Sanırım tarih, arkeoloji, sanat, spor, mitoloji gibi ilgi alanlarımız aileden bizi geçiyor. Ben de kendimi bildim bileli mitoloji dinler (babam canlandırarak anlatırdı) tarihi yerleşkeleri gezerim. Bu ülkenin her karışında dünyanın kuruluşundan bu yana var olan farklı farklı medeniyetler olunca onları görmek gerek. Bu bereketli topraklarda yaşamış ve sonsuzluğa imza niteliğinde eserler bırakmış o medeniyetleri tanımak bir lüks değil bir gereklilik. Dünyanın her yerinde sonradan inşa edilen ve çok para vererek gezdiğimiz o yerlerin bir çoğu bu ülkedeki tarihi eserlerin eline su dökemez. O yüzden, hazır gül ve lavanta hasadı başlıyor ve turlar almış başını gidiyorken geçen yıl ziyaret ettiğim Sagalassos’u hatırlatmak istedim.
Sagalassos, Türkiye’nin en iyi korunmuş antik kentlerinden birisi. Bunun nedeni sanırım geç keşfedilmesi. Ağlasun’un sadece 7 km kuzeyinde yer alır. 1990 yılından beri her yaz Leuven Üniversitesi’nden, Belçikalı, Türk ve diğer ülkelerden araştırmacılardan oluşan bir bilimsel ekip Sagalassos’ta kazı çalışmaları yürütüyor. Gezerken o her dilden konuşan farklı din, dil ve kültürden gençleri görmek, harıl harıl ince ince çalıştıklarını görmek sanat ve sporun birleştiriciliğini bir kere daha hatırlatıyor. Ağlasunluların da hakkını vermek lazım. Onlar da en başından beri kazılara destek.
Bugün Sagalassos’u gezenler, kentin Yukarı Agora’sında (meydanı), restore edilmiş ve suları çağlayan bir anıtsal çeşme, yaklaşık 13 m. yüksekliğinde onursal sütünlar, iki kemerli kapı ve agorayı çevreleyen yapıların kalıntılarını görebilirler. Antik kentte ayrıca devasa bir Roma hamamı, bir kütüphane -ki yangından kalan mozaikler muhteşem (anahtarını girişten almanız lazım)- suyu pınarından akan küçük bir çeşme, bir kent konağı, 9000 kişilik bir tiyatro ve şehrin bin yıllık tarihini anlatan başka pek çok eser yer alır. Kazılarda ele geçen buluntular ve dünyaca ünlü heykeller, Burdur Müzesi’nde sergileniyor.
Kısaca geçmişine bakarsak, M.Ö. 333’te Büyük İskender’in fethettiği kent, Roma İmparatorluğu’na MÖ 25’te bağlanır ve hızla gelişir. Roma İmparatoru Hadrian’ın (M.S. 117-138), Sagalassos’a Pisidya eyaletinin (bugün Göller Bölgesi) birinci kenti ünvanını vermesiyle, en büyük anıtları inşa edilir. M.S. 600’lerin başında veba ve depremler kentin çöküşüne sebep olur ama felaketlere rağmen kentte yaşam M.S. 13. yüzyıla kadar sürer.
Ağlasun Sagalassos’un her bakımdan bir uzantısıdır. Ağlasun adı da Sagalassos’tan gelir. Selçuklu Türkleri yöreye geldiklerinde ovaya, bugünkü Ağlasun’a yerleşirler. Merkezde bir kervansaray ve ona bağlı bir küçük hamam inşa ederler. M.S. 16. yüzyılda da Ağlasun’un aktif bir yerleşim olduğu ve bölgenin pazarının Ağlasun’da kurulduğu bilinir.
Gül ve lavanta larla poz poz fotoğraf çektirirken bu ihtişamlı antic kenti biraz yorularak tırmanmak gerekse de lütfen atlamayın. Huzurun ve dinginliğin tadını çıkartın.
Antoninler Çeşmesi
Kütüphane deprem geçirmiş. Yerde Achilles’in savaşa giderken annesi ile vedasının resmedildiği mozaik, Hristiyanlığa geçiş zamanı tahrip edilmiş.