Konuşan Hikâyeler- Ah bu selfielerin kadrajı kör olsun!

Hayat, gidişat derken hepimizi aldı bir telaş. Başımıza iyi kötü ne geldiyse bu akıllı telefonlar sayesinde geldi. Şimdi ne alaka demeyin. Hayatımız sosyal medya. Geçen dünya geneli yedi saat bazı platformlar durunca hepimiz anladık sanırım hayatlarımızdaki yerlerini. O kadar ki ana habere mevzu oldu. Yani herkes burada ama her güzel şeyin tehlikeli yanları da var. Her mecranın kendine has ince ayarı var. Neyi nerede kullanacağını bilmek gerek. Yazışma, araştırma, resim, çalışma yapılan platformların yanı sıra hepimizin zevkle kullandığı instagram, twitter, facebook nelere şahitler bir bilseniz!   Resim çekip filtreli filtresiz koyacağız derken geçiyor oralarda saatler. O da yetmezmiş gibi haberler, filmler, yazışmalar, dedikodular hepsi elimizin altında! Fena mı dediğinizi duyar gibiyim. İyi olmasına iyi de dikkatli kullanmak lazım azizim.

Ama en bombaları da yanlış paylaşım ve çekimler sayesinde yerin dibine girilen anlar.

Geçen bir arkadaşımla (ki adını tabi ki de sizinle paylaşmayacağım yoksa dedikodu olmazJ) sohbet sırasında erkek arkadaşından neden ayrıldığını anlatırken bu resim işinin ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha anladım. Madem toplumca yargılamayı çok seviyoruz gelin şu olayı enine boyuna çekiştirelim…

Davalı bizim zavallı selfie mağduru eski erkek arkadaş.

Davacı ise benim araştırmacı gazeteci edası ile çalışan arkadaşım.

Davalı o gün kız arkadaşına çok uslu ve yorgun geçirdiğine dair gerekli tüm bilgileri doğru vermenin rahatlığıyla kendinden emin iyi geceler selfie’si çekip atar.

Bizim cin davacı, kalpler, öpücükler eşliğinde geri mesaj atar. Sıkıntı bizim uslu davalının gönül rahatlığı ile telefonu kapatıp sosyal medya hesabına çok beğendiği selfie’sini tekrar koymasıyla başlar. Arkadaşım sosyal medyada dolanırken (ki bildirimleri açık olduğundan ilk davalının resmi düşer önüne) resmi tekrar görür. İyi geceler mesajına o kadar takılmamışken takipçilerin yorumlarına bakıyım, fakeler girmiş mi bakim derken resmin alt köşeciğinde bir kadın çantası fark eder. Aslında resmin ona atılan ilk halinde o çanta yoktur. Ama bizim akıllı davalı kız arkadaşına attığı resmin üzerinde oynamış olmasına rağmen resmin ham halini (bilerek yapmadığına eminim) yanlışlıkla sosyal medyasında paylaşmıştır. Bu hatasını fark ettiğinde ve resmi geri aldığında iş işten geçmiştir. Tabi ki arkadaşım olayı evirir çevirir ve araştırmaya başlar.

SORU1: O ÇANTA NİÇİN BİR ÖNCEKİ RESİMDE YOKTUR VE NEDEN YOK EDİLMİŞTİR?

SORU 2: O BAYAN ÇANTASI HANGİ MAHLUKA AİTTİR?

İşte bu iki sorunun cevabı, yoğun ve dikkatli araştırmaların ardından olay yeri inceleme ekibi diğer kız arkadaşların olaya el atmaları ve akıllı telefonlarındaki programları da işin içine katarak araştırmaları sayesinde, kısa sürede aydınlığa kavuşur. Oradaki çanta başka bir kadına aittir ve davacı aldatılmıştır! Tabii ki davalı inkâr ve isyana yönelse de gece yarısı itibari ile kalemi kırılır ve dava karara bağlanır. Böylece hala kendini temize çıkarmaya çalışan davalı ne yaparsa yapsın kendi eliyle kendini asmıştır…

Sonuç şu ki bu sosyal medya ucu çok keskin bir bıçak aman diyeyim dikkat edin! Benimki sadece uyarı niteliğindedir. Arkadaşım olayı anlatırken ne kadar gülse de o günlerde bir hayli kızgın ve üzgündü. Davalıya gelince; sanırım yeni hikayelerde yeni hatalar yapma peşinde… Her neyse olayın kahramanları bende saklıdır. Eminim yazıyı okurken benim de başıma şu geldi bu geldi diye hayıflananlarınız olmuştur. Sonradan güldüğümüz birçok şey o an kaynar su niteliğinde olur. Hele bu zamanda!

Vallahi benden söylemesi, ne diyeyim? Ah bu selfielerin kadrajı kör olsun!

                                                                                                                       Burcu Ertürk

Önceki İçerikAhmet Güneştekin Sergisi Diyarbakır Keçi Burcu’nda Açılıyor
Sonraki İçerikOtomatik Hayatlar
Burcu Ertürk
1980 yılında İstanbul’da doğan Burcu Ertürk, Uludağ Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunudur. Londra’da iki yıllık eğitim aldıktan sonra özel bir firmada bütçe ve finans konsadilasyon dairesinde uzman yardımcısı olarak çalıştı. Yıllar boyunca hobi olarak araştırma ve deneme yazıları yazan Ertürk aynı zamanda toplumsal dayanışma derneklerinde gönüllü yardımlaşmada bulundu. Bu süre zarfında şahit olduğu ve dokunabildiği hayatların seslerine daha fazla kayıtsız kalamayıp 2017-18 yıllarında radikal bir karar vererek kadın ve toplumsal şiddet olaylarını inceleyerek topladığı gerçek hayat hikayelerinden yola çıkan romanlar yazmaya başladı. Şu an için dört romanı bulunan Burcu Ertürk, insanların hayatlarına daha yakından dokunabilmek ve seslerini duyurabilmek adına özellikle kadın meselelerini konu alan ilk romanı Yade’yi 2020 de yayımladı. Yakında ikinci romanı yayımlamak üzere çalışmalarına devam etmektedir. İdeali gerçek hikayeleri kaleme alarak okurlara ulaştırabilmek olan Burcu Ertürk hala İstanbul’da yaşamaktadır. “Çok istedim kalemi kırmayı ama o inatla yazdı.”