve bunu zaten Feridun Andaç ile yaptığı söyleşide  [ADALET AĞAOĞLU KİTABI  “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın”] “Benim asıl kaygım, yazılacak olan değil, bunun nasıl’ı,  nasıl yazılacağı … Kurgulama, teknik. İçerikle biçim arasında kan damarları bağlantıları, ses uyumu … Hele şu sesi yakalamak, bu uyumu sağlamak. Bu yolda ilk sayfaları yazıp yazıp attığım çok olmuştur.” (s.70-71) “Hayat değiştikçe onun anlatısı olan roman da değişir, değişmek zorunda.”( s 85) şeklinde belirtir de. Bunun en belirgin örneğini Ölmeye Yatmak’ ta yazar, tek sesli anlatıcı yerine çok sesli anlatıcı kullanarak vermiştir:  Okur,  bir yandan Doçent Aysel’in düşüncelerini, duygularını, endişelerini, korkularını doğrudan Aysel’in sesinden öğrenirken, bir yandan da eş zamanlı olarak Dündar Öğretmenin, Ali’nin, Aydın’ın, Ertürk’ün, Sevil’in, Behire’nin doğrudan aktarımlarına tanıklık eder. Böylece okurun, Doçent Aysel’in hayatına giren, hayatında rol oynayan kişilerin farklı karakterlerini ayırt etmesi kolaylaşır. Bu çok sesli anlatıcı biçimi, okurun bu  kişilerin aynı olaylara karşı hissettikleri farklı  duygularına ve düşüncelerine  de tanıklık etmesini sağlar. Örneğin Aysel ile Aydın’ın Gençlik Park’ındaki buluşmaları ve birbirleriyle ilgili farklı duygu ve düşünceleri veya Aysel’in okul çıkışı Ali ile buluşması ve aynı durumla ilgili farklı düşünceleri.  Dolayısıyla da öykü tek bir bakış açısından aktarılmamış olur. Ölmeye Yatmak taki bir diğer biçimsel özellik ise kullanılan çeşitli yazı türleri: Aydın’ın tuttuğu günlük, Dündar Öğretmen’in Ulus gazetesini okuması, Behire’nin ve Aysel’in mektupları gibi. Böylece farklı anlatıcılar değişik yazı türleriyle kendi öykülerini –başlarından geçenleri- kronolojik sırada aktarırken/anlatırken  öykü anlatımı da çeşitlilik kazanmıştır. Bu çeşitlilik, bir yandan 1 saat 27 dakikalık bir ölmeye yatma sürecinde olay örgüsünü aktarmayı sağlarken bir yandan da geçmişe yapılan yolculuklarla Cumhuriyet’in 1938-68 arası tarihine okurun tanıklık etmesini sağlar.Yani okur, bir yandan 1 saat 27 dakikalık süreçte Aysel’in ruhunda fırtınalar estiren duygu karmaşasını ve kadın olma ile ilgili çıkmazlarını anlama, üstelik bir de kadın-aydın olmanın ağırlığını/sorumluluğunu hissetme fırsatını yakalar. Diğer yandan da okur, Aysel ve diğer karakterlerin  bakış açısıyla aktarılan yarı belgesel nitelikli 30 yıllık Cumhuriyet tarihini okumuş olur. İşte bu çok katmanlı anlatım biçimi  yazarın Ölmeye Yatmak ‘ta sunduğu ‘yeni söylem’idir.

Ölmeye Yatmak’ ın ‘öykü’süne gelince Adalet Ağaoğlu,“Biz geçmişi, bugünü çarpıtmak ya da bugünden ve gelecekten umut kesmek için öğrenmeyiz. Bugünü yarına verimli bir biçimde dönüştürebilmek, çağdaşlık yolunda yaya kalmamak için kurcalarız.”(s 28) diyerek Doçent Aysel üzerinden  Cumhuriyet’in yetiştirdiği 1. ve 2. kuşak aydınlarının öyküsünü anlatmaktadır. Belki zaman zaman da biraz kendi geçmişini sorgulamaktadır. Tam da bu noktada şöyle bir cümlesiyle karşılaşırız: “ … Bir şeyi eleştirebilmek istiyorsak, daha önce kendimizi suçsuz hissedebilmeliyiz.” (s.32) İşte Doçent Aysel’in de yaptığı budur: Bir yandan Cumhuriyet’in yetiştirdiği sorumlu bir yurttaş olmaktan gurur duyar bir yandan da aydın sorumluluğu altında ezilerek kendini eleştirir. Doçent Aysel için Anadolu’nun küçük bir kasabasından çıkarak Üniversite eğitimini tamamlayabilmiş olmak ne kadar zor olmuşsa bir o kadar da gurur vericidir. Üstelik hem üniversitede kariyer yapmaktadır hem de Ömer ile düzgün bir evliliği sürdürmektedir. Ama Aysel için yine de bir şeyler eksiktir: Bir yandan Cumhuriyet devrimlerini sorgulamakta (Cumhuriyet’in yetiştirdiği Aysel ve Aydın bir türlü sorunlarını çözememiştir.) bir yandan da 68 in devrimci dinamiklerini irdelemektedir (Öğrencisi Engin’in düşünceleri ve onunla ilişkisi, Aysel’in kadın-aydın kimliğini sorgulamasına neden olmuştur.). İşte bu nedenledir ki Aysel ‘ölmeye yatmış’tır. 1 saat 27 dakika sonra ise ‘ölüm bazen o denli çabuk gelm[emiştir]’.(s 8) ‘Belki de kendimim yeniden büyütmek istediğim;..’(s 399) diyerek hem kendi geçmişini hem de yaşadığı toplumun geçmişini eleştirmiş, geçmişi hatalarıyla sevaplarıyla geride bırakmış ve yeni bir beyaz sayfa açmıştır geleceği için.

Öykü ve söylem ilişkisinden yola çıkarak Ölmeye Yatmak neden bu kadar çok okunuyor ve beğeniliyor? Neden Modern Türk Romanı denilince akla ilk gelen romanlardan biri? Neden Ölmeye Yatmak hala güncelliğini koruyor?gibi soruların yanıtını vermeye çalıştım. Bana göre Ölmeye Yatmak gerek Adalet Ağaoğlu’nun kullandığı roman tekniği (söylem) gerekse içeriği (öykü) açısından olsun ‘aydın’ tartışmalarında el kitabı niteliğini taşıyan modern olduğu kadar güncel bir romandır. Üstelik okurunu zaman zaman gülümseten, çok ciddi ve önemli olayları aktarırken kullandığı mizahi dil de cabası.

Ayşe Zeliha Yılmaz

17 Ekim 2016

Önceki İçerikBaba Toprağına Vefa Borcu: Mete Gümürhan’dan Genç Pehlivanlar
Sonraki İçerikPeople Make The Brand – İşveren Markası Konferansı
Ayşe Zeliha Yılmaz
İçinde bulunduğu ortamı her nefeste duyumsamaya çalışan, duyarlı; okumayı, müzik dinlemeyi, film izlemeyi ve örmeyi seven ve arada sırada duygu ve düşüncelerini paylaşmayı yeğleyen bir okur yazar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz