Oblomovluk ve Prokrestınayşın

 Bu metni yazmaya başlarken, Kahraman Deniz’in bir süredir takıntılı bir şekilde dinlediğim “Ben Yola Gelmem” şarkısı arkadan bana eşlik ediyor. Bir süredir yaşamla ilişkim şarkının ‘Ağır yaralıyım ama ölmem ve tedaviyi kabul etmem. Ben yola gelmem, yol bana gelsin.’ sözleriyle birebir uyumlu bir halde. Bunun nedenini, nasılını tam bilmemekle birlikte hem bireysel hayatımdaki hem de ülkemizdeki kısır döngülerin beni ‘Tedaviyi kabul etmem.’ diyecek sertlikte bir kayıtsızlığa getirdiğini varsayıyorum.

Hatırlıyorum da çocukluğumda bir kere balçığa batmıştım, balçığa batmaya başladığım sırada annem ve anneannem yanımda değilse de yakın çevremdeydiler; fakat gitgide uzaklaşıyorlardı. Esen rüzgar -hatta belki de fırtına- yardım çığlığımı onlara duyurmamı engelliyordu. Onlardan ümidi kestikçe kendi başıma kurtulmak için debeleniyordum, elbette debelendikçe daha fazla batıyordum. İşte bu kısır döngüleri aşmaya çalıştıkça da yine o çamurun, bataklığın içerisine saplanmış gibi hissediyorum.

Bir evreyi bitirip, daha geniş daha ferah bir alana ulaştığımı varsaydığım her an aslında aynı kısır döngünün farklı bir türevi içerisinde kendimi buluveriyorum. En sonunda ise madem çözülmüyor, madem bitmiyor bu döngü en azından olanı kabulleneyim evresine giriyorum. Kısacası batmaktan kurtulamıyorsan da batıyor oluşunu izleyebilirsin …

Böylece gitgide hayata, hayatı yaşamım yapan eğilimlerime, alışkanlıklarıma benim dışımda gelişen olaylara karşı kayıtsız kalırken buluyorum kendimi. Bu ise kaderimin elimde olan kısmını bile yönetememe neden oluyor. Bahsettiğim bu kayıtsızlığı bazı kimseler Oblomovluk olarak da hatırlar, bilindiği üzere Oblomov kitabı ve karakteri Rus Edebiyatı’nın nadide ürünlerindendir. Oblomov karakterinde de bahsettiğimiz türden bir kayıtsızlık ve kayıtsızlığa dayalı atalet bulunuyor. Tüm bunlar Oblomov karakteri ile o kadar bütünleşiyor ki bahsettiğim sıkıntılar zamanla Oblomovluk diye anılan bir hastalığın içeriği oluyor.

Bendeki gibi Oblomovluk hastalığından mustarip kimselerde bu vazgeçmişlik hali Prokarastineyşın adıyla da bilinen erteleme ve savsaklama hastalığının da yolunu açıyor. Kendimi bir süredir izliyorum, kafam bu konularla ve sorularla meşgul. Hal böyle olunca müze yazılarıyla karşınıza gelen bendeniz bir süredir kendini toparlayıp da yazılarını bitiremedi ne yazık ki. Sorunu söyledim, kendi yaşamımdan örnekler verdim, peki ya çözüm… Çözüm bende değil ne yazık ki, ben bu yazıyı yazarken bu sıkıntılardan mustarip olan kişi konumundayım. Yol gösterebilecek bir bilgiye sahip değilim. Naçizane tek önerim sizlerin de benim gibi terapiye başlaması olabilir. Bir de Prokarestineyşın kitabını okumanız iyi olabilir.

Büşra Durmuş

Önceki İçerik‘Kurban Bağış Kampanyası’ Başladı
Sonraki İçerikİstanbul’un Kültür Sanat Ajandası- 12-18 Haziran Etkinlik Takvimi