Sabahları erkenden uyanıp güne başlamayı sevenlerden misiniz?
Yoksa erken uyanınca, yorganı başınızın üzerine çekip uyumaya devam etmeyi tercih edenlerden mi?
Kişileri çeşitli kategorilere bölüp kendisini anlamaya çalışan insanoğlu için sabah kalkış saati de bundan nasibini almış; “horozlar” ve “baykuşlar” olarak sıralanmışız.
Horozlar gündüz insanı, tahmin edileceği üzere erken kalkmayı seviyorlar. Baykuşlar ise tam tersi, geç yatıp geç kalkmayı seviyorlar. Tabii bu bölünmenin ardında, aslında insanın beyin aktivitesinin tavan yapması yatıyor. Horozlar, kendilerini başta zihinsel olmak üzere sabahın ilk saatlerinden itibaren veya günün aydınlık zamanlarında daha dinç hissediyorlar. Baykuşlara gelince tam tersi bir durum geçerli; geceleyin çalışmayı, okumayı, üretmeyi seçiyorlar. Kısacası günün karanlık saatlerinde yaşamak onlara iyi geliyor.
Fakındayım, uzun bir girizgâh yaptım, kelimenin anlamı kuşlarla alâkalı olunca çağrışımlar uçuştu beynimin kıvrımlarında. Bu ayki yeni kelimemiz kuzeyden, İsveç’ten “Gökotta”, sabahın ilk saatlerinde öten kuşların sesini dinlemek için uyanmak anlamına geliyor. Bu yazım daha çok sabah kuşlarını yani horozları ilgilendiriyor gibi görünse dahi baykuşlara da diyecek sözümüz var elbette.
SABAH KUŞLARI
Erken kalkan arkadaşlarımız -buna bendeniz de dahil – gelin biraz kendimize, içimize dönelim.
Sahi neden erken kalkıyoruz? Alışkanlıktan mı? Bir şeyleri kaçırma korkusu olabilir mi derinlerde bir yerde?
Belki çocukluğa duyulan özlem veya sadece vücudumuzun yönlendirmesi?
Erken başlayan erken yol alır mı diye düşünüyoruz?
Günü böylelikle daha verimli kullandığımızı mı hissediyoruz?
Kendime bakınca sabah saatlerinden enerjimin, motivasyonumun daha yüksek olduğunu gözlemliyorum. Sabah saatlerindeki tazelik, serinlik yüreğime su serpiyor. Sanki yeni gün, yeni umutlarla yükseliyor ufuktan ve ben bunun hiçbir saniyesini kaçırmak istemiyorum.
KUŞLARDAN ÖĞRENECEKLERİMİZ
Peki hiç kuşların sesini dinlemek için erken kalktınız mı? Alarmınızı bu olağanüstü güzelliğe tanık olmak için kurdunuz mu?
Sanıyorum birçoğumuz bu soruya “hayır” yanıtını verecektir, eğer aramızda profesyonel bir kuş gözlemcisi yoksa. Sahi, nasıl da güzel cıvıldarlar bazı kuş türleri, sabahımıza neşe katıp yalnız olmadığımızı hissettirirler. İtiraf edeyim, ben de kalkmadım henüz. Eğer eşlik edecek birileri olursa, neden olmasın?
İşte “Gökotta” kelimesi böylelikle ulvi karşılığını buluyor bence. Söylenişi Türkçemizde kulağa pek zarif gelmese dahi anlamı hayli zarif. Bu kelimenin kökeninde; İsveçliler’in Hz.İsa’nın göğe yükselişinin kırkıncı gününde erken kalkıp doğada kuşların sesini dinledikleri bir geleneğin olabileceği belirtiliyor bazı kaynaklarda.
Kuşlardan öğreneceğimiz çok şey var: Her yeni günü umutla karşılayıp âdeta sebepsiz bir şekilde kutlamayı, içimizdeki şarkıyı daima canlı tutmayı, kanatlarımızın bizi istediğimiz yere götürebileceğine dair güven duymayı…
İster horoz, ister baykuş, ister martı olalım tabiattan öğreneceğimiz sayısız şey var. Bakmasını ve görmesini bilene.