Bugün için Gazze, dün için Suriye, Irak,Mısır, Libya… Daha öncesi için Saraybosna, Kosova…
Hepsinde çocuklar vardı, hepsinde yürekler yandı ne yazık ki…
Son birkaç gündür benzer cümleleri dinliyoruz televizyon ekranlarından:
“İsrail’in Gazze’de kara, hava ve denizden yaptığı katliamın bilançosu her geçen gün artıyor. Dünkü kayıplarla birlikte operasyonun başladığı 8 Temmuz’dan bu yana ölenlerin sayısı 325’i buldu. Bunların 70’i çocuk. Hastane morglarında bekleyen minik çocukların cansız bedenleri ise yürekleri dağlıyor.”….
“İsrail, son 12 günde ise 2 bin 350 hedefin vurulduğunu bildirdi.İsrail ordusu, kara harekâtının ikinci gününde Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yer alan Beyt Hanun ve Beyt Lahya ile güneydeki Han Yunus bölgelerini yoğun bombardımana tuttu.”
“Hamas’ın dünkü roket saldırısında iki İsrailli asker öldü, 4 asker bir sivil de yaralandı. Saldırıların gizli bir tünel yoluyla yaklaşan Hamas mensuplarınca düzenlendiği açıklandı.”
“Ülkede aşırı sağcılar ‘Hamas tamamen bitirilene dek’ operasyonun sürmesini talep ederken İsrail
“Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ne kadar ileri gideceği kestirilemiyor. Sivil kayıpların artmasından korkuluyor.”…
Ne yazık ki, çocuklar ölüyor… Çocukları öldürüyorlar… Durum aslında sadece Filistin’de çocuk olmak değil.. Savaşta çocuk olmak…
Sabahın pek de o kadar kolay gelmediği, gecenin pek de o kadar kolay gitmediği bir dünyaya doğmak… Çocukluğunu, gençliğini bilmeden, dünyayı tanımadan, insanlığı doğru dürüst görmeden yitip gitmektir. Her yeni güne oyun arkadaşlarının sayısının biraz daha azalmış olduğunu görerek başlamaktır savaşta çocuk olmak…
Nasıl nefes alırlar, nasıl yaşarlar, nasıl pisi pisine ölürler… Kimse anlayamaz, orada olmadığımız sürece, orada doğmadığımız sürece de anlayamayacağımız bir şeydir savaşta çocuk olmak…
Düşündüğünde, seni sahip oldukların için şükretmeye, sevdiklerine daha çok vakit ayırmaya, hayatına daha fazla anlam katmaya iten bir şeydir savaşta çocuk olmak …
Doğru ya da yanlış, kendisine ne söylenirse koşan, hayatı pahasına, bir oyunun içinde olduğunu zannetmektir savaşta çocuk olmak… Babanı, ağabeyini ya da The Table meta hard drive recovery page appears; click on the Columns tab to show the metadata. anneni bir kere daha görmeyi dünyadaki her şeyden çok istemektir.
Kurşun, mermi ve bomba sesleri arasında sipere yatmayı öğrenmek, koşmaktan yüzü kan kesilmektir savaşta çocuk olmak…
Aciz olmaktır, mazlum olmaktır. Tanklara karşı sapanlarla, taşlarla karışı koymaktır. Babanın elleri kelepçelenmiş götürülürken hiçbir şey yapamamaktır.
Farklıdır savaşta çocuk olmak… Hele bir de Filistin’deysen… Annesi istediği oyuncağı almadı diye tutturmayı bilmez. Ne isteyeceği bir oyuncak vardır aklında, ne de annesi yanında…
Düz cümleler kuramamaktır savaşta çocuk olmak. Eskaza bir kamera çekiyorsa şayet, tüm içine sustuklarını haykırmaktır bir kerede… Ya da bağıra bağıra savaşa lanet yağdırmaktır.
Parçalanmış ceset gördüğünde korkmamaktır. Ölümü kanıksamak, ölümün bir bombayla, bir mermiyle gelmesi gerektiğine sonuna kadar inanmaktır. Öyle her şeye ağlamamaktır. Ağlayacaksa en büyük acıları duyduğunda ancak ağlamaktır. Yaşanan her bir şeyi oyun sanmak ama oyun olmadığını da bilmektir.
Hani hayatında hiç çikolata yememmiş, çikolata görmemiş insana çikolatayı ne kadar anlatırsanız anlatın, onu görüp yemeden anlayamaz ya… Filistinli çocuk ya da savaşın içindeki çocuk da düşünde özgürlük görendir; ama ne olduğunu bilemez. Şekerli bir şeyler hayal eder uykusunda. Mavi gök altında herkes eşittir belki de onun dünyasında… Dikenli teller yoktur, geçiş noktaları kayıptır orada. Arabalar kurak yollarda ilerlerken taranmaz, evlerinin üstüne bomba yağmaz onun rüyalarında…
Rüyaları gerçek olsun tüm çocukların. Uyanacakları güzel sabahlar, yanı başlarında aileleri, oynamaktan korkmayacakları sokakları olsun…
Çocukların çocuklara yaraşır bir hayatı olsun… savaş dursun, mermiler sussun…