Hangi Mevsimdesin?

Bazen sorarım hangi mevsimi seversin? diye.  Sen de düşünürsün, en çok sevdiğim, kış… En çok sevdiğim mevsim yaz… Aslında ben baharları hep sevmişimdir. Hepsi kendi içindeki renklerin farklılığı gibi özeldir, önemlidir…

Ya yaşamının mevsimleri nasıl akar? Hangi mevsimdesin? Ne kadar sürer bu mevsimler? Evet senin mevsimlerin bunlar…

mevsimler

Ne zaman güneş doğsa, içinin ısınması ile duyguların da ısınır, yeni düşünceler filizlenir. İçim kıpır kıpır dersin, tarif edemezsin o mutluluğu, heyecanı. Sanki dersin sanki yepyeni bir şeyler olacak, bilmiyorum bunlar nedir. Beni yepyeni bir başlangıca taşıyacak, belki de tüm bildiklerimi yeniden yarattıracak. Zaman zaman tatlı bir meltem seni sarıp sarmalar, sen zamanın içinde akar gidersin. Şimdin karışır geleceğe, gelecek gider geçmişine. Hepsinden bir şeyler toplayıp nefesinde yine kendinle buluşursun…

Birden ansızın çıkan bir fırtına, bulutları da alarak yanına güneşini kapatır… Bir uğultu kulaklarında döner durur, bedenin ürperir… Hava kararır, etrafın yalnızlaşır. Doğa kabuğuna çekilmiştir, sana da kendinle baş başa kalmak düşer. Bir boşluk hali, tanımı yok, anlamı yok, içi yok. Varoluşun belki de en sancılı dönemleridir bunlar.

Ben böyle zamanlarda yeniden doğduğumuza inanırım. Kendimi yıkmak ve yeniden yaratmak vaktidir. Yaşamak istediğim hayatın önemlilerini oluşturmak, elime kocaman bir büyüteç alıp sahip olduğum her şeyi büyük gözler ile incelemek isterim.  Bunu yaparsam belki uzun zamandır görmezden geldiklerimi yeni bir anlayış ile alacağım hayatıma veya cesaret ile çıkaracağım. Biliyorum zordur bu zamanlar, biliyorum çünkü dönem dönem  tam da bu dipsiz gibi gözüken kuyunun içinde oluyorum. Bunlar benim yeniden doğma zamanlarım. Acıyorum yeniden oluşurken, büyürken, sabırsızlanıyorum beklerken, gözüm gökyüzündeki güneşin aydınlığını arıyor. Geceleri yıldızları görmeyi umut ediyorum. Ve sanki bu mevsim bir asır sürüyor, saniyeler sanki bir yıl gibi geçiyor. Bitmek bilmiyor…

Sonra bir fısıltı kulağımda, tatlı bir melodi… Sadece gözlerimi sımsıkı kapatıyorum ve açtığımda biliyorum ki bahar gelecek. Gözlerimi açtığımda o derin kuyu benden çok uzakta kalmış, yemyeşil çimenlerin mis gibi kokusunu içime çekiyorum. Yarattığım yeni ben ile bütün renkler başka bir parlak, içime çektiğim hava hiç olmadığı kadar temiz. Ve bu mevsimin tüm etkilerini seviyorum. Düşüncelerim ılık, duygularım ılık. Etrafımı saran rengârenk ve ilk kez gördüğüm çiçekler gibi farklıyım, yeniyim. Coşku bütün hücrelerimi adeta tıka basa dolduruyor.

Dostlarım yanımda, tüm sevdiklerim ile sessizce konuşuyor gözlerim. Kelimelerim kalemimin mürekkebinden akıyor, kâğıt ile bir oluyor. Düşüncelerim aklımda oldukları hallerinden bambaşka bir hale bürünüyorlar. Duygularım konuşuyor benimle, yaşadıkları tüm deneyime teşekkür ediyorlar. Her şey bir deneyim diyorum. Sence?

Ne doğru var, ne yanlış; her şey kocaman bir ben, her şey kocaman bir sen. Her şey kocaman bir dünya, her şey minicik bir evren. Neyin içinde isen o büyüyor içinde, o bilmediğin içinde. Asla göremiyorsun nerede olduğunu, ne kadar derinde olduğunu, kiminle olduğunu, nereye gittiğini, ne yaptığını, neden yaptığını. Uzun bir donuk zaman… Ta ki rüyandan uyanıyorsun, seyrediyorsun kendini dışından. O zaman tüm anlamlar değişiyor. Görebiliyorsun, anlayabiliyorsun ve tutup kendini kolundan hadi, hadi diyorsun… yola devam…

Mari Camgöz Pektezol – Gelişim Koçu& Enerjist

www.marininevi.net

Önceki İçerikÜnlü Fütürist Michio Kaku Eğitim Sisteminin Geleceğini Değerlendirecek
Sonraki İçerikÖzerk Benlik Kul Benlik
Mari Camgöz Pektezol
1976 İstanbul doğumlu, insan aşığı bir insan. Yıldız Teknik Üniversitesi İstatistik bölümü ve İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans Mezunu. Arel Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans öğrencisi. Yaklaşık yirmi yıl süren kurumsal iş yaşamında farklı bölümlerde ve görevlerde yer aldı. İdari & Organizasyon, İnsan Kaynakları ve son on yılı Finans Yöneticiliği olarak süregelen kariyerine 2016 yılı sonunda yeni bir yön verdi. Neredeyse ilk gençlik yıllarından bugüne değin, hiç bitmeyen bir tutku ve merak ile, gelişime ve dönüşüme ilgi duydu. İnsanın; zihin, beden, duygu ve ruhu ile “bütün” olduğunu ilk keşfettiği 2005 yılında, yeni bir dönüşüm yolculuğuna başladı. Zaman içinde aldığı farklı eğitimler ile beslendi, aldığı bilgilerin birbirleriyle bütünselleşmesine önem verdi.Yazmayı ise ayrı sevdi, kitap okumaya aşık iken, yazarken yeniden yaşadığını keşfetti, yazarken yeniden yarattığını... Her yazı onu kendine daha da yaklaştırdı. Ve gün geldi yazılarından yeni bir “hayat” yeni bir kitap doğdu. Kitap adını kendi seçti, “El Yapımı Hayat” olsun dedi... 2014’de Yasemin Sungur ile hem yolları & hem de kalpleri buluştu. MARTIDAŞ olmayı çok sevdi, seviyor, hep de sevecek. Şimdİ yeni yazılar, yeni kitaplar ve yeni umutlarla yoluna devam ediyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz