Serotonin Dağıtan Doktor :Dr. Işık Akgöl

Bu ay kariyer sohbetimizin sayfalarının konuğu, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Işık Akgöl. Onunla Serotonin Mutluluk Akademisi vasıtasıyla tanıştık. Dr. Akgöl adeta büyüklere bir lunapark yaratmış. Pilatesten Tai-Chi’ye, yazı derslerinden felsefe derslerine, modern danstan tangoya kadar pek çok çalışma yer alıyor.

Serotonin Mutluluk Akademisi’nin mottosu ‘bedenini hisset, ruhuna dokun, zihnini keşfet”. Yıllardır beden sağlığı için çalışan Dr. Işık Akgöl, bu süreçte, bedensel sorunları kronik seyreden kişilerin, zihinsel ve ruhsal açmazları olduğuna ve bu kişilerde tedavilere çok iyi cevap alınamadığına tanık olmuş. Gerçek sağlık ve mutluluğun ancak ‘beden-zihin-ruh’ üçlemesinin formda ve uyum içinde olmasıyla yaşanabileceğinden yola çıkarak, Serotonin Mutluluk Akademisi’ni hayata geçirmiş. İşte bu ufuk açan doktorun kariyer yolculuğu….

Neden fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlığını seçtiniz?
Zorlu bir TUS sınavında istediğim uzmanlıkları yazdım ve puanım ikinci tercihim olan bu uzmanlığı tuttu. Ama neden bu uzmanlığı sevip, devam ettiniz derseniz; mekaniği ya da daha doğrusu biyomekaniği sevmek diyebilirim. Tıbbın, büyük ölçüde sonuç alabildiği bir alanı olması diyebilirim. Ayrıca ben hastalarımla uzun süreli bir iletişim yaşamayı seviyorum. Fizik tedavi buna imkan sağlıyor.

Şu an yaptığınız iş dahilinde, bir gün içerisinde neler yaparsınız?
Saat 08:30-19:00 arası, ilk hasta muayeneleri, sonuçların değerlendirilmesi ve kontrol muayeneleri ile fizik tedavi almakta olan hastalarımın seyirleri için yaptığım değerlendirme kontrollerinden oluşan yoğun bir randevu programını yürütürüm. Çarşamba günleri tüm gün ve cuma, cumartesi öğleden sonra ikinci işim olan Serotonin’de yeni projeler geliştirir ve pilates üyelerimizin medikal sorularını cevaplarım.

Çocukluğunuzda, hayalinizdeki meslek neydi? Doktor olmayı düşünüyor muydunuz?
Hep mimar olmayı hayal ederdim. İnanıyorum ki, çok da iyi bir mimar olurdum. Doktor olmayı ise lise son sınıfa kadar hiç düşünmemiştim.

Nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler nelerdi? Okulda, ne gibi şeylere ilgi duyardınız?
Doğrusu çok çalışkan bir öğrenciydim. Liseyi okul birincisi olarak bitirdim ama benim en aklımda kalan özelliğim, isyankar bir öğrenciydim. Hatırladığım, çalışkan veya notları yüksek bir öğrenciyseniz, bazı geçilmez yollardan geçmeniz, hoş görülürdü. Kimya dersine tapardım, matematiği çok severdim. Edebiyat dersini özler ve beklerdim. Bir devlet okulunda okudum ve pek fazla sosyal aktivitemiz yoktu. Bu nedenle okulda ters giden işler, işini iyi yapmayan ve suistimal eden öğretmenler, cici ve uslu öğrencileri kışkırtmak ve 1980 öncesinde yaygın olduğu şekilde ideolojilerle uğraşmak benim ilgimi çekerdi. Anlayacağınız pek cici bir öğrenci değildim, cici bir kız çocuğu hiç değildim.

Keşke şunu okusaydım, diye aklınızdan geçirdiğiniz bir bölüm oldu mu?
Söylediğim gibi mimar olmayı çok istedim. Bir ara dış ilişkiler okumayı da istemiştim galiba. Ama babamın ve kimya öğretmenimin isteğini kıramayıp, üst sıraya tıp fakültesini yazıp, puanım fazla gelince mimar olamadım. Şimdi insan bedeninin restorasyonu ve statiği üzerine çalıştığımı düşünürsek “insan mimarı” oldum diyebilirim.

Çalışma hayatınıza yön verirken, kararlar alırken nasıl bir yol izlediniz? Nasıl bir süreçten geçtiniz?
Herkesin gittiği yollardan gitmemeyi sevdim ve seçtim. Fark yaratmak hep heyecanlandırdı beni. Şimdilerde yeniden kullanmaya başladığım şekilde (yeniden diyorum çünkü bir ara kullanmadım) “sezgisel” kararlar aldım genellikle. Aklımı da, kalbimi de dinlemeye çalıştım. Çalışmak, dürüst ve içten olmak, iletişim içinde olmak, ilkeli yaşamak ama esnek olabilmek gibi önde giden hassasiyetlerimle, şansıma güvenerek yol aldım.

Çalışma hayatınızda, örnek aldığınız birileri oldu mu? Kimler?
Babamın çalışkanlığı ve hırsı, matematik öğretmenimin işine duyduğu sevgisi ve samimiyeti, casino Amerika’da kısa süre yanında bulunduğum Prof. Dr. Fu’nun lider kişiliği ve çok yönlülüğü, ortak hasta izleme şansı bulduğum meslektaşlarımın ilham verici dehaları.

İş veya mesleki anlamda karşılaştığınız zorluklara örnekler verebilir misiniz?
İhtisas süreci ile anne olmayı birlikte yürütmek çok zordu ve olağanüstü yorucuydu. Bir doktor olarak tıp fakültesinden mezun olup; işletme, yönetim, hukuk, maliye vb. eğitimi almadan serbest meslek icra etmek başlangıçta zordu. Okuyarak, yaşayarak bunları öğrenmem gerekti. Genel olarak ise, bir zorluk yaşadığımı söyleyemem.

Kariyerinizde kaldıraç ve kırılma anları dediğimiz anlar oldu mu? Bahsedebilir misiniz?
Yakın zamanda bu konu üzerine düşündüm ve babamın benim kişiliğim ve çalışma hayatıma ne kadar etkisinin olduğunu fark ettim. Babamın “Sen nasıl bir potansiyelinin olduğunun farkında mısın?” sorusu yaşamımın mimarı, kaldıraç kolu olmuş olabilir. Ona çok şey borçluyum. Bana iş hayatıma başlarken iki öğüt verdi: “Birincisi, “İşine zamanında git, erken çıkma”. İkincisi, “Dürüst ol, ama sabırlı da ol” dedi.

Fizik tedavi alanında, “omuz” konusuna bir aşkla bağlandım. İşim olmaktan öte neredeyse hobim oldu. Bu konuya merakımı kaşıyan ve beni iten milli voleybolcu hastam ve ardından tanıştığım Prof. Dr. Mehmet Demirhan yine hayatımın kaldıraç noktalarındandır.

Kırılma anını ise, ilk yıllarımda bir hastamın teşhisini atladığımda yaşadım. Kahrolmak tanımı hissettiklerimi anlatmaya yetmezdi. İlk iş atladığım teşhisi yeniden, yeniden okumak oldu. Hemen ardından, hastamı arayıp ne kadar üzgün olduğumu anlattım. En azından kendisinden sonra hata yapmayacağıma söz verdim ona. Bu sözü tutmak için hala var gücümle çalışıyorum. Birkaç yıl sonra bir tenis turnuvasında karşılaştık. “Beni ne zaman affedeceksiniz” dediğimde bana sarıldı ve güldü. Bu benim kırılma noktam değil aslında; yine kaldıraç noktam haline geldi. Her zaman sıfır hataya oynamaya mecburdum. Bunu tutturmak imkansızdır ama mutlaka hedeflenmelidir diye düşünüyorum.

Kendinizde beğendiğiniz güçlü yönleriniz var mı, hangileri?
Zorluklar beni yıldırmaz hatta zoru severim. İletişim becerilerime güvenirim. Çok yönlü bakabilirim. Yeniliklerin peşinden koşarım ama tecrübe ve eskiye hürmet ederim. Bir gün içimi açıp, her şeye baksalar “hımmm tutarlıymış” denebilir. Şablonları zorlayan kadın-insan rolü ile rehberlik etmeyi seviyorum.

Peki kendinizi mutlu hissetmek için ne yapıyorsunuz?
Hobilerim var beni benden alan: Seyahat, tango, fotoğraf, yazı, kitap, kızımla film izlemek. Yeni, çılgın denebilecek projeler geliştirmek. Tai Chi yapmak, felsefe öğrenmeye devam etmek, düşünmek, karşılıksız birşeyler yapmak, insanların hayatlarına usulca güzel bir şekilde dokunmak, kedimi, köpeğimi sevmek, klişelere takılmadan kendim olmak yolunda salına salına yürümek, nefes almak…

Bize, sizi yönlendiren, bir iki kitap, oyun veya film ismi söyleyebilir misiniz?
Kitaplar: Martı (Richard Bach), Parfümün Dansı (Tom Robbins), İslam’ın Güler Yüzü (Eva de Vitray-Meyerovitch)
Filmler: Ölü Ozanlar Derneği, Matrix, Çikolata, Yüzüklerin Efendisi

Tıp eğitimi almak isteyen gençlere ne önerirsiniz?
Sadece çok sevenler doktor olsun. Çileli denecek kadar ağır bir eğitim ve meslek yaşamı onları bekliyor. Çok sevince bu yükler hafifliyor. İyi doktor olmak için önce iyi insan olmalı, çok okumayı sevmeli, IQ kadar EQ sahibi olmalı ve kullanabilmeli.

Önceki İçerikYeni Şeyler Söylerken
Sonraki İçerikAvrupa’nın Batı Yakası: Portekiz
Ayşe Dural
Saint Benoit mezunu. Bu okulda Fransızca ve İngilizceyi öğrendi ve çok sevdi; özellikle Fransızcayı. Sonrasında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Eğitim hayatına İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde devam etti. Çalışma hayatına Garanti Bankası Halkla İlişkiler Bölümü’nde başladı. Sonrasında dergiciliğe adım atarak Gelişim Yayınları’nda çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk “copyright” dergisi Marie Claire’de çalıştı. Suha Arafat’tan Orhan Pamuk’a kadar pek çok kişiyle söyleşiler yaptı, kadın hakları konusunda araştırmalar yaptı, modayı yakından takip etti. AMICA, BIBA gibi dergilerde çalıştı. Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. 2000-2006 yıllarında The Gate dergisinin yayın yönetmenliği yaptı. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra PR ajanslarında Medya İlişkileri Yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Böylece artık haber yapmayacak, ama haberi gazetecilerle paylaşacaktı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin medya ilişkileri yönetmenliğini üstlendi. Yasemin Sungur’la birlikte Kültür Sanat Ajansı’nı kurdular. Kitap editörlükleri yaptı. Dural, basında ve halkla ilişkiler konusunda edindiği tecrübe, bilgi ve deneyimi, danışmanlık, eğitim ve seminerler aracılığı ile yeni nesillere aktarmakta ve martidergisi.com için röportajlar yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz