Nasılsın?
Çoğumuz bu soruya “İyi/ kötü/ fena değil/ idare eder” bağlamında geçiştiren bir cevap veririz. Hatta bu soru, en yakınlarımız tarafından sorulsa ve yanıtlamaya zamanımız olsa bile. Acaba “iyi” demekle neyi kastediyoruzdur? Olumlu, umutlu, mutlu, huzurlu? Peki “kötü” demekle? Kaygılı, öfkeli, hüzünlü? Belki hepsi belki hiçbiri. Peki ya diğerleri? O kelimeler ne kadar bizi anlatıyor?
Sahi neden bu kadar kısıtlı kelimelerle konuşuyoruz? İfademiz neden sınırlı? Bence iki ana sebebi var. İlki, kelime kapasitemizin oldukça sınırlı olması. Okumuyoruz, eğitim sistemimiz ezbere dayalı vs. İkincisi ve benim bu yazıda daha detaylıca vurgulayacağım, ne hissettiğimizi maalesef çokça kendimiz bile bilmiyoruz.
Duygular
Duygularımızı bilmiyoruz. Çünkü bizlere hayatımızın herhangi bir aşamasında öğretilmemiş, altı çizilmemiş, vurgulanmamış. Ayrıca günümüz “zihin” dünyasında duygular nedense “öcü” gibi gösterilmiş. Duygunu gösterirsen zayıfsın, güçsüzsün, manipüle edilirsin. Hele ki olumsuz duygularını asla paylaşma!
Sahiden böyle mi olması gerekiyor? Aslında duyguların olumlusu olumsuzu yok, istisnasız her duygunun bir mesajı var. Olumlu-olumsuz diye ayırıp kategorize eden bizleriz.
Duyguları yok saymakla onlar bir yerlere gitmiyor çünkü her duygu bir enerji (e-motion, energy in motion). Ya yansıtıyoruz ya bastırıyoruz. Dünya, öfkesini doğru kişiye doğru şekilde kanalize edemediği için en ufak şeylere bağırıp çağıran insanlarla doldu, fark etmiş olmalısınız. Sonuç duygulara tutunmadan yaşamak yani akmak yerine, sıkça duyguları ittirdiğimiz kaktırdığımız yani kendi kendimizle savaşa girdiğimiz bir durum yarattık. Elbirliğiyle. Kazanan mı? Elbette bu savaşın kazananı yok, her durumda kaybeden sadece bizleriz.
Misal üzüntü; üzüntüye “Neyin serbest bırakılması/geride bırakılması gerekiyor? Yenilenmesi gereken nedir?” soruları eşliğinde derinden baktığımızda bize ıstırap vermekten çok, bir şeyler işaret etmek üzere geldiğini görürüz. Madem hayatımızı daha anlamlı kılıp, daha yüksek bir seviyeden oynamak istiyoruz, madem Öz’ümüzün gerçek mutlu haline erişmek istiyoruz, o halde duyguların farkındalığını arttırmaya ne dersiniz? Az biraz cesaret.
Duygularımızı Anlamlandırma Tablosu
O zaman ilk etapta duygularımız için söz dağarcığı oluşturalım, ne dersiniz?
Aşağıdaki duygu listesi, durumu net bir şekilde tanımlamanız ve bunu dile getirme kapasitemizi artırmak için tasarlanmış. Unutmayalım, dile getirilen şey farkındalığa çıkarılmış olur. Farkında olmak ise kurban bilincinden çıkıp gücümüzü ele almaya dair ilk adımdır.
Öncelikle “ihtiyaçlarımız karşılanmadığında” * neler hissederiz gelin beraber bakalım.
Acı içinde | Durgunlaşmış | Kafası karışmış | Rahatı kaçmış |
Acımasız | Dürtülmüş/uyarılmış | Kalbi kırılmış | Rahatsız |
Ağır | Düş kırıklığına uğramış | Karamsar | Ruhsuz |
Aklı karışmış | Düşkün | Kararsız | Sabırsız |
Aksi | Düşmanlık içinde | Karmakarışık | Sabrı taşmış |
Alınmış | Efkârlı | Kasvetli | Sarsılmış |
Allak bullak | Elemli | Kaygılı | Sıkılmış |
Alçak | Endişeli | Kayıtsız | Sıkıntılı |
Asabi | Gamlı | Kederli | Sıkkın |
Asi | Gergin | Kırgın | Sinirli/sinirlenmiş |
Atıl | Gocunmuş | Kıskanç | Soğuk |
Ayrı | Gücenmiş | Kin dolu | Suçlu |
Bedbaht | Güveni sarsılmış | Kopuk | Şaşkın |
Bedbin | Halsiz | Korkmuş | Şevki kırılmış |
Berbat | Hassas | Korkunç bulmuş | Şoke olmuş |
Bezgin | Hayret içinde | Kötü | Şüpheci |
Bıkkın | Hevesi kaçmış | Kötümser | Tatsız |
Bitkin | Hevesi kırılmış | Kuşkucu | Tedirgin |
Bozulmuş | Hoşnutsuz | Küplere binmiş | Telaşlı |
Bunalmış | Huylanmış | Küskün | Tereddütlü |
Buruk | Huzursuz | Mahcup | Ters |
Canı sıkkın | Huzuru kaçmış | Mahzun | Tetikte |
Canı yanmış | Hüsran içinde | Mat olmuş | Tiksinmiş |
Cesareti kırılmış | Hüzünlü | Memnuniyetsiz | Tükenmiş |
Çaresiz | Ilımlı | Mesafeli | Umursamaz |
Çekimser | Istırap içinde | Mızmız | Umutsuz |
Çıldırmak üzere | İçerlemiş | Miskin | Usanmış |
Çılgına dönmüş | İçi acımış | Morali bozuk | Utanmış |
Çileden çıkmış | İçi daralmış | Mutsuz | Uyanık/kurnaz |
Daralmış | İçi titremiş | Nutku tutulmuş | Uykulu |
Dargın | İçine kapanık | Öfkeli | Uyuşuk |
Dehşete düşmüş | İlgisini yitirmiş | Özlem dolu | Uzak |
Delirmiş | İnancını yitirmiş | Paniğe kapılmış | |
Depresif | İncinmiş | Pasif | |
Dertli | İrkilmiş | Perişan | |
Donup kalmış | İsteksiz | Pişman |
Şimdi de “ihtiyaçlarımız karşılandığında” * neler hissederiz, bakalım mı?
Açık | Gayretli | Kendinin farkında | Sevgi dolu |
Ateşli | Genişlemiş | Keyifli | Sevinçli |
Aydınlık | Gevşemiş | Kıpır kıpır | Sıcakkanlı |
Barışçıl | Gururlu | Kıvançlı | Soğukkanlı |
Beğenmiş | Güçlü | Kıvrak | Şaşırmış |
Bütünlenmiş | Güleç | Konuyla ilgili | Şefkatli |
Büyülenmiş | Güvenli/ güvende | Latif | Şen şakrak |
Candan | Güven duyan | Lezzetli | Şerefli |
Canlanmış | Hafif | Maceraya hazır | Şevkli |
Canlı | Halinden memnun | Memnun | Şükran dolu |
Cesaretlenmiş | Hararetli | Merak içinde | Takdir dolu |
Cin gibi | Harika/harikulade | Merakı uyanmış | Tasasız |
Coşkulu | Hassas | Mest olmuş | Tazelenmiş |
Çılgınca sevinmiş | Hayat dolu | Meşgul | Uçan |
Cüretli | Hayran | Muhteşem | Uyanmış |
Çok mutlu | Hayret içinde | Muradına ermiş | Uyarılmış |
Çok sevinçli | Haz almış | Mutlu | Yardıma hazır |
Dalmış | Hevesli | Müşfik | Yerinde duramaz |
Derinlenmiş | Heyecan içinde | Müteşekkir | Yoğun |
Dertsiz | Heyecanlı | Nefesi kesilmiş | Yönelmiş |
Dingin | Hoş | Neşeli | Yüreği yumuşamış |
Dostça | Hoşnut | Odaklanmış | Yüreklenmiş |
Doygun/ doyumlu | Huzurlu | Olgun | Zevk almış |
Duyarlı | Işıltılı | Olmuş/oturmuş | Zinde |
Duygulanmış | İçi içine sığmayan | Olumlu/iyimser | |
Eğlenceli | İçi rahatlamış | Ölçülü | |
Emin | İlgili | Özgür | |
Enerjik | İstekli | Parlak | |
Engin | İşin içinde | Pırıl pırıl | |
Esinlenmiş | İyimser | Rahat | |
Esnek | Katılımcı | Sakin | |
Etkilenmiş | Kaygısız | Samimi | |
Farkında/ dikkatli | Kendinden emin | Serinkanlı | |
Ferah | Kendinden geçmiş | Sessiz | |
Fevkalade | Kendine gelmiş | Sevecen |
“Şeyda bütün bunlar iyi güzel de peki ihtiyaç dediğimiz tam olarak ne, neyi kastediyorsun, anlayamadım?” derseniz, ben de “Hakkınız var, gelecek yazının konusu belli oldu desenize” diye yanıtlarım sizleri. Öncelikle duygularımızın çeşitliliğini hazmetmeye ne dersiniz?
Nasılsın?
Bir yerlerde okumuştum, bir kişi seninle “eşya” düzleminde ilgileniyorsa, nasıl olduğundan ziyade neler yaptığına odaklanırmış (eşya dediysem eşya olduğumuz için değil elbette, sadece o kişinin ne kadar işine gelirsek, hayatında o kadar yer aldığımızdan dolayı). Oysa bir kişi seninle “insan” düzleminde ilgileniyorsa, seni gerçekten seviyorsa, acısıyla-tatlısıyla, eğrisiyle-doğrusuyla sana hayatında yer veriyorsa, nasıl olduğun sorusu ön plana çıkarmış.
O yüzden bir dahaki sefere sana gerçek anlamda değer veren, gözlerinin içine bakarak soru soran bir yakınınız sanırım “iyi-kötü-fena değil- eh işte-idare eder” cevabından daha fazlasını hak ediyor olacak.
Öyleyse, gerçekten nasılsın?
*Duygu tabloları Marshall Rosenberg’in “Şiddetsiz İletişim” kitabından aynen alınmıştır.
Şeyda Bodur