Sıfır Atık Mutfak Mümkün Mü?

Meziyet Avcı:İlk adım; farkında olup, karar vermekle başlıyor. Sonraki aşama ihtiyaç olanı almayı başarma. Sanırım en zoru da bu. Yani reklamlara, satış pazarlama tekniklerine, kampanya tuzaklarına karşı koyarak, sadece ihtiyaç olanı ihtiyacın kadar alma. Aldıklarını doğru koşullarda saklama, bozulup çöp olmasını önleme. Fazla olanı, kalanı değerlendirip yeniden kullanıma sokma. Ya da ihtiyacı olana verme. Son olarak da geriye kalanları ayrıştırıp, organik çöpleri de kompostlama…”

Pandemi sırasında zorunlu olarak, pandemi sonrasında da bir çeşit artçı etki niteliğinde iklim, çevre, doğa ve tüketim eksenli alışkanlıklarımız değişti. Kimilerimizde büyük oranda -ki sayıları çok fazla değil- kimilerimizde de az da olsa bir değişim niyeti oluştu. Öte yandan yine pandemi sonrasında uzun süre apartman dairelerinde kapalı kalan bir kısım kentli de “artık kır hayatına geçmek istiyorum” dedi. Bütün bunlarla birlikte sürdürülebilirlik, karbon ayak izi, sıfır atık gibi kavramlar sektörel olmaktan çıkıp gündelik hayatımızın içine girdi. 

Sürdürülebilir bir yaşamı  kurmak, karbon ayak izimizi azaltmak, sıfır atıksız bir dünyayı hedeflemek tek başına bireyin yapacağı bir iş olmasa da toptan değişimin insan tekinin  farkındalıkla yaşamını kurmasından geçtiğini düşünüyorum. 

Bir süre önce yaşadığım kente çok da uzak olmayan bir köyde tam zamanlı yaşamaya başlayınca; atıkların değerlendirilmesinin doğayla iç içe olduğumuz bir yaşam ortamında  daha da mümkün olduğunu gördüm. Böylece “sıfır atık mutfak” konusu ilgimi çekmeye başladı.  Meziyet Avcı’nın “Sıfır Atık Mutfaklar” konulu eğitimine de öylelikle katıldım.

Kendisini iklim aktivisti olarak tanımlayan Meziyet Avcı, turizm otelcilik eğitimi almış olsa da medya sektöründen emekli oluyor. Emeklilik sonrasında gönüllü çalışmalara katılıyor. Ekolojik Yaşam Hareketi Derneğini kuruyor. Doğaya ve çevreye saygılı bir yaşam modelini yaygınlaştırmak, iklim krizinin olumsuz etkilerine karşı, çevresindekileri hazırlıklı olmaya davet etmek için eğitimler alıyor. Eğitimler vermeye başlıyor. Kendisiyle yolum, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin İnovasyon ve Çevre Eğitimi  Merkezinde verdiği “Sıfır Atık Mutfaklar” eğitiminde kesişti. Merak ettiğim soruları sordum. Keyifle okumanızı dilerim. 

Sizi tanıyabilir miyiz?

Kendimi iklim aktivisti olarak tanımlıyorum. 59 yaşındayım. Antalyalıyım. Üç çocuk annesiyim. Turizm işletmecilik okumama rağmen, hiç turizmci sektöründe çalışmadım. Gazete ve Televizyon haberciliği, program yönetmeni, belgesel yönetmenliği ile medya sektöründe uzun yıllar hizmet verdim. Emekli olduktan sona tamamen gönüllülük esaslı çalışmalarda yer aldım. O süreçte küresel ısınma ve ona bağlı iklim krizi üzerine yoğunlaştım.  Ekolojik Yaşam Hareketi Derneğini kurduk. Amacımız; farkındalık yaratarak, doğaya ve çevreye saygılı bir yaşam modelini yaygınlaştırmak, iklim krizinin olumsuz etkilerine karşı, çevremizdekileri hazırlıklı olmaya davet etmek. 

Bu bağlamda belediyelerimiz, kurum ve kuruşlarda da dahil davet edildiğimiz her yerde bildiklerimi anlatmaya çalışıyorum

 “Sıfır atık mutfaklar “ ütopya mı?

Sıfır atık mutfaklar aslında ne ütopya ne de hayal. Ancak yıllardır alıştığımız pratiklerimizi değiştirerek, sürdürülebilir, atıksız bir yaşam isteğinin önünde önemli engeller var. Ambalaj atıkları, plastikler, tek kullanımlıklar gibi ürünler, özellikle kent hayatının adeta birer parçası oldu. Buna rağmen atıksız mutfak daha doğrusu atıksız yaşam, zor ama imkansız değil. Tecrübeyle sabit.

Siz bununla ilgili eğitimler veriyorsunuz? Bu pratikleri kendi hayatınızda ne zamandır uyguluyorsunuz?

Benim yaptığım; söyleşiler ve atölyelerle farkındalık yaratmayı amaçlıyor. 

Kendimi bildim bileli çevreciydim. Zaman içinde, duyarlılığım, aktivistliğe doğru evrildi. Küresel ısınma konusunda farkındalığım oluştu. Gezegenimizdeki yaşam ve insanlık için tehlikenin ne kadar yakın olduğunu anladım. Bilim dünyası, iklim krizi konusunda çözüm yollarını ortaya koyuyordu. Merak edip öğrendikçe, insanla başlayıp, insan isterse bitebilecek bir sorun olan iklim krizi için, mücadele etmek gerekiyordu. Ve bunun için önce kendimden başlamalıydım. Bir kaç haftalık programlamanın ardından minimalist bir yaşama adım attım. Saksılarımda, ata tohumlarla, öncelikle yeşilliklerimi yetiştirerek, üretmeye başladım. Sonra yaşam pratiklerimi değiştirdim.  Yaklaşık on yıldır da, yaşam konforumdan feragat etmeden, mümkün olduğunca atıksız, israfsız ve en önemlisi de sağlıklı beslenerek yaşıyorum.

Adım adım başlanabilir mi?  İlk adım nedir?

Adım adım başlanıyor zaten. İlk adım; farkında olup, karar vermekle başlıyor. Sonraki aşama ihtiyaç olanı almayı başarma. Sanırım en zoru da bu. Yani reklamlara, satış pazarlama tekniklerine, kampanya tuzaklarına karşı koyarak, sadece ihtiyaç olanı ihtiyacın kadar alma. Aldıklarını doğru koşullarda saklama, bozulup çöp olmasını önleme. Fazla olanı, kalanı değerlendirip yeniden kullanıma sokma. Ya da ihtiyacı olana verme. Son olarak da geriye kalanları ayrıştırıp, organik çöpleri de kompostlama…

Toptan mutfak, banyo, kişisel bakım ürünlerini aynı anda değiştirmeli miyiz? 

Farkındalık oluşunca, zaten hepsi ard arda geliyor. Yani alışverişe gidince “buna ihtiyacım var ya da yok” anlayışı hakim oluyor. Kişisel bakım ürünleri veya diğer ev eşyalarında da aynı soruyu soruyorsunuz. Hatta zaman içerisinde, o ihtiyaç diye aldığımız pek çok şeyi yapılabildiğinizin ya da üretilebildiğinizin farkına varıyorsunuz.

Kentlerde atıksız yaşam mümkün mü? Kent yaşamı buna el veriyor mu?

Elbette kentlerde atıksız yaşamak daha zor. Çok dikkat etseniz de ne yazık ki kent yaşamının hızı içerisinde, daha fazla atık olabiliyor.  Yine de geliştirdiğimiz atıksız yaşam alışkanlıkları ile bunu en aza indirgemek mümkün. Hele ki ülkemiz açısından, ekonomik koşulların ağırlığı da düşünülürse bu elzem olabiliyor. Zira atıksız bir yaşam, ekonomik de bir yaşam modelidir. 

Aile katılımı nasıl aktive edilir?

Ailede bireylerden birinin atıksız yaşama geçmesi diğerlerini de olumlu bir şekilde etkiliyor. Atıksız yaşam, aynı zamanda daha az maliyetli, yani daha ucuz yaşam olduğundan, ev bütçesindeki artış tüm aile fertleri için cazip oluyor. Çocuklarla yeni alışkanlıklar geliştirmek, onlara direk sorumluluklar vererek, yeni düzene dahil etmek ise genellikle işe yarıyor.

Atıksız yaşam kişiye ve çevresine nasıl bir katkı sunuyor sizce?

Çöpe gönderdiğimiz, özellikle de doğada çözünemeyen her atıkla, ekosistem, ekoloji bozuyoruz. Ve gelecek nesillere,  yaşama imkanı tanımıyoruz. Atıksız bir yaşamı seçmişsek, hem gezegenimiz için ekolojik, hem kendimiz için ekonomik fayda sağlamışız demektir. Ayrıca bireysel çabamızla örnek teşkil ederek, tüm dünyaya #başkabiryaşammümkün olduğunu gösterip, mücadeleyi artırabiliriz.

Ekolojik  Yaşama İlk Adım için Okuma Rehberi

  • Atıksız Yaşam/ Ceren Özcan Tatar*
  • Ekolojik Dönüşüm RehberiBireysel ve Sosyal Sorumluluk Adımları / Viktor Ananias
  • Ekolojik Yaşam Rehberi/ Selen Özarslan Aktar
  • Kişisel Karbon Ayak İzi Rehberi/Devin Bahçeci
  • Sıfır Atık Tüketim Kültürü ve Gıda İsrafı / David Evons
  • Sürdürülebilir Yaşam Rehberi/ Emine Aksoydan , Öykü Yaman
  • Tüketicinin El Rehberi / Buğday Derneği

“Atıksız Yaşam” kitabından bir tarif: Sirkeli Yüzey Temizleyici*

1/3 ölçü beyaz sirke

2/3 Ölçü saf su

Karbonat

Sirke ve su bir sprey şişesinde birbirine karıştırıldıktan sonra temizlenecek yüzeye sıkılır. Bir süre bekledikten sonra ovalayarak ya da fırça yardımıyla silinir.  Durulanır. İnatçı kirlere uygulamadan önce kirli yüzeye önce biraz karbonat serpilir ardından sıvı sıkılır. Aynı karışım camlarda da kullanılabilir. ( Ben yaptım hem mutfakta hem de banyoda kullanıyorum. Sonuçtan memnunum.)

Seher Özen Karadeniz

Önceki İçerikÖmrünü Tamamlayan Eşyaların Sanatla Buluşması…
Sonraki İçerikÇocuk Kitabı Yazarı Gülçin Gürses Eroğlu
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.