Telefondaki ses, beni bir kez daha aldı içine. “Başlamakla ilgili yazı bekliyorum senden. Üzerine düşün kalemi al ve başla. Bakalım neler çıkacak.”
Aynı ses bana 6 ay önce “Yazı Kampı” için bir araya geldiğimizde yine fısıldamıştı. Antalya’da bir kış akşamı Kaleiçi’nde bulunan evimizde kalıyorduk birlikte. Gitmek istediğim bir eğitimden bahsetmiştim heyecanla. Karşılıklı kanepelerde ayaklarımızı uzatmış laflıyorduk.
“Niçin gitmek istiyorsun?” diye sordu. “Bu eğitimi de alırsam başlayabilirim” dedim.
“Hazır olduğunu biliyorsun değil mi?” diye karşılık verdi. Bana hafif bir gülümseme ve kocaman mavi gözleriyle bakıyordu. Gözlerim biraz mahcup yere devrildi.
Bir şeylere başlamak için daima birtakım şartlar arıyoruz. Ya kendimizi hazır hissetmeyiz, ya ortam müsait değildir ya da hedefimiz net olmadığı için nasıl başlayacağımızı bilemeyiz.
Ses yeniden beni kendime getirdi. “Eğer gerçekten başlamak istemiyorsan, hep mazeretlerin olacaktır. Şartlar hiçbir zaman tam ve mükemmel olmayacaktır. Hep gidilecek bir eğitim, yetişmesi gereken başka işlerin önüne geçecektir. O nedenle şartların olmasını beklersen zaman akıp gidiyor daha çok beklersin” dedi ve usulca kalktı.
Yatma vakti gelmişti. Hızlıca yattım ve bu sohbetin etkisiyle uykuya daldım. Aynı ses ve gülümseme bu sefer rüyama girmişti. “Armut ol, hamken koparılırsan, lezzetsiz olursun. Olgunlaştığında koparılırsan bal olursun. Olgunlaşıp dalından kopmazsan da çürüyüp gidersin. Armut ol! Ol. Bal ol. Yoksa çürüyüp gideceksin tüm yaratımınla” diyordu. Cümleler, kelimeler tüm gece zihnimde yankılanıyordu.
“Günaydın” diye gülümsüyordu sabahın erken saatlerinde. O ses, rüyamdaki sesle aynı yazı kampının ikinci günü için tam neşesiyle karşımda duruyordu. Yatağımdan zıpladım ve rüyamın etkisiyle bir kez daha düşündüm. “Sindir ve armut ol. Olgunlaşmak için yeni şartlar sunmadan önce şartların kendi ol.”
Eski dokudaki evimizin arka tarafında küçük bir bahçemiz var. Orayı temizlemek bana iyi gelecekti. Kurumuş yapraklar vardı onları süpürerek, her fırça darbesiyle içimde kurumuş düşünceleri atıyor yenilerin yeşermesine alan açıyor gibiydim.
- Konfor (Güven) alanından çık.
- Hata yapsan da değerlisin.
- Risk alma sandığın kadar tehlikeli değil.
- Elalem fobisini fark et.
- Hedefin başarısızlıkla sonuçlanırsa da kendini sev. En azından denedin.
- Cesaretsizliği nedeniyle hayatını yaşayamayan insanlara bak ve cesur ol.
- Yapabilirsin! Bir kişi yapabildiyse sen de yapabilme potansiyeline sahipsin.
- Başlayabilirsin! Başlamak için tek seçeneğe bağlı kalma.
- Tek seçenek mecburiyet baskısı yaratır.
- İki seçenek çelişki baskısı oluşturur.
- Üç seçenek ve fazlası yolunu belirlemende seçim özgürlüğü tanır.
Kuru yapraklarla beni engelleyen düşünceler tek tek uzaklaştı. İçimde beni çivileyen ve hareketsiz bırakan duygular tek tek yok oldu. Fark ettim mekanı düzenlerken zihnim de düzenlendi. Umut yeşerdi.
Başlamak için şartların kendi olduk, peki devamı nasıl gelecekti?
Inanç ve şevk bizi yolda tutabilir miydi?
Sonuca ulaşmak için yeterli miydi?
Kararlı kalmak için kendi güçlü yönlerimizi kullanmak ve zayıf yönlerimizin bilincinde olmak önemli tabii. Tuzaklara düşmemek için her seferinde davrandığımızdan farklı davranmayı seçerek farklı sonuçlar elde edebiliriz.
Yazı kampında Yasemin hocamdan bir sözcük tahtada dikkatimi çekiyor. Ve aynı ses bu sefer soruyor.
“Çalışkanlık nedir?”
-“Çok çalışmak, hep çalışmak çalışkanlık işte…”
Ç’nın üstünü çiziyor. Cevap çok açık “Alışkanlık.”
Bir şeyi özümsemek, içselleştirmek ve yaratımını harekete geçirmek istiyorsak, onu alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor. Bir şeyin alışkanlık haline gelebilmesi için, her gün düzenli üzerine çalışmak veya durmak gerekiyor. Ne zamana kadar? Bilinçsizce ve farkında olmadan yapana kadar. Yani alışkanlığımızın kendisi olana kadar. “Şartların kendisi ol, armut ol”…
Kimisi çok kolay bir şeyler başlarken bazılarımız niçin zorlanırız. Veya sonuç istediğimiz gibi olmayınca dünyamız yıkılır? Hiç düşündünüz mü?
Kendimizi bir sorgulayalım. Bir şeye başlarken sonuca mı kilitleniriz veya sürece mi?
Başladığımız şeyden keyif aldığımız zaman bırakır mıyız? Neden bırakalım ki? Kolay başlar mıyız? İşin ucunda eğlenmek varsa…
Bazen keyif almadığımız şeyler de yapmak zorunda kalırız. Yukarıda bahsetmiştim. Bir şeyleri yapmak için tek yol yoktur. Ve biz farklı bakmadığımız süre zorlanacağımız kesin. Keyifli hale getirmek gerekir bazen. Ortamı farklılaştırmak, müzik açmak, birilerinden yardım istemek, eğlenceli hale getirmek, birçok eklenebilecek araçlarımız var, yeter ki biz gerçekten isteyelim.
Küçük adımlarla başlayalım. Yapabileceğimiz kadar veya biraz ötesine geçelim. Hatırlayalım daima küçük adımların toplamı büyük adıma vesile olur ve bize kolaylık sağlar.
Sonbaharın tadını çıkaralım, armutun bal’ı olalım. Hemen şimdi ilk adımla başlayalım…
Ve Lao Tzu’nun sözüyle bitirelim “Binlerce kilometrelik bir yolculuk ilk adımın atılmasıyla başlar.
Aydan Tarakcı Çerçiler