“Ah tanrım
otobüs durağında
beklediğim
vapur gibisin…”
Murat 124’ün direksiyonu…
Ah
insan
kırk birden sonra
kırk birin ötesini
unutur mu
boğulmaların boğazımı
sıkmalarken
suçsuz cezalarım
yere düşmüş yaprakları
kurda kuşa
yem olmaktan kurtarmak
bıraktığın elimi ateşe
dokunmalar
tanrım
kapattığın gözün
sahteliklere ihanetlere
düş katillerine yol açmalar
hiç kalkmadıkları
adalet kızımızın terazisinde
seni yanlarına oturtanlar
hiç ayırmadığın kullarına
diğer kullar adına
tezgah kurduğunu
söyleyecek kadar
seni inançsızlığa taşıyan
kalbimize kurşun sıkan
avuç içleri çamur dolu
“inananların (!)”
sana sorularım
gökteki yalnızlığın
sorusuz yanıtken
çakıl taşları attığın
yara bere dolu bedenim
beynimi kemiren
elma kurtları
yokluğunu varlığa
varlığını yokluğa
armağan eden
ucu sinkaf dolu
şüphelerim
sağa sola
yalpalaya yalpalaya
kaldırım taşlarını sökmelerim
mürekkep kanamalarımla
kirlettiğim
peçeteler tükürülmüş
kan dolu
güncelerim
davul elimde
vuracak tokmak
99 adını aramalarım
merhametin gitarın
ağıt yüklü içimi
bam telleri gibi
sızlatmaların
kötü
tamir edilmemiş
bir
Murat 124 direksiyonunu
yollar mıcır doluyken
bana bırakmaların
…
ah tanrım
…
yaktığım sigaranın
başımı döndüren
dumanısın
toprağa gömülmüş
göbek bağımın
unutulmuş kurumuş
kordon kanısın
sayfalara saklanmış
roman kahramanlarının
buz soğuklarında
tren garlarında
donmayı bekleyen
tolstoy paltosusun
tutuşmasını önlemekle
külün
külden önce yandı
yüzme bilip
sudan uzak durmak gibi
denizden çıkıp
otobüs durağına gelmeyen
vapur beklettin
tarih tekerrür ettikçe
sırat köpründe
elini öpmeleri unutuyor
dünyanın acıları
anım/satmalarınla
kapını çalıyor
öksüzlük her yerde
zor
katında daha zor
çıkar toprağından
beni
avucumda sakladığım
ateşimle geliyorum
…
ruhum
üşümelerine
giysisiz
arzusuz
çıplak
kalsın
…
Mayıs/ 2019-23
Yaşar Üstün